DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

120 okunma

Bulgaristan Türkleri Eritiliyor

ABONE OL
02/01/2013 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yıllar önce Bulgaristan Türklerin durumunu değerlendiren bir yazı yazmıştım. Bu gün yazıyı İnternette okurken Bulgaristan Türklerin kaderinde düzelme olmadığını aksine daha da kötüleştiği gözleniyor. Yıllar önce yazdığım yazıyı değiştirmeden aynen yayınlayarak bugün de geçerliliğini koruduğunu sizlerin değerli okurların takdirine bırakıyorum.

 

1 Ocak 2007 itibariyle Bulgaristan Avrupa Birliği’ne dahil edildi. Avrupa Birliği Bulgaristan’da yaşayan azınlıkları mesele bile etmedi. Hele Türkler, Bulgaristan nüfusunun yüzde onunu aşmış olsalar bile… Neden Avrupa Parlamentosu Bulgaristan’a azınlıklardan dolayı baskı yapmadı? Bu soru sadece benim değil çok insanın kafasını kurcalayan bir soru.”Avrupa Parlamentosu ikili mi oynuyor?” sorusu geliyor insanın aklına.Yıllardan beri Yunanistan hükümeti Lozan Antlaşması’na rağmen Batı Trakya Türkleri’nin haklarını neredeyse hiç tanımamaktadır. Güney Kıbrıs kesimini, adanın fiilen bölünmüşlüğüne rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dikkate almadan Avrupa Birliği’ne kabul ediyor. Niye? Bulgaristan ise bir yığın çözülmemiş sorunlarıyla adeta kaparcasına Avrupa Birliği’ne dahil edildi. Niye?
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak, daha önce birliğe dahil edilmiş ülkelerden istenmeyen kriterleri yerine getirmesini istiyor. Türkiye Cumhuriyetinde azınlıklar varsa, daha önce Avrupa Birliği’ne kabul edilen ülkelerde azınlıklar yok muydu? Bu soruyu hep kendime sordum ve sormaya da devam edeceğim. Soruların cevabını tarihte gezinerek bulacağımı düşünüyorum. Bu soruların cevabını ne kadar doğru bulabilirim bilemem. En azından fikir beyan etmiş ve vicdanen kendimi rahatlatmış olacağım. Daha yukarıda belirttiğim gibi Yunanistan’daki Batı Trakya Türklerinin hakları Lozan Antlaşması’yla garanti altına alınmıştır. Bulgaristan sınırları içinde yaşayan Türklerin hakları ise Bulgar hükümetleri ile Türkiye Cumhuriyeti hükümettekiler bir dizi anlaşmalarıyla garanti altına alınmıştır. Buna rağmen Yunanistan ile Bulgaristan bu anlaşmalara sadık kalmıyorlar. İki ülke sınırları içinde yaşayan Türklerin hakları verilmemek için akıl almaz yollara başvurulmaktadır.
Peki, neden acaba, sorusu insanın aklına gelmez mi? Bu coğrafya sınırlarında yaşayan Türk ve Müslüman azınlıkların yaşaması kimlerin gözlerinde diken etkisi yaratıyor? Bu coğrafyada yaşayan Türklerin kime ne zararları var? İşte bu soruların arkasında gizleniyor hakikat diye düşünüyorum. Osmanlı, bahsettiğim coğrafyaya Türkleri yerleştiriyor. Bu bölgede yaşayan Türkler vergiden muaf tutuluyor. Bu bölgede yaşayan ahali özel statüye alınıyor. Nedeni ise bu bölge, ileri karakol vazifesi görmektedir. Orta çağlarda Avrupa Hıristiyanları kutsal topraklara haçlı seferleri düzenlerlermiş. Kutsal toprakları yolunda ilk ciddi zorlukları bu bölgede görüyorlarmış. Bundan dolayı ezelden beri bu bölgedeki Türk ve Müslüman ahali Avrupa Hıristiyanlığını durdurma çabasındadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hele Balkanların demografisi neredeyse tamamen değişiyor. Batılı ülkelerin ana hedefi Balkanlarda kalan Türk azınlığını sıfırlamak. Bilindiği gibi Adriyatik denizinden Karadeniz’e kadar bu şeritte Türkler yaşamaktadır. Batılı ülkeler bu şeritte, bilhassa Rodop dağlarında yaşayan Türkleri tamamen bu coğrafyadan kaldırmak istiyor. Bu planın ilk etabı, yörenin Türk halkını parçalamak. Yarısı Yunan sınırları içinde, yarısı Bulgar sınırları içinde; bir kısmı da Arnavutluk, Yugoslavya sınırları içinde kalıyor.

HALİMİZ

Ne yazık ki Yunanistan ile Bulgaristan, yukarıda belirtilen antlaşmalara sadık kalmıyor. Bu güne kadar iki ülkede de Türk azınlık hakları yerine getirilmemektedir. Bilhassa Bulgaristan’da bu ihlaller çok açık bir şekilde görülmektedir. Hele komünist rejim döneminde, var olan Türk okulları kapatılıyor. Müfredata haftada iki saat Türkçe ders konulmakla yetiniliyor. Bu iki saat Türkçe derslerinin, yine Türkler(!) tarafından Bulgar hükümetine dilekçeler verilerek kaldırılması isteniyor. Kimlerdi bu Türkler? Daha altmışlı yıllarda Bulgar tarafından kendilerine hizmet için eğitilmiş Türkler. Bunların aralarında her kesimden kişiler vardı. Genellikle entelektüel(!) kesimden insanlar. Bu zayıf iradeli insanlar Bulgar’ın elinde adeta bir kukla haline dönüşürler. Bir ülkede azınlıkları yok etmek için en basit ve en etkili yöntem; uluslar arası tepkilere karşı mükemmel bir yöntem. En son 1984 yılı sonu Bulgaristan’da Türklerin isimleri zorla Türk halkının iradesi dışında Bulgar ve Slav isimleriyle değiştiriliyor. Bu insanlık dışı kampanyada ne yazık ki bazı Türkler Bulgar’ın yanında yer alıyor. Kısacası bu Türkler kendi milletine ihanet etmiş oluyorlar. Bulgar yine o “sadık” Türk’leri kullanıyor. Kullanılan Türkler zaman içinde ödüllendirilecektir. 1985 yılı bazı Türkler Bulgar’ın lehine konuşmalar yapacaklardı. Türk halkını en çok üzen bu konuşmalarda Türk öğretmenlerin de bulunması. Bu konuşmaların mükâfatı ise; Bulgar hükümetinde en üst düzeyde görev alarak ödüllendirilmektir. Bulgaristan bu gün “demokratik” bir rejimle yönetiliyor. 1992 yılından beri Bulgaristan’da güya “demokrasi” var. Ne yazık ki daha önceleri gibi bu gün de Bulgaristan’ın siyaseti şeffaf değildir. Doğru. Sistem değişti. Maalesef rejim aynı kaldı. Son altı yılda ise Bulgaristan’da Türkler hükümet ortağıdır. Ne işe yaradı bu hükümet ortaklığı? Türkler bu ortaklıktan neler elde etti? Kimler yararlandı bu ortaklıktan? Bulgaristan’da Türk azınlığı bu ortaklıktan yararlanabildi mi? Seçme ve seçilme hariç. Tabi, Bulgaristan’ın kalkınmasına katkıda bulunulacaktır. Neticede aynı ülkede ortak bir yaşam var. Benim bildiğim Türkler yaşadığı ülkeye asla zarar vermezler ve ülkenin kalkınmasında yer alırlar. Ellerinden ne geliyorsa ülkenin kalkınması için yaparlar. Bu koşullar sadece toplumsal barış içinde gerçekleşir. Yeter ki bu toplumsal barış tek taraflı olmasın. Tek taraflı toplumsal barış olur mu?

OYALAMA HAREKETİ

Bugün Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığın problemleri çözülmüş görünüyor. Türkçe dergiler basılıyor. Türkçe gazeteler çıkıyor. Türk okulları açılıyor. Türkçe yayın yapan televizyon kanalları açılıyor. Hele Kırcaali bölgesine hükümet görülmemiş yatırımlar yapıyor. Bu bölgedeki Türk halkının refah seviyesi çok yükseliyor. İşsizlik nerdeyse sıfırlanıyor. Bunlardan hangisi doğru? Hiçbiri. Bu güne kadar ne gazete, ne televizyon ne okul var. Kırcaali bölgesi insanının açlıktan neredeyse nefesi kokuyor. Ekmeğini yurt dışında aramak zorunda kalıyor. Bugün bu bölgedeki insanlarımızın durumu seksen dokuz öncesinden daha da kötü. Adeta durum vahim. Bunlardan hiçbiri gerçekleşmiyor. Neden? Sadece Türkçe seçmeli ders okuyabiliyor Türk çocukları. Türk dili Bulgaristan’da yabancı dil statüsüne alınıyor. İngilizce v.s. dillerle aynı konumda yer alıyor. Bu kanun en son kabul edilen Bulgaristan anayasasında yer alıyor. Bu son anayasada Bulgaristan’da kesinlikle azınlıklara yer verilmiyor. Ne yazık ki bu anayasa bütün Bulgaristan’daki partiler tarafında konsensüs ile kabul ediliyor. Antlaşmayı Hak ve Özgürlükler Hareketi partisinin temsilcisi, Türkler adına paraf ediyor. Neden? HÖH, 1990 senesinde büyük bir coşkuyla kurulmuştu, Türkler tarafından. Ne oldu bu partiye? Şimdi marjinal görünümden çıkmak çabası içinde. Ulusal parti görünümü kazanmak çabasında. Doğrudur. Marjinal partiler artık kabul görmüyor. Ama daha önce vazifesini yapması gerekmiyor muydu? Türk halkını umutlandırmıştı. Oysa şimdi hayal kırıklığı yaşatıyor Türk halkına. Neden Türk azınlığını kanunlaştırmak çabası içinde değil HÖH? Nedir önündeki engeller? Mecliste azınlık oldukları bellidir. Bulgar Meclisi Türk azınlığın yararına hiçbir kanun kabul etmeyecektir. Bu zaten biliniyor. Teklif verilse de reddediliyor. Ama çok başka yollar vardır Bulgaristan’da Türk azınlığın haklarının elde edilmesi için. Neden bu yollar denenmiyor? Neden?

TÜRKLERE AZINLIK STATÜSÜ

Avrupa anayasasına göre, bir ülkenin kendi nüfusunun yüzde onundan fazla yabancı ırk varsa o ırk otomatik olarak azınlık statüsünü elde ediyor. Bu doğru. Bilindiğine göre bugün Bulgaristan’da Türkler, toplam nüfusun yüzde onunun çok üstünde. Bu sevindirici gibi görünmektedir. Aslı bu mudur acaba? Böyle düşünerek kendimizi rahatlatmak istiyoruz. Kusura bakmasınlar, bunları konuşanlar galiba 1985 yılını unutmuşa benziyorlar. Bu yıla kadar Bulgaristan’da toplam nüfusun değil yüzde onu, daha fazla Türk yaşardı. Şimdi yaşamıyor mu? Göçlere rağmen yine yaşıyor. Ama ne yazık ki Türk isimleriyle değil, Bulgar isimleriyle yaşamaktalar. Bugüne kadar Türk halkının neredeyse yarısı Türk isimlerini geri almamış görünmektedir. Türk isimlerinin geri alınmasını sadece ekonomik koşullar engellemiyor. Bu durum, vurdumduymazlıktan ve sorumsuzluktan kaynaklanıyor. Daha bir sürü nedenden kaynaklanıyor. Bu vurdumduymazlık, ileri tarihte Bulgaristan’da Türk diye bir topluluğun kalmayacağının göstergesidir. Peki, bu konuda Bulgar hükümetini suçlamak mümkün mü? Neden suçu kendimizde aramıyoruz? Neden bugün Bulgaristan Türk’ü, Türk isimlerini geriye almıyor. Bu hususta çalışmalar neden yapılmıyor? Biz kendi ellerimizle Bulgaristan’da Türk halkını yok etmiyor muyuz? Asıl endişem bu. Neden?

TÜRKÇE EĞİTİM

Bulgaristan’da Muallimler Birliği’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü, İzmir BAL-GÖÇ önderliğinde bir panel düzenlenerek anıldı. Bu panelde Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy hocamız çarpıcı açıklamalarda bulundu. İki yıl önce Türkçe ilkokul kitapları hazırlayıp Bulgaristan’a gönderiyor. Bu kitapların Bulgaristan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından incelenmesi gerekiyor. Özellikle Hayriye hocamızın demesiyle, Türkçe ders kitaplarının Bulgaristan’daki eğitime uygun olup olmadığı konusunda bizzat HÖH milletvekillerinden biri tarafından rapor hazırlanması gerekiyormuş. Ne yazık ki bugüne kadar cevap verilmeye tenezzül edilmemiş. Neden acaba? Kırcaali ve diğer Türk bölgelerindeki insanlarımızın çocukları Türkçe okuyamadıklarından şikâyetçidir. Türkçe dersini seçmeli ders olarak okuyabiliyorlar. Bugün dünyada İngilizce hâkim. Bu dili bilmeyenin iş bulma şansı çok düşüktür. Bir milletvekilinin asli görevi kendi bölgesindeki yaşayan insanların derdine çare aramak değil midir? Konu sadece bundan ibaret değildir. Üç beş bin Türk kökenli insanımızın Bulgaristan devletinin kadrolarında yer almasıyla iş çözülmüyor.

SÖZÜM YÖNETİCİLERE

Bulgaristan’daki Türk kökenli milletvekilleri! Sizi hiçbir zaman suçlamadık, suçlamıyoruz da. İşiniz sanıldığı kadar kolay değil. Bunu bildiğimizden dolayı sizleri suçlamıyoruz. Ama siz, Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığın beklentilerini yerine getiremiyorsanız, bir dahaki seçimlerde lütfen aday olmayın. Sizlerin yerine, daha cesur adımlar atacak kişiler geçsin. Türk halkının tamamen beklentilerini yerine getirecek vefalı yeni arkadaşlarımız seçilsin. Eğer sizler, Türk halkının beklentilerini yerine getirmeyip yine bir dahaki parlamento seçimlerinde aday olursanız bu halk bu sefer sizleri çok ciddi bir şekilde suçlayacaktır. Kimlere hizmet ettiğinizi çok ama çok ciddi bir şekilde sorgulayacaktır. Bu tür suçlamalarla karşı karşıya kalmayı her halde istemezsiniz. Bu konunun üzerine çok ama çok ciddi bir şekilde düşünmenizi tavsiye ederim. İleride çok ciddi suçlamalarla karşı karşıya kalmanızı istemeyiz. Bir de Türkiye’deki göçmen dernekleri bünyesinde yönetici konumdaki arkadaşlarımıza unuttukları ya da belki bilmedikleri bir konuyu hatırlatmak isterim. Söylentilere göre Konfederasyon ve federasyonda yönetici konumdaki arkadaşlarımız Bulgaristan’da işyeri sahipleri konumundaymışlar. Cümle âlem bilir ki siyaset ile ticaret bir arada yürümez. Bizim konumuz dernekçilik, siyaset değil. Kabul edin, Bulgaristan’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne bir milyona yakın göçmen geldi. Bu göçmenlerin Bulgaristan hükümetiyle yığınla sorunları var. Bu sorunların hükümetlere iletilmesi için dernekler kuruluyor. Bu dernek yönetimindeki arkadaşlar, konuları iletmekle mükelleftir. Sizler de kabul buyurun! Birilerinin Bulgaristan’da işyerleri varsa. Bu işyeri sahipleri Bulgar hükümetine ne iletebilirler? Hiçbir şey söyleyemezler. Bundan dolayı eğer Konfederasyon’da ve federasyon yönetiminde bu konumda arkadaşlar varsa bir tercih yapmak zorundalar. Ya ticaret yaparlar ya da dernekçiliğe devam ederler. Bu işte iki yol yoktur. Eğer öyle arkadaşlarımız varsa, tercihlerini en kısa zamanda yapmaları gerekiyor. Bildiğim kadarıyla dernekler halk tarafından kurulur ve daima halkın menfaati için çalışırlar.

TARİHTEN DERS

Tarihte yaşanmış bir olayı sizlere aktarmak suretiyle bu yazıyı noktalamak istiyorum:
Ünlü Roma imparatoru Sezar, Mısır kraliçesi Cleopatra’nın saraylarını savaşmadan fethediyor. Bu olayda Sezar çok basit ve yaygın bir metoda başvuruyor. Cleopatra’nın insanlarından birini satın alıyor. Bu kişi, bir miktar altın için, sarayların gizli geçitlerini Sezar’a gösteriyor. Ve böylece kan dökülmeden Sezar Cleopatra’nın saraylarına giriyor. Bu olaydan sonra Sezar, haini yanına çağırıyor ve vaat ettiği altınları veriyor. Altınları verdiğinde hainin kellesinin alınmasını emrediyor. Bu olayı izleyen kurmaylarından biri, Sezar’a şaşkınlık içinde şöyle bir soru soruyor.
__Yüce Sezar! Size Cleopatra’nın saraylarını teslim eden adamı önce mükâfatlandırdınız. Daha sonra kellesinin alınmasını emrettiniz. Neden?
Sezar’ın cevabı ibret vericidir:
__Bugün kendi kraliçesini bir miktar altın için sattıysa, beni çok daha az altın için düşünmeden satar.
Bu yazımla hiç kimseyi hedef almıyorum. Hiç kimseyi kırmak ya da rencide etmek istemiyorum. Kamuoyunda bazı konuların artık acil bir şekilde, hiç çekinmeden tartışılmasını istiyorum sadece.
Unutulmasın ki halkın menfaati, şahsın menfaatinin her zaman üstündedir. Tarih sadakati ve ihaneti asla unutmaz.

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP