DOLAR 32,9302 0.16%
EURO 35,2356 -0.15%
ALTIN 2.445,64-0,24
BITCOIN 2014218-0.33159%
İzmir
32°

AÇIK

17:12

İKİNDİYE KALAN SÜRE

151 okunma

Bulgaristan’dan göç edenler için…

ABONE OL
05/10/2010 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yıllarca yaşadıkları evlerinden, bahçelerinden, bin bir emekle yetiştirdikleri meyve ve sebzelerinden, tavuklarından, kuzularından hatta yarım kalmış aşklarından, zorla koparılarak göç ettirildiler. Şanslı olanlar birkaç eşya alabildiler ama bazıları ise her şeylerini arkalarında bıraktılar. 1930 yılı, 50–52 yılları arası, 68 yılı ve 87–89 yıları arasındaki tarihlerdeki göçler ile geçtikleri her hudut kapısında isim, dil ve din değiştirdiler. En kötüsü ise soykırımı yaşadılar. Etrafımda, özelliklede arkadaşlarımdan duyduğum ‘ben muhacir çocuğuyum’ sözünü (haykırışını…)  şimdi daha iyi anlıyorum… Aslında bu; yıllarca yaşanan acının, çekilen vatan hasretinin ve Türk kalabilmek için verilmiş mücadelenin bir sesiydi. Bu yazımda Bulgaristan göçleri ile Türkiye’ye gelenlerin evlatlarının ağzından göçü ve sonrasını anlatmak istedim. Hem de yakınımdaki insanlardan. Yakın arkadaşım Vasfiye Şentürk ve Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Botanik Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Avni Güven ile güzel bir sohbet yaptım. Bu iki insanı yazımda birleştiren elbette ki Bulgaristan göçmeni olmaları…Vasfiye daha annesi ona 5 aylık hamileyken gelmiş Türkiye’ye… Vasfiye,‘Biraz daha kalsaydım annemin karnında, Bulgaristan doğumlu olacaktım’ diyor. Bulgaristan’da yaşanan zorluklara direk şahit olmamış ama anneannesinin anlattıkları ile büyümüş. Bulgaristan’da onları zorunlu pasaport almaya zorladıkların da isimlerini değiştirmeye kadar gitmiş olay…

TÜRKLER’E CİDDİ YAPTIRIMLAR

 

Ancak ne kadar dirense de sonuç değişmemiş.

O zamanlar Türklerin orada çok rahat hareket edemediğini söylüyor. Dini ibadetlerini yapma da ya da Türkçe konuştuklarında ciddi cezalar alıyorlarmış.

Vasfiye ve ailesi şu an Bursa’da yaşıyor. Bursa şehri zaten göçmen nüfusunun oldukça fazla olduğu bir bölgedir. Bu nüfusun çoğunluğunu özellikle Bulgaristan göçmenleri oluşturmuş durumdadır. Birçok uzman görüşünün söylediğine göre şehrin ekonomik kalkınmasında onları rolü çok fazladır. Çalışkanlıklarıyla tanınan Bulgaristan göçmenlerinin çoğu Türkiye’ye sürgün edildikten sonra çok çalışmış, kendi evlerini kendileri yapmışlardır. Bir diğer sohbet ettiğim insan değerli hocam Prof. Dr. Avni Güven…

Onun anlattıklarıyla olaylara farklı bir bakış açısı kazanalım. Hocam ve ailesi 1950 göçmeniymiş. Kafilelerle birlikte gelip, 6 ay gümrükte beklemek zorunda kalmışlar. Aslında Avni Hoca o zamanlar 2 yaşındaymış. Bunları anlayabileceği yaşa geldiği zaman anne ve babası anlatmış. İlginçtir ki, onlar Bulgaristan’dan çıktıktan sonra Türkiye her ne sebeptense kapılarını kapatmış. Türkiye ve Bulgaristan arasında anlaşana kadar bu insanlar 6 aydan fazla gümrükte kalmak zorunda olmuşlar. En kötüsü ise tüm birikimlerini bu arada harcamışlar. Yiyeceklerini ve ihtiyaçlarını gidermek için orada ki kişilere para vermek zorunda kalmışlar.

 

DEMİR PERDE DÖNEMİ

 

Avni Hoca’nın ailesinin göç ettiği yıllar ‘Demir Perde’ sisteminin uygulandığı dönemmiş. Demir Perde sistemi, diğer bir adıyla Doğu Blok’u; Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği ve onun Doğu ve Merkez Avrupa’daki, müttefiklerini tanımlamak üzere kullanılmıştır. 1947’de, başta Polonya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Doğu Almanya olmak üzere komünist rejim altına giren birçok ülke Moskova’dan yönetilen bir blok haline gelmiş bulunuyordu. Aslında bu perde sisteminde ki ülkelerin yaptıkları her şey komünizm başlığı altında yapılıyordu. Oysa ki bir zamanlar Türkiye’nin geçmişinde yer alan komünizm geçmişi o kadar farklı ki… Denizler bizim, Che ise Küba’nın komünizm tarihini oluştururken Bulgaristan göçmenleri için komünizm tarih değil, hatırlanmak istenmeyen bir anı yığını. O halde yeri gelmişken şunu vurgulamak gerekir. Siyasi bir ideoloji ya da düşünce biçiminin güttüğü amaçtan çok uygulanış biçimi bizim için daha önemlidir. Sami Kocaoğlu kitabının son sayfasında Atatürk’ün bir demecine yer vermiş: ‘‘Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda, en geriye kalanlar; yani düşmanla sonuna kadar dövüşenler, vuruşanlar; çekilen ordunun ricat hatlarını sağlam tutmak için canlarını feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir.

Sizce de Atatürk’ün dediği gibi değil mi? Onlar hep ‘‘Ne mutlu Türk’üm’’ dediler…

 

 

KAYNAKÇA:

 

Bal-Göç.-  www.balgoc.org.tr

http://tr.wikipedia.org/wiki/Doğu_Bloku

Sami Kocaoğlu(İstanbul 1998)Bulgaristan Türkleri kitabı

Necati Çayırlı(Atatürk ilkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü)

Yazıma katkılarından dolayı Prof. Dr. Avni Güven ve Vasfiye Şentürk’e sonsuz teşekkürler…

 

    En az 10 karakter gerekli