Yeni yılda piyasalar adına dört unsurun risk olarak algılandığından söz etmiştik. Neydi bu unsurlar? Birincisi Avrupa Birliği içerisinde yaşanan ekonomik bunalım. Burada tehlike yaşanılan borç krizinden öte birliğin kontrolsüz bir biçimde dağılma ihtimali. İkinci tehdit; Amerika Birleşik Devletleri’nin gündemindeki ”mali uçurum” meselesi. Bir başka tehlike Ortadoğu çevresinde devam eden gerilimler ve bunların çatışmaya dönüşme ihtimali ve dolayısıyla petrol fiyatlarının yükselmesi. Dördüncü tehlike ise, dünya ekonomisinin bir anlamda dinamosu olarak görülen Çin ekonomisinde görülebilecek bir durgunluk. 2013’e girerken bu tehdit unsuru olan sorunlar, ya kısmen giderildi, ya da ötelenerek tehdit olmaktan çıkartıldı. Bütün bunlar yapılırken en etkin aktörün Merkez Bankaları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Parasal genişleme politikaları piyasaların canlı kalmasını sağladı. Bu bağlamda 2013’ün geride bıraktığımız günlerine baktığımızda piyasaların yukarıdaki tehditlerin etkisinin azaldığı şeklinde bir algılama içerisinde olduğunu görmek mümkün. Piyasalarda risk, endişe ve korku derecesini ölçen VİX endeksinin geçtiğimiz hafta en düşük seviyesine inmesi bu durumun en göstergesi oldu. Öte yandan bu hafta içerisinde Çin’den gelen aralık ayı dış ticaret rakamları, bu ülkede ekonomik aktivitenin artmakta olduğunu gösterdi (artış geçen yıl aynı aya göre yüzde 14 fazla olurken, Çinin dış ticaret fazlası 2012’de bir önceki yıla göre yüzde 50 artışla 231 milyar dolar oldu). Yine o bölgede yaşadığı depremle ekonomisi büyük darbe alan Japonya, son seçimden sonra başa gelen hükümetin genişlemeci para politikası yanlısı açıklamalarının artından 186 milyar dolar civarı teşvik paketi açıklaması yenin dolar karşısında en Japon Yeni son yılların en düşük seviyesine geriledi. Sadece merkez bankalarının uyguladığı bol likiditeye dayalı politikaların ekonomileri düze çıkarma adına nereye kadar etkin olabileceği noktasındaki endişemi belirterek dış piyasalardan ülkemiz ekonomik gündemine dönmek istiyorum.
SON DÖNEM PERFORMANSI SÜRÜYOR
Geçtiğimiz hafta açıklanan Kasım ayı sanayi üretim rakamları ve cari açık verisi, Türkiye’nin son dönem performansını sürdürdüğünü gösteriyor. 51 milyar dolar olarak gelen cari açık verisi 2011 den bu yana en düşük seviyesine gerilemiş oldu. Yine yüzde 10,5 artış gösteren Sanayi üretimi artışı sanayi kesimin yüzünü güldürürken piyasalarda da olumlu etkilerini gösterdi. Özellikle tahvil tarafında oranların yeniden yüzde 6 seviyesinin altına gerilemesi moralleri düzelten en büyük gösterge oldu. Yine yukarıdaki rakamlara daha derinlemesine bakan analistler, Cari açık ve sanayi üretimi rakamlarındaki iyileşmenin her ay bir öncekine kıyasla azalan bir ivme gösterdiğine dikkat çekiyorlar. Ekonomideki iyileşmeye paralel, yabancı sermaye açısından Türkiye piyasalarının cazibesini artırma adına yapılan düzenlemeler, ilerleyen dönemlerde Türkiye sermaye piyasalarında daha büyük miktarda bir varlığın hareket edeceğinin işaretlerini veriyor. Diğer taraftan geçen yıllarda başlatılan halka arz seferberliği gibi uygulamaların sermaye piyasaların genişlemesi sağlanmaya çalışılmakta. Yalnız burada bir noktayı vurgulama isterim. Geçmiş yılarda borsada hisse senetleri işlem gören şirketlerin kapanan tahtaları ve yatırımcı mağduriyetleri göz önüne alınarak borsaya gelen şirketlerde kalite standardının yüksek tutulması çok önemli. Bu sağlanabilirse, bir sonraki aşamada küçük yatırımcının piyasalara girişinde artış gözlemlenebilir. Özetle; yabancı sermaye adına sağlanmaya çalışılan güven ortamı için gösterilen titizlik, küçük yatırımcı için de gösterilirse, borsamız, kumar yeri olmaktan çıkarılmış olur.
HABERLER
5 saat önceHABERLER
5 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce