Evvela tüm okuyucularımın Ramazan ayını buradan tebrik ederim.
Huzur ve Rahmet ayı Ramazanın girmesinden az bir süre evvel zulm devleti olan israil tekrar Filistinde hayatlarını idame ettiren kardeşlerimizi soykırıma ve kalleşçe katle başladılar hemde tüm dünyanın gözleri önünde. Burada medya aracılığı ile öğrendiğim üzere altmışın üzerinde şehit ve binlerce yaralı olduğu yönündeydi. Gerçi tek bir şehit dahi vermiş olmamız hem çok üzücü hemde vahim bir gelişmedir bizler için çünkü bir tek kardeşimize zarar gelsin istemeyiz.
Daha evvel yazdığım üzere şeytan ve avaneleri boş durmuyor ve hızlı bir şekilde mesailerine devam ediyorlar lakin esasında sual edilmesi gereken bizlerin yani her defasında müslümanlığıyla övündüğü biz inananların neler ile meşgul olduğudur. Bizler yani tüm sözde İslam dünyası nerelerde hatalar yapıyoruzki bu gibi üzücü ve dehşet verici hadiselere maruz kalıyoruz diye hiçbir kimseden, ne bizim vatanımız Türkiyeden nede diğer halkı müslüman olan ülkelerden sual edilmiyor! Bu çok dehşet verici ve aşağîlayıcı olmakla beraber şeytan ve avanesini dahada cesaretlendirmekde ve üzerimize daha güçlü bir şekilde saldırmalarına fırsat vermektedir. Gelişen hâdiseler gerektiği şekilde tetkik edilirse yaşanan son vâkâların sonun bir başlangıcında olduğumuzu bizlere gösterir zira bu katliamlar 1948 senesinden beri devâm etmekde olup son zamanlarda hızını ve şiddetini iyice arttırmışdır. Vedahi zulm sadece zulm devleti israil tarafından değil diğer batılı devletler tarafındanda eşine rastlanmamış bir hızda yayılmacı bir anlayış ile devâm etmektedir.
Daha evvel defalarca belirttiğim üzere burada suçlanması gereken asıl sorumlular biz inananlar olmalıyken bizler hala suçu şeytan ve tahifesi üzerine atmakla aynı hatayı tekrar ve tekrar işliyoruz. Bakınız, sözlerimi iyi anlayınız, şeytan ve tahifesi yani sözde israil devleti ve diğer batılı devletler suçsuzdur demiyorum aksine onların işledikleri bu zulmde biz inananlarında katkısı olduğunu sizlere belirtmek istiyorum. Bizler hep kolaycılığa kaçdık bu zaman kadar ve elimizi hiçbir zaman taşın altına koyup kendi benliğimizi sual etmedik hakkıyla. Bu geçen zaman süresincede bu bösluğu iyi kullanan şeytan ve tahifesi bizi dahada güçsüz kılarak hedeflerine tam hız devam ettiler. Zulm devleti israilin 1948 senesinden bu yana topraklarını Filistinli kardeşlerimizin kanlarıyla üçe dörde beşe katlaması ve emperyalist devletlerin dibimize gelmeleri ve terörist kuruluşlara açikca silah yardımı yapmaları en basit misaller olarak gösterilerbilir. Bizler tarihde olmadğı kadar zayıf bir halde olmasaydık bunların hiçbiri olmazdı çünkü bunları yapacak cesareti bulamazlardı.
Bizler tarih ilmini bilmediğimiz için tarihi iyi okuyamıyor ve bu sebeble tarih yazmak yerine kendimiz tarih sayfalarına konu başlığı oluyoruz. Hemen hemen hergün gazetelerde hunharca katledilen, evinden yurdundan çıkartılmış, aç, susuz perişan halde bir o yana bir bu yana giden müslümanların haberlerini okumakta ve sadece iç çekip lanet ve kınama göndermekteyiz ki aynı hata dönem başkanlığını yaptığımız İslam İşbirliği Teşkilatı ve birey bazında bizler tarafından yapılmaktadır. Son iki yüzyıldır ah vah ettik, meydanlara indik lanetler yağdırdık lakin ne değişdi? Evet birşeyler değişdi lakin aleyhimize! düşman dahada kuvvetlendi ve bizleri nefes dâhi alamayacak hale getirdiler. Büyük bir korku imparatorluğu kurdular üzerimizde, isimlerimiz terörle yâd edilir oldu, ben müslümanım demek ve dinimi gereği gibi yaşamak hakkım demek suç oldu. Hele hele sözde insan haklarının bu kadar revaçda olduğu, batılıların üzerine toz kondurtmadıkları insan haklarının hunharca yine batılılar tarafından çiğnendiği bir zamanda biz müslümanların, hem birey hemde devlet bazında batıya ve onun değerlerine eskisinden çok daha sıkı sıkıya bağlanmış olmamız durumun nekadar vâhim olduğunu gözler önüne sermektedir.
15 Temmuz hâdisesi, Suriyedeki katliamlar, Irak’ın bölünmesi, ABD ve diğer emperyalist batılı ülkelerin dibimize girip üs kurmaları ve zulm devleti israilin müslüman soykırımı gibi tecrübe edilen korkunç hâdiselere rağmen bizler liderlerimizin eşliğinde daha gür bir sesle demokrasi, milliyetçilik ve sözde insan hakları savunucuları olduk. Allahın tertemiz adâlet kokan ve dünyaya huzur getirecek ayetlerini, mesajını değilde emperyalist hain katil batının sistemini düzenini savunmaya kalkdık. Peki ya netice? Anlatmama hiç lüzum görmüyorum zira hepimiz bizlerin başına neler geldiğini çok iyi biliyor. Kendimizi hiç kandırmayalım. Bizler gereği gibi müslüman olup Allahın dinine yardım etmedik, aksine Allahın dinini engelledik, Allahın ayetleri yerine batının sistemini yani demokrasiyi, milliyetçiliği, ülkücülüğü savunduk ve hâla bunda devam ediyoruz. Sözlerimi yanlış anlamayın zira ben milletini devletini sevmeyi değil körü körüne Fransız ihtilâli ile başlayan milliyetçilik akımina kapılıp Allahın yegâne sistemini terk etmeyi kast etmekteyim ki bu vâhim bir hatâdır biz inananlar için.
Biz gücümüzü ümmet olup hep birlikde Allahın ipine sarılmakda bulmalıydık esasında. Tarihi iyi analiz edemeyişimiz bizlerin hata üzerine hata yapmasına sebebiyet vermişdir çünkü eğer cihan Devleti Osmanlının esasında batılılar tarafından değilde sözde müslümanlar tarafından yerle yeksan edildiğini anlar ve aynı hatayı yapmazdık. Osmanlı Devletinin son üç yüz yılını analiz edersek, İslam tarihin, fennin, ilmin, gelişimin durduğunu ve tamamen emperyalist batının düzeninin kopya edilerek esas alındığını görürüz zira müslümanlar Fransız devriminin milliyetçilik akımına kapılıp ümmetçiliği değilde bölünüp küçük parçalar haline gelmeyi ve salt milliyetçiliği kendilerine referans seçtiler ve bu sebeble yenilgiyi başdan kabul etmiş oldular.
İmdi elimizde son bir fırsat varken eğer İslam ülkelerini birleştiremezsek bu gidişat dahada kötüleşecek ve içersinden çıkılmaz bir hâl alacakdır. Liderlere, Türkiye Devletinin Cumhurbaşkanına ricam hemen Birleşmiş İslam Milletleri Cemiyeti ve Ordusu kurulup şeytan ve avanelerine dur! denmeli. Bizim artık sözde bir leşmiş milletler (the UN), ile gidilecek yolumuz olmadığı gibi kendi Birleşmiş İslam Milletleri Cemiyetini kurmamız lâzım geldiğine tüm kalbimle inanmaktayım. Bunun yanı sıra NATO ve AB gibi sadece emperyalist güçlerin çıkarlarını korumak için var olan sözde kuruluşlarında peşinden gitmek artık kabul edilemez vedahi dayanılmaz bir hâl almışdır. Ya ümmet olarak istiklalimizi tekrar beraber kazanacağız veyahutta tarih için yeni bir malzeme olacağız.
Unutmayalım, bizler bu cihana demokrasiyi ve milliyetçiliği savunucular olarak gelmedik, bizler, eğer müslüman olduğumuzu iddia ediyorsak o halde Allahın biricik dininin savunucuları olmalıyız. Allah dinini korumasını bilir fakat bizler aracılığı ile şeytan ve avanesine diz çöktürtmek ister aynı güzel insan sevgili Peygamber Muhammed, Selahaddin Eyyubi ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde olduğu gibi. Onlarki güçlerini demokrasiden ve milliyetçilikden değil aksine Allahın mesajından aldılar. Haydi dirilişe, haydi bedr’e, haydi Istanbul’un ve Kudüs’ün tekrar fethine!
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce