Ne denizden ne de karadan geçebildiler //?
Gelibolu’da duygusallığa yer yok!
Bu coğrafyada yaşanan ekonomik veya siyasal tüm gelişmeleri dikkate alarak, Çanakkale ve Boğazların 1915’e göre stratejik öneminden bir şey yitirdiği söylenebilir mi? Elbette “Hayır!” Bu cevabı verirken, 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’nda hezimete uğrayan İtilaf Devletleri güçlerinin bu kez Çanakkale ve Gelibolu’ya 25 Nisan 1915’te karadan çıkarma yapmak heveslerini de Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl kursaklarında bıraktığını bilmekte yarar var.
Çanakkale Savaşlarının tüm aşamalarını, bugüne kadar az rastlanır bir biçimde, savaşa katılan tüm tarafların askerî verilerini, birinci elden kaynaklara dayanılarak ayrıntılarıyla inceleyen “Gelibolu-Mitin Sonu” adlı, gölgede kaldığı söylenebilecek bir kitap, bu konuda işe yarıyor. Avustralyalı askerî tarihçi Profesör Robin Prior imzasını taşıyan kitap, yaşananlara olabildiğince tarafsız bir gözle yaklaşıyor. Açık sözlü olması; savaşın bütün unsurları, müsebbipleri, unutulmaz askerî kişiliklerinin yanı sıra kahramanlara da yer vermesi kitabı farklı kılıyor.
ROMANTİZMDEN UZAKTA
Kitabının başında, “Savaş, düşünülebilecek en romantik olmayan iştir” uyarısında bulunan Prior, bunu kanıtlamaya çalışırcasına, Çanakkale Savaşlarına, Batı literatüründe ortaya atılan mitlerden, efsanelerden ve romantizmden uzak bir yaklaşım sergiliyor. Çanakkale Savaşlarını bir bütün olarak Birinci Dünya Savaşı kapsamına yerleştirmek amacı güdülen kitapta, farklı uluslardan askerî birliklerin savaştaki etkilerine bir denge getirme çabası da gösteriliyor. Britanya, Yeni Zelanda ve Avustralya birlikleri kadar Fransız ve Hintli birliklere de önem veriliyor.
MİTİN SONU
Robin Prior, kitabında, Birinci Dünya Savaşı’nda Gelibolu seferine ilişkin literatürün “sözde dönüm noktaları” ile dopdolu olduğuna dikkati çekiyor. Prior, bu “… iseler ve … cekti, … caktı” ekleriyle bezenmiş “sözde” dönüm noktalarını şöyle sıralıyor: “Demek ki, 18 Mart 1915’den sonra İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’na yapacağı son bir saldırı, gemilerin İstanbul’a geçmesini sağlayabilecekti. Gelibolu’da askerî harekâttan önce deniz saldırısı yapılmamış olsaydı ya da askerler 25 Nisan’dan önce karaya çıksalardı, Türk savunması gafil avlanmış olacaktı. Bunu da Türklerin hızla teslim olmaları izleyecekti. Daha sonra, birkaç bin Anzak askeri doğru yerde karaya çıkmış olsaydı ya zafer kazanılmış ya da en azından o doğrultuda büyük bir adım atılmış olacaktı. Uzman orta rütbeli subaylar ağustos ayında Sarı Bayır’ın alındığını görebileceklerdi. Suvla Koyu’nda Sir Frederick Stopford’dan başka bir general olsaydı, büyük işler başarılabilirdi. İstanbul düşmüş olsaydı, Tuna Nehri boyunca ilerleyen ve Avusturya-Macaristan ile Almanya’yı arkadan vuran Balkan ordularının oluşturduğu bir koalisyon tarafından savaş kısaltılabilirdi. Öyle görünüyor ki Gelibolu, Birinci Dünya Savaşı’nda yitirilen büyük bir fırsattı.”
BAHANELER NEYİ ANLATIYOR?
Robin Prior, “yitirilen sözde fırsatları” araştırdığını belirttiği kitabında; böylece Gelibolu seferi konusunda Batı literatüründe öne sürülen “sözde dönüm noktaları”ndan arındırarak, Gelibolu’nun üzerinden “çok yönlü bir tarih yazımının gelişmesini engelleyen mitolojinin ağırlığı”nı söküp atıyor. Anlatımında savaşın romantizminin neredeyse hiç bulunmadığını kaydeden Prior. “gerçekte savaş, düşünülebilecek en romantik olmayan iştir. Gelibolu’yu duygusallaştırma zamanı çoktan geçti. Askerlerin yaşadığı gibi kanlı bir savaşın kanlı bir bölümü olarak ele alınmalıdır” diyor.
Kitapta, savaşın neden yitirildiğine ilişkin tartışmalara da yeni bir bakış açısı getiriliyor. Emperyalistlerin savaştaki “sözde dönüm noktaları”nın peşinden sıraladıkları bahaneler bir bakıma Çanakkale’nin nasıl geçilemediğini anlatıyor.
EMPERYALİZMİN İBRETLİK YÜZÜ
Prior’un kitabında kullandığı “En yanlış anlaşılan savaş”, “Sefer boşu boşuna yapılmıştır”, “Kuş beyinli harekâtlar”, “Askerlik ruhu olsaydı”, “Korkaklık”, “Beceriksizlik örneği”, “Cehalet, maskaralık”, “Türk imparatorluğunu çökertme”, “Batı Cephesi’nde oynanan ölümcül yarışma” ve benzer nice nitelemeler, bu bahanelerle birlikte emperyalizmin ibretlik yüzünü de sergiliyor.
SORUMLUSU CHURCHILL
Kitabın tümüne yayılan bu çaresizlik ifadeleri, müttefiklerin savaşın kaybedileceğini anladıklarında alınan çekilme kararını uygularken, Türk karşı saldırısına imkân tanımadığı için, fırtına çıkmasına sevinecek kadar doruk yapıyor. Tüm bunlar, aslında, Çanakkale’yi geçip İstanbul’a ulaşamamanın yarattığı düş kırıklığı ve heveslerin kursaklarda kaldığının göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Denilebilir ki emperyalizmin militarist gücü, kendisini ele veriyor. Sonuçta; “Bütün bu acı fiyaskodan, popüler olma heveslisi” Winston Churchill”i sorumlu tutan Prior’un kitabında açıkça izleniyor ki, bahaneler kibri örtmüyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “yenilmez” sanılan İngiltere ve Batılı müttefiklerini, Çanakkale önünden geri çevirirken onların büyük kibirlerini de alt ettiği görülüyor.
Milliyet
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
21 gün önceKÖŞE YAZARLARI
22 gün önce