Bu yazıda yedi günlük bir Balkan seyahatinin bıraktığı izlenimler bölümler halinde anlatılacaktır. İlk defa gidilen bu topraklarla ilgili yapılan tasvir ve yorumlar okuyuculara biraz mübalağalı gelebilir ama kesinlikle ne görülmüş ve duyulmuşsa o anlatılmıştır. Bu coğrafyanın tarihine ve değerlerine bağlı her Anadolu insanını duygulandırması ve heyecanlandırması normal karşılanmalıdır. Belki heyecanlanmamak ve duygulanmamak anormalliktir.
Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Yeni Türk Edebiyatı hocalarından Prof. Dr. Nurullah Çetin hoca, telefonda Mehmet Akif Ersoy’la ilgili olarak Sırbistan’ın Sancak bölgesindeki Yeni Pazar (Novi Pazar) şehrinde yapılacak sempozyuma katılıp katılamayacağımı sorduğunda çok heyecanlanmış, “seve seve gelirim hocam” demiştim. Çünkü Balkanlar, benim gibi düşünenler için ecdadın istemeden çekilmek zorunda kaldıkları ve çekilirken de pek çok insanımızla birlikte eserlerini de bıraktıkları evladı fatihanın topraklarıydı.
Bu sempozyum, Ankara’da bulunan “Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı”nın yaptığı bir proje sonucu, Uluslararası Yeni Pazar (Novi Pazar) Üniversitesi ile birlikte yapılması kararlaştırılmış bir kültürel faaliyetti ve gerçekten katılan herkesin bilinçli olarak katkı yaptıkları bir kültür çıkarması oldu. Sempozyumun tam ismi, “Mehmet Akif Ersoy ve Balkanlarda Kültür, Düşünce Hareketleri ve Yeniden Yapılanma” idi. Burada bu sempozyumun oluşmasında emeği geçen başta vakıf başkanı Mehmet Cemal Çiftçigüzeli ile başkan yardımcısı Mustafa Karakaya ağabeylerimizi tebrik etmemiz gerekiyor. Çünkü bu sempozyum boyunca onların çok büyük fedakarlıklarına şahit olduk.
Heyetimiz İstanbul’dan Belgrat’a uçakla yerel saat ile 14.30 gibi indi ve yarım saat kadar havaalanındaki işlemlerden sonra bizi karşılamaya gelen otobüse binip akşama Yeni Pazar (Novi Pazar)’da olacağımız için ancak otobüsle bir Belgrat turu yaptık. Günlerden Pazar olduğu için bu tur sırasında gördüğümüz şehir güzel olmakla beraber sakindi ve yer yer savaşın izlerini taşıyordu. Bizim dikkatimizi en çok Belgrat kalesi çekti. Tarihi kale, halâ bütün ihtişamıyla şehrin ortasında duruyor ve şehri süslüyor.
Uzun bir yolculuktan sonra geldiğimiz Yeni Pazar (Novi Pazar) şehri, adeta orta Anadolu’nun küçük şehirlerinden birini andırıyordu. Bir dağın eteğinde kurulması ve içinden geçen çay, bana daha çok Tokat veya Amasya’yı hatırlattı. Şehrin kuruluşu aynen Anadolu şehirlerini andırıyordu. Belgrat’ta ruhen ne kadar daraldıysak, burada o derece rahatladık ve genişledik. Hele minarelerden gelen ezan sesi, bize vatanımızda olduğumuz hissini verdi.
Konakladığımız Atlas Otel, şehrin merkezinde, çok düzenli ve modern bir oteldi ve kaldığımız dört gün boyunca neredeyse kusuru bir hizmet gördü. Odalarımıza yerleştikten ve akşam yemeğinden sonra rektör Prof. Dr. Mevlud Dudiç Bey otelin yemek salonunda bizlere bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türkiye’yi anneye, kendilerini de oğluna benzetmesi ve bizlerin oraya gitmesini annenin artık oğlunu arayıp sormaya başlamasına benzetmesi dinleyenlerden çok alkış aldı ve bizleri çok duygulandırdı.
Türkçe bilenlerin az olduğu Sancak bölgesinin Müslüman Boşnakların yaşadığı bu şehirde, İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince halkın teveccühü çok farklı oluyor, bizleri adeta eski akrabaları gibi görüp seviniyorlardı. İstanbul, buradaki bütün Müslüman insanlar için sanki dünyanın merkezi olarak görülüyor ve İstanbul’u görmek neredeyse tüm Anadolu’yu görmek gibi değerlendiriliyor.
Bizim Yeni Pazar’da bulunma sebebimiz, yukarıda da söylediğim gibi Uluslararası Yeni Pazar (Novi Pazar) Üniversitesi’nde yapılacak Mehmet Akif Ersoy sempozyumu dolayısıyla olduğu için ertesi sabah otobüsle üniversiteye gittik. Burada üniversiteyi gezdik, bölümler hakkında bilgi aldık, konferans salonunda yapılan açılış konuşmalarından sonra iki salonda birden iki günlük yoğun bir programdan sonra Salı akşamı sempozyumu bitirdik ve artık bizim için gezme ve insanlarla görüşüp tanışma faslı başladı.
Burada yeri gelmişken Uluslararası Novi Pazar Üniversitesi hakkında biraz bilgi vermenin faydalı olacağını düşünüyorum. Yeni Pazarlılar tarafından kurulmuş olan üniversite, şehrin tek vakıf üniversitesidir. Tüm Sırbistan içinde başarısıyla öne çıkan ikinci üniversite olmuş, ve özellikle bilgisayar mühendisliği ve dil bölümleri oldukça öğrenci çekiyormuş. Yabancı öğrenciler yıllık 1000 avro ödeyerek burada okuyabiliyorlar. Bu fiyat, bütün Sırbistan’daki özel üniversite fiyatlarının içinde en ucuz olanı. Türkiye denkliğinizi kabul ediyor mu diye sorduğumuzda, YÖK’le görüşüldüğünü, olaya sıcak bakıldığını, yakında denkliğin kabul edileceğini söylediler. Bunu; hem Türkiye’den daha fazla öğrenci geleceği için, hem de uluslararası nitelik kazanacaklarından dolayı çok istiyorlar. Bu başarılarından dolayı Sırp hükümeti bu üniversitenin önünü kesmek için şehre bir devlet üniversitesi daha açmış ve diğer devlet üniversitelerinden ücret aldıkları halde buraya kayıt çok olsun diye buradan almıyorlarmış. Bütün bunlara rağmen söylendiğine göre o üniversiteye fazla rağbet yokmuş. Dört yüzden fazla öğrencisi olan üniversitenin yüzde kırk oranında öğrencileri ve hocaları Hıristiyan kökenliymiş.
Türkiye’ye en uzak bölge Sırbistan olduğu halde burada Türk izleri oldukça fazla. Müftünün anlattığına göre Sırplar milli yemeklerinin neler olduğunu araştırmışlar, yalnızca haşlanmış lahana olduğunu bulmuşlar. Diğer bütün yemeklerinin kaynağının Türk mutfağı olduğu anlaşılmış.
Ayrılmadan bir gün önce uğradığımız Sırbistan Seçilmiş Müftüsü Muammer Zukorliç, Bey’i makamında ziyaret ediyoruz. Kendisi tam bir Türk dostu ve iyi bir Müslüman. Dört dönemdir seçildiğini öğrendiğimiz müftü beyi dinledikten sonra bulunduğu makama ne kadar layık olduğunu daha iyi anlıyoruz. Sanki “evladı fatihan” sözü onun için söylenmiş gibi. Bize anlattıklarının içinde “Selçuklu medeniyeti bir Anadolu medeniyetidir fakat Osmanlı medeniyeti bir Balkan medeniyetidir. Bu nedenle Türkiye için Balkanlar çok önemlidir. Biz bu bölgede Türkiye’nin önemini en çok anlayan ve takdir eden toplumuz. Yakında Türkiye’nin önemini Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar, Makedonlar ve Boşnaklar da anlayacaklardır.” Sözleri bizlere çok anlamlı geldi ve hepimiz çok memnun olduk.
Daha önce Yunanistan’da sık duyduğumuz seçilmiş ve atanmış tartışması burada da var. Halk Muammer Zukorliç Bey’i müftü olarak seçtiği halde Sırbistan devleti Müslümanların arasına ayrılık sokmak için bir de kendisi müftü atamış ve Yeni Pazar’da ona da bir yer tahsis edilmiş. Onun yalnız ismi var ve kimse onu tanımıyor ve sevmiyor. Orada tanıştığımız fakat kendisinin adres ve telefonunu alma fırsatı bulamadığım Türk iş adamı Enes Bey, Sancak bölgesinin önemini ve buradaki müftülüğün faaliyetlerini anlattığında Sancak Müslümanlarının neredeyse İslam’ın Balkanlardaki kalesi hükmünde olduğunu anladım.
Yazımın ikinci bölümünde rektör Mevlüt Dudiç Bey’in bizleri Yeni Pazar’daki tarihi Türk eserlerini gezdirmesini ve gördüğümüz Türk eserlerini anlatmaya devam edeceğim.
Muzaffer ÇANDIR
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce