DOLAR 34,3499 0.01%
EURO 37,3921 -0.02%
ALTIN 3.020,95-0,05
BITCOIN 2334480-0.89901%
İzmir
16°

AÇIK

06:06

SABAHA KALAN SÜRE

Bilmediğimiz Yönleriyle Cumhurbaşkanlarımız
227 okunma

Bilmediğimiz Yönleriyle Cumhurbaşkanlarımız

ABONE OL
19/09/2014 18:52
Bilmediğimiz Yönleriyle Cumhurbaşkanlarımız
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarihi geçmişimize göz attığımızda, devlet yönetiminin bizim için ne kadar önemli olduğunu, özellikle devleti temsil noktasında bulunan kişiye gösterilen derin sevgi ve saygının benzersiz olduğuna şahit olursunuz. Devlete ve yöneticilerine gösterilen bu anlamlı bağlılık genlerimizden gelmektedir. Nöbet bekleyen asker, resmi bir üniforma, eski bir kılıç,  gördüğümüz her yerde gözümüzü alamadığımız “Osmanlı Arması”, her coğrafyada gözümüze çarpan dedelerimizin ayak izleri ve tutamadığımız boğazımıza yumru gibi yapışan ve devamında da ıslanan göz pınarları… Yaşanan onca duygu dolu anlar, genetik kodlarımızın dışa yansımasıdır. Her zaman, büyük ve köklü devlet olmamızın ön yüzünde, her dönemde güçlü bir inanç yapısına sahip olan, hoşgörülü ve vatanın menfaatlerini her şeyin önünde tutarak ona hizmet etmeyi namus ve şeref meselesi kabul eden, büyük şahsiyetli insanlar bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 29 Ekim 1923 tarihinden bugüne, 12 Cumhurbaşkanı, Türk Milletine hizmet etmenin gururunu yaşadı. Yaşamaya da devam edecek. Yaklaşık 91 yıldır devletin başında olan bu önemli şahsiyetlerin hayatları bizler tarafından hep merak konusu olmuştur. Nasıl yaşarlar? Nelere üzülür? Nelere sevinirler? İşte bu merak konusu olan hayatları, “Balkan Günlüğü Gazetesi” okurları için araştırdım. Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilan edildi ve yeni bir anayasa yapıldı. Bu anayasa 1924’te yürürlüğe girdi. Bu anayasaya göre Meclis, cumhurbaşkanını seçecek cumhurbaşkanı da başbakanı atayacaktı. Öyle de oldu. Seçime katılan 159 milletvekilinden 158’i oyunu Atatürk’e vermişti, bir oy de İnönü’ye çıkmıştı. Bu oyun sahibinin Atatürk olduğu söylendi. Atatürk de buna ne evet dedi ne de hayır. Bu cumhuriyetin ilk esprilerinden biriydi. Sıkıntılı süreç bir nebze olsun neşeyle başlamıştı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal oldu. Peki, Atatürk bir idareci ve insan olarak nasıl biriydi?

ATATÜRK’ÜN GİYİM ZEVKİ

Tarihçiler yığınla araştırma yaptı. Bu araştırmacıların mutlaka Cemal Granda’nın anılarından yararlandıkları görüldü. Granda 1927’de Atatürk’ün yanında çalışmaya başlamış bir hizmet görevlisiydi. Anılarını “Atatürk’ün Uşağı İdim” adlı bir kitapta topladı. Kitap bize Atatürk’ün bir insan olarak nasıl biri olduğunu çok iyi anlatıyor. Atatürk’ün çok iyi giyindiği biliniyor. Ama bunu Levon Kordonciyan ve Jan Pilüris adlı iki terziye borçlu olduğu pek bilinmiyor. Üstündeki her şeyi tek tek kendisi seçer alırmış. Ayakkabılarını Sirkeci’deki Altın Çizme’ye ve Beyoğlu’ndaki Nuri Usta’ya ısmarlarmış. Köstekli saati yelek içinde, mendili ceket cebinde ve şık kol düğmeleri her daim gömlek manşetlerinde bulunurmuş. Granda’nın kitabında Atatürk’ün hayvanları çok sevdiği anlatılıyor. Özellikle atları ve köpekleri. Foks adında bir köpeği olduğu biliniyor. Her yere yanında götürdüğü Foks’la onlarca fotoğrafı var. Foks; ölünce de veterinerler derisini yüzüp içini doldurarak Çankaya’ya getirerek bir camekânın ardına koymuşlar. Atatürk “Sevdiğim bir mahlûku böyle görmek istemem” diyerek kaldırılmasını emretmiş. Kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla Atatürk uykuyu pek sevmezmiş. Hayatı cephelerde geçen bir komutan olarak uyumaya pek fırsat bulamamış. Siper muharebelerinde tetik yatmak tabir edilen kısa uykulara dalarmış. Yani elbiseleriyle seyyar karyolaya uzanır öylece birkaç saat uyumaya çabalarmış. Sivil hayata geçip cumhurbaşkanı olunca yakınlarından birkaç kişi “Artık şimdi uyumalısınız” diye telkinde bulununca “Hayır esas büyük muharebe şimdi başlıyor, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmamız için gece gündüz çalışmalıyız” diye itiraz edermiş. Devrin İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ ekmeğe zam yapma kararı almış ve 5 lira olan somun fiyatını ansızın 7 liraya çıkarmış ve bu kararını da Başbakan İsmet İnönü’ye onaylatmıştı. Bir gece Dolmabahçe’deki bir yemek sırasında bunu duyan Atatürk, çok sinirlenip şunları söylüyor: “Ne yaptınız Vali Bey? Bu fakir milletin zaten yemek için sadece ekmeği var sofrasında. Ona da mı göz diktiniz? Bizim millet ekmekle beslenir. Fakir köylünün yiyeceği bir baş soğanla, bir somun ekmektir. Ekmekten ne istediniz? Fiyatını arttıracağınıza, elinizden geliyorsa yüz paraya indirin…”

BABACAN İNÖNÜ

Tarihi belgeler, İsmet İnönü için şunları kayd etmektedir. “Tam bir devlet adamıydı. Ölçülü, kudretli, ilkeleri olan, kadınlara karşı her zaman centilmen olmasını bilen biriydi. Diplomasiyi de nezaketi de çok iyi bilirdi. Yeri geldiğinde babacan olmasını da. Sakal tıraşına önem verirdi.”

CELAL BAYAR

 

Üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar, siyasi arenada çok sert bir adamdı. Rakipleriyle amansızca çatışmasını bilir, kolay kolay geri adım atmazdı. İnatçı bir kişiliğe sahipti. Savaşlar, yıkımlar, kıtlıklar görmüş bir insan olmasından dolayı bu denli dirayetli ve sert olması anlaşılabilirdi. Ama evinde başka bir adamdı Bayar. Çocuklarına karşı çok hoşgörülüydü. Eşi Reşide Hanım’ın sözünü dinler, bir adım atacağı zaman ona danışmadan kolay kolay hareket etmezdi. Reşide Hanım inançlı ve çok merhametli bir insandı. Yoksul ve kimsesiz çocukların hayatının kolaylaştırılması için çaba sarf ederdi. Elinden bir şey gelmediği vakitlerde kendi imkanlarını seferber ederek yetimlerin dertlerine deva olmaya çalışırdı.

 

CEMAL GÜRSEL

 

Cemal Gürsel yardımsever biriydi. “Ordu’da ona Cemal Aga derlerdi. Yardımsever, babacan, esprili bir insandı. Halkla iç içe olmayı da severdi. Fırsat buldukça arabasıyla Köşk’ten ayrılır halkın içine karışır, onların dertlerini dinlerdi. İhtiyacı olana da kendi cebinden yardım ederdi.”

 

CEVDET SUNAY

 

Sunay, komutanlığı üzerinden atamamıştı. “Aslında Cemal Gürsel hastalanınca Genelkurmay Başkanı olduğu için Cumhurbaşkanı oldu. Muhtemelen böyle bir makama geleceğini kendi de beklemiyordu. Komutan olduğu için o komutan halini Köşk’teki görev yıllarında da sürdürdü. Özünde iyi bir insan olsa da devlet adamlığı konusunda diğer cumhurbaşkanlarına göre daha yavaştı.”

FAHRİ KORUTÜRK

Cumhurbaşkanlarımızdan Fahri Korutürk ve Kenan Evren ile ilgili bilinmeyenleri, Ali Baransel’den öğreniyoruz. Ömrünün 16 yılını Köşk’te geçiren biri. Çünkü bu kadar yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak Fahri Korutürk ve Kenan Evren ile çalıştı. Türkiye’nin en çalkantılı yıllarına Köşk’ten tanıklık etti. Anılarını da kitaplaştıran Ali Baransel, merak edilenleri kaleme aldı. “Fahri Korutürk, çok hassas, duygusal, ilkeli, insan ilişkilerinde sevgi ve saygıya önem veren bir insandı. Esprili aynı zamanda ölçülüydü. Mesela insanların randevulara olan sadakatine çok önem verirdi. Randevusuna zamanında gelen insanları sağlam karakterli olarak kabul ederdi. Sanatın ama özellikle müziğin bütün dallarıyla ilgilenirdi. Klasik Türk Musikisi, Klasik Batı Müziği’ni ayırt etmeden dinlerdi. Münir Nurettin Selçuk ve Müzeyyen Senar’ı severdi. Bir sohbet sırasında eğer bahriye subayı olmasaydım orkestra şefi olurdum, dediği anlatılır. Zaten tambur çalarmış. Eşi Emel Hanım da resimle ilgilenirdi. O dönemin önemli ressamlarıyla mesela Fikret Mualla ile dostluklar kurmuşlardı.”

KENAN EVREN

“Kenan Evren, o sert görünüşünün aksine sevecen bir insandı. Karar verirken danışır, ortak aklı önemserdi. Ama onun dönemini de ikiye ayırmak gerek. Demokrasi dışı rüzgârların estiği, idamların ve işkencelerin olduğu üniformalı Evren’li sıkıyönetim dönemi ve üniformasını çıkartıp sivil olarak Cumhurbaşkanı olduğu dönem. Sivil cumhurbaşkanı olunca hükümetlerle uyumlu çalışmaya gayret etti.”

TURGUT ÖZAL

Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ilgili bilinmeyenleri de üstat gazeteci Mehmet Barlas’ın anılarından öğreniyoruz. Barlas, Özal’ın Çankaya ya bilgisayarı soktuğunu anlatıyor. “Özal Cumhurbaşkanı olduğu zaman halkla ilişkisini hiç kesmedi. Toplumun her kesimiyle ilişkisini sürdürdü. Meraklıydı, bilgiliydi ve yeni bir şey öğrendiği zaman da onu paylaşmayı severdi. Mesela Kapalı çarşıda eskiden pastırma yediğimiz bir pastırmacı vardı. Yıllar sonra gittim bir baktım havyar satıyor. İçerde de pastırmacının Özal ile fotoğrafı var. ‘Hayırdır’ dedim. ‘Özal geldi Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti git havyar temsilciliği al’ dedi. Ben de aldım şimdi işler iyi’ dedi. Özal öldüğünde iki doçent ağlıyor. ‘Ne oldu?’ dedim. Anlattılar: ‘Bizim yazılım şirketimiz vardı. Bir gün fuardayız Özal geldi. Geçti bilgisayarın başına oturdu, diskete bizim programları yükledi gitti. Akşam otururken polisler geldi. Özal bizi Çankaya’ya çağırmış. Gittik ve bize yazılımımızda “yapılandırma” hatası olduğunu söyledi.’ ‘Şimdi nereden bulacağız biz, yaptığımız yazılımdaki hataları bulabilecek bir cumhurbaşkanını?’ diye ağlıyor işte. Öyle korkusu da yoktu. Bir gün Antalya’da plajdayız. Üzerimizden jetler geçiyor. Hemen ‘Nereden geliyor bu jetler’ diye sordu. ‘Merzifon’dan’ dediler. Üssü aradı ‘Bir daha turistlik bölgede uçuş yapmayın yoksa ödeneğinizi keserim’ dedi. İnsanların fikrini de önemserdi. Bir gün denize giriyorum. Aradı ‘Ne yapıyorsun denizde?’ dedi. ‘Yüzüyorum’ dedim. ‘Saddam Kuveyt’e girdi, haritalar değişiyor ve sen yüzüyorsun. Atla gel Ankara’ya’ dedi. Ben de ‘Bir sürü danışmanınız, komutanınız var’ dedim. ‘Olsun sen gel’ dedi. Yeniliklere çok açıktı, öğrendiklerini de paylaşmayı severdi. Kaç kere gece yarısı aramıştır beni. Köşk’ün protokolünü de yok etti. Çankaya’ya bilgisayarı soktu. Bence dünyayı en iyi izleyen cumhurbaşkanıydı Özal.”

SÜLEYMAN DEMİREL

 

Yaptığım araştırmada, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile en çok anısı olan ve onu yakından tanıma imkanı bulan değerli gazeteci Yavuz Donat’tı. Donat’ın, Demirel ile olan anılarından en dikkat çekeni, Demirel’in her şeyi Nazmiye Hanım’a rapor etmesiydi. “Nazmiye Demirel… Süleyman Bey onu delicesine severdi. Cumhurbaşkanı Demirel’in, eleştirilerine tepki göstermediği tek kişi eşi Nazmiye Demirel’di. Demirel bir seyahate gidince… Bir toplantıda konuşunca… Hemen eşini arar ve rapor verirdi. “Toplantı şöyle kalabalıktı… Böyle başarılı geçti” gibi. Nazmiye Hanım iltifat etmekte cimriydi. Tepkisini iki kelimeyle dile getirirdi: -Eyi!..Eyi!..”  “Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı seçilmişti ama… Henüz Çankaya Köşkü’ne taşınmamıştı. Güniz Sokak-31’deki evindeydi. Bir gün “Ne zaman taşınacaksınız” diye sordum. Demirel “Önümüzdeki hafta” diye söze başlarken… Nazmiye Demirel araya girdi: -Demirel Demirel… Çankaya’ya taşınmamız şart mı?… Bu evin nesi var?… Burada oturmaya devam etsek olmaz mı? Süleyman Bey “Olmaz” deyince… Nazmiye Hanım “Neden olmazmış” diyerek itirazını sürdürdü: -Sen her sabah Çankaya’ya git… Devlet işleriyle uğraş… Akşam olunca da buraya dön… Evine… Burası her yerden rahat… Ayrıca arka bahçedeki tavuklar ne olacak? Cumhurbaşkanı Demirel eşine “Devlet protokolünü… Cumhurbaşkanı’nın güvenliğini… Mutlaka Çankaya’ya taşınmak gerektiğini” uzun uzun anlattı. Sonunda taşındılar. Ama Nazmiye Demirel her hafta sivil plakalı bir araçla Çankaya’dan çıkar ve Güniz Sokak’taki evine gelirdi. Tavukların yumurtalarını alırdı. Ayrıca… Isparta’dan zaman zaman Demirel’in evine bir şeyler gönderilirdi… Reçel, yağ, peynir, erişte gibi… Nazmiye Hanım da onları Çankaya Köşkü’ne taşırdı.”

AHMET NECDET SEZER

 

Ahmet Necdet Sezer, kendinden önce gelen tüm cumhurbaşkanlarından farklı bir portreye sahip. Görev süresi boyunca kendisine tanınan ayrıcalıkları minimum seviyede kullanmayı tercih etti. Makam aracıyla yolculuk ettiğinde kırmızı ışık yanıyorsa arabasını durduruyordu, hastanede tüm vatandaşlar gibi kuyruğa girip sırasını bekliyordu, annesinin cenaze törenine sivil plakalı araçla ve benzin parasını kendi cebinden ödeyerek gidiyordu. Tasarrufa aşırı önem verirdi. Çankaya’da fazla elektrik harcıyor diye normal lambaları çıkartıp floresan taktırmıştı. Görev süresi boyunca hiç tatile çıkmadı. Ama önemli konserleri, tiyatro ve film gösterilerini kaçırmadı. Sanata ve sanatçılara önem verdi ama Nobel ödüllü Orhan Pamuk’a ne bir kutlama mesajı çekti ne de Köşk’te ağırladı. Resmi davetler dışında Köşk’ü özel davetlere kapadı. Resmi davetlerin masraflarını kısmak için tedbirler aldırttı. Köşk’teki resmi davetlere gidenler aralarında “Çankaya’ya giderken yanına termosunu da al” diye espriler yapıyordu. Yurtiçi ve yurtdışı gezilerini de pek sevmezdi. Hiçbir düğüne gitmedi, hiçbir gazeteciye özel röportaj vermedi. Onun döneminde Köşk dışa tamamen kapandı.

ABDULLAH GÜL

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye yakın siyasal tarihinin çok ilginç bir döneminde, çok ilginç özellikler taşıyan bir oluşumun sonunda, bulunduğu makama geldi. 2007 yılında Cumhurbaşkanı oldu. Fakat 2000’lerin başından itibaren sürdürülen bir siyaset ve onu taşıyan çevreler Gül’ün seçilmesini şiddetle engellemeye çalıştı. Buna mukabil başardı. Gül, o noktaya uzun bir kariyerle gelmişti. 1960’larda siyasetle tanışmış, 1970’lerde eylemli siyaset yapmış, 1980 askeri darbesinde tutuklanmıştı. Yıllar sonra cumhurbaşkanıydı. Yakın dönem cumhurbaşkanları arasında Gül barışçıllığı, yapıcılığı ve olumluluğuyla tanınıyor. Gene özgüveninin bir sonucu olarak kendisini gösteren diğer bir karakter özelliği Gül’ün tevazuu. Bulunduğu makamın değerini ve onurunu her şeyin üstünde tutarken Gül’ün ilişkilerinde kararlı, çok güçlü ama çok yumuşak ve bunları kapsayacak bir tevazu ile hareket ettiği çok açık. Unutmamak gerekir ki, iletişim aynı zamanda paylaşmaktır. Dönemine bakıldığında Gül’ün bir kültür insanı olarak makamını çok zenginleştirdiğini vurgulayabiliyoruz. Çankaya Sofraları, Kültür Sanat Bilim ödülleri, Liyakat Nişanları onun bu yöndeki çabalarının bir sonucu. Gene yakın dönem cumhurbaşkanlarının içinde kimse bu alanlarda onun kadar çaba harcamadı. Bütün bunlarla Gül gündelik siyasetle uğraşırken dahi onun üstüne çıkabilen, devlet adamı niteliğini somutlaştıran, çok ciddi ve sorumlu ama bir o kadar da içten, yumuşak ve yapıcı bir Cumhurbaşkanı oldu. Bu özellikleri olmasaydı dönemindeki toplumsal dönüşümün bu kadar kolay gerçekleşmesi olanaksızdı. Gelinen son noktada Türkiye’nin gerçekten bütün Türkiye’yi kucaklayacak, Türkiye’nin bulunduğu dünyadaki itibarını yükseltecek, düşmanların hedefi olmayacak, yani içerde huzur, dışarda itibar sağlayacak bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var. 12. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu anlayış ve inançla, 2023 Türkiye’sine bizleri ulaştıracağına olan inancımız tamdır. Allah yardımcısı olsun…

Kaynak: Cemal Granda, Ali Baransel, Yavuz Donat, Mehmet Barlas, Hasan Bülent Kahraman’ın anıları, Olkan Özyurt ve Ersin Kalkan’ın araştırmalarından derlenmiştir.

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP