DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

135 okunma

Demokrasi Serüveni ve Demokrasinin Bizcesi – 3

ABONE OL
30/11/2015 20:41
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Demokrasi kavramı tarihinde hiç bu kadar siyasallaştırılmamıştır. Lastik gibi çekilip her şekle büründürülen bir yapıya kavuşturulmuş bir yapıya sahiptir. Sana göre, bana göre tanımlanır hale gelmiştir. Günümüzde demokrasi tanımı üzerinde çok çeşitli yorumlar yapılıyor. Tanım gereği olarak ta çok farklı demokrasi anlayışları ortaya çıkıyor. Anayasal demokrasi, liberal demokrasi, sosyal demokrasi, klasik demokrasi, kalkınmacı demokrasi gibi… Demokrasinin erdemleri arasında; hep çoğunluğun isteğine göre yönetimin belirlenmesi, bunun yanında insani olarak azınlık haklarının da korunması, aynı toplumda yaşayan bireyler arasındaki sosyal adalet ve eşitlik, fırsat eşitliği ön sıralarda zikredile gelmiştir. Fakat tüm bu erdemler toplumlardan toplumlara farklı uygulamalara sahne olmuştur. Birinde hak kabul edilen diğer toplumlarda kabul edilmemiştir. Bu nedenle de demokrasi dışı çeşit çeşit uygulamalar ihdas edilerek demokrasi arayışları bu sistemlerde devam ettirilmeye çalışılmıştır. Bir diğer erdem olan çağdaşlık da farklı algılama ve uygulamalardan nasibini almıştır. Demokrasi kavramı bazı ülkelerce siyasi emellere alet edildiğinden, ithal demokrasiyi kendi yönetim tarzlarında kullanamamışlardır. Örneğin; Sn. Tayyip Erdoğan ‘ın Strasbourg da verdiği örnek gerçekten bu farklılığın bir nevi dile getirilmiş halidir. Sn. Tayip Bey’in iddiaları doğru olmasaydı mutlaka tekzip edilmesi gerekirdi. Evet, Fransızlara karşı söylenmesi gerektiği halde, siyasi çıkar ilişkilerinden dolayı söylenemeyen bir doğrunun dile gelmiş olmasından herkes memnun kalmıştır Strasbourg açıklamasından. Yıllarca ülkemize karışan bize demokrasi dersi vermeye çalışan Avrupalı ülkeler Fransa’nın kendi ülkesinde yaşayan Roman kökenli insanları sınır dışı etmesine itiraz etmemişlerdir. Bu gerçeği cesurca haykıran Türk Başbakanının söylediği gerçekleri de, söylendiği biçimiyle kabul edip dünya kamuoyu önünde tekzip dahi edememişlerdir. İşte size Fransız demokrasi anlayışı…

 

DEVLETLERARASI ÇIKARLAR

 

Evet, dillere destan edilen demokrasi kavramının farklı milletlerce ortak bir tanımı maalesef yapılamamıştır. Siyasi beklentiler, devletlerarası çıkarlar ve insanlık adına utanç verici uygulamaların gizlenmesi bunu engellemiştir. Bosna-Hersek de Sırp demokrasisi işlemiş, Sırp vahşeti yaşanmıştır. Sırebrenitsa da binlerce masum Avrupalı demokrasi çığırtkanlarının gözleri önünde ölüme terk edilmişlerdir. Hollanda da askerleriyle bu soykırıma destek vermiş ve o askerler ülkelerine geri döndüklerinde yüksek nişanlarla taltif edilmişlerdir. Sırp ve Hollanda demokrasisi de bu işte. Yıllar önce İngiliz Başbakanı Gladstone, tüccar olan babasının köleleri kullanarak içki ticareti yapmasını desteklemiş ve menfaatlerine halel gelir düşüncesiyle kölelik ve köleliğin kaldırılması hususunda tek kelime etmemiştir. Aksine savunmuştur. Kadim İngiliz demokrasisi… Demokrasi, tarihi süreci içerisinde her toplum tarafından farklı yorumladığı açıktır. Buna göre, ülkemiz açısından demokrasi dışı davranışlar olarak ilan edilen yanlışları demokrasi adına uygulayan batılı ülkelerin demokrasilerini alıp ülkemiz adına demokrasi yaşantısına örnek göstermek kesinlikle izafidir. Doğru örnekler olarak kabul edilemezler. Hatta bu ülkelerin insanlık adına ortaya koydukları kuralları da tam demokrasi kavramı içerisinde değerlendirip Avrupa Demokrasisi adıyla ithal etmek de doğru olmasa gerek… Farklı toplumlarda farklı kabuller bir diğer milleti veya topluluğu bağlamaz. Günümüzde Hıristiyan ülkelerinin birçoğu temeli Hıristiyan öğretilerine dayalı bir anlayışla oluşturulan demokrasi kavramlarına göre idare ediliyorlar. O ülkelerde yapılan kanunlar öncelikle kutsal kitaplarından yaptıkları çıkarsamalara bina edilerek oluşturuluyor. Böylece Avrupalılar dünya işlerini dini kurallara göre belirlemiş oluyorlar. Evet, aynen öyle oluyor. Madem bu demokratik ülkelerde var olan demokrasiler dini değerlere göre düzenlenmiş oluyor, öyleyse bu türden demokrasilerin (İsviçre Medeni Kanunu gibi) laik demokrasi oldukları iddia edilemez. Sonra da gel bu demokrasileri satın al ve buna göre demokratik ve laik bir devlet inşasında bulun; bu mümkün olmayan saçma bir iddiadır. Evet, bizler ülkemiz de hem laik olduğumuzu iddia edeceğiz hem de laik olmayan bir devletin kanunu alıp uygulayacak ve demokrasimize laik demokrasi gözüyle bakacağız. Bu kesinlikle mümkün gözükmüyor. Zaten demokrasi ve laiklik uygulamalarımızda da gösterilen çifte standartlar bunun en güzel delilidir.

 

TİCARİ META

 

Laik olmayan bu ülkeler yeterli insan ve beyin gücü olmayan ülkelere de kendi demokrasilerini bir ticari meta şeklinde çok güzel pazarlıyorlar. Kendi kültürünü reddeden, tarihiyle barışık olmayan ve geçmişine sahip çıkmayan nesillerden oluşan milletler bu konu da çok iyi pazar oluşturuyorlar. Ne yazık ki, yıllarca önce biz de bu tuzağa düştük veya düşürüldük. İthal ettiğimiz her türlü ticari emtia gibi ülkemizde yaşanan demokrasi kanun ve kurallarını da ithal ettik. Ederken bünyemize uyup uymayacağını sorgulama zahmetinde bulunmadık. Belki o günkü şartlarda böyle olması, çok kimse tarafından normal karşılanabilir. “Bugün oturduğun yerden yorum yapmak kolay, o günle empati yaparsanız olması gereken buydu” da denebilir. Öyle ya da böyle bu demokrasi kanun ve kuralları ile bugüne kadar geldik. Her on yıl da bir gelen vesayet rejimleri demokrasiyi kendi vasiliklerine göre yorumladılar. Kanun ve yönetmelikleri buna göre hazırlattılar ve TBMM de kabul ettirdiler, uygulattırdılar. Artık 21.yy da bünyeye dar gelen vesayet anayasaları, yerini olması gereken ve halkın çok yüksek oranda temsil edileceği bir anayasaya bırakması gerekmektedir. Yapılacak anayasanın kesinlikle kendi bünyemize uygun olması gerektiğini inanıyor ve savunuyorum. İstiklal Savaşı sonrası ülkemizde yetişmiş insan gücü eksikliğinden ve süratle bir anayasaya ihtiyacımız olduğundan ithal anayasalar almış olabiliriz. Artık ülkemiz için o günler geride kaldı. Yetişmiş nitelikli insan gücü ve nitelikli beyinlere sahibiz. Kendi demokrasimizi kendimizin kurma zamanı geldi ve geçti diye düşünüyorum. Avrupa’dan eksiğimiz olmadığı gibi sahip olduğumuz insani değerler açısından onlardan çok daha üstün değerlerimiz var. Varlığı da herkesçe malum, Avrupalılarda bunu doğruluyorlar. Aile yapısı ve ahlaki değerlerimiz bakımından çağdaş ve medeni ülkeler safında yer aldığımıza göre kendi medeniyetimizi kurmak en doğal hakkımız olsa gerek. 12 Haziran 2011 sonrası yapılması düşünülen yeni anayasa bu nitelikleri içinde barındırmayacak bir anayasa olacaksa yeni bir anayasaya bence ihtiyaç yok. Yapılacak anayasa içinde olması gereken tüm temel hak ve hürriyetler medeniyetimizce kabul gören tarzda olmasını da çok önemsiyorum. Gelecek yazımda da bu konu ile ilgili demokrasinin bizcesi hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak dileğiyle Allah yar ve yardımcımız olsun.

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP