DOLAR 33,0019 0.38%
EURO 35,3604 0.19%
ALTIN 2.455,580,17
BITCOIN 20292141.16929%
İzmir
32°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

85 okunma

Demokrasi, İslam Dünyası ve Türkiye

ABONE OL
16/08/2010 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Batı anlayışına gore İslam dünyası demokrasiyi hala içine sindirememiş görünüyor.

Acaba daha güzel bir alternatif mi var ki demokrasiye soğuk bakıyor İslam dünyası?

Yoksa demokrasiyi hala anlayamamış olmasından mıdır karşı gelişi?

Tarihsel olarak bir ihtiyaçtan dolayı değil de tepeden inme bir olgu olarak algıladıkarı için müslümanlar, demokrasiyi kendilerinden görmediler. Bugün bile bazı müslüman dindar halklar demokrasiye şüphe ile bakar ve bu rejim türünü müslüman kesimlerin sömürülmesi için kullanılan bir yönetim biçimi olarak görür.

Zira demokrasi ve özgürlük hareketleri halk kitleleri tarafından başlatılmamış.

Haksızlıklar hep sineye gömülmüş ve özgürlükler sadece kuvvet yolu ile elde edilmeye çalışılmış. Farklı yöntemler veya hukuk yoluyla mücadeleler düşünülmemiş.

Müslüman ülkelerde demokrasiyi ve özgürlükleri Avrupa’da eğitim görmüş zengin, elit ve halktan kopuk yaşam tarzına sahip kişiler dillendirmiş hep. Bu da halkın bu tür kavramlara yabancı kalmasına sebebiyet vermiş. Ezik halk kitlelerinin “demokrasi” gibi ecnebî kavramlara yabancı kalmasının en büyük sebebi, bu kavramların sadece belirli “elit” kesimlerde tartışılmış olmasındandır.

Diğer yandan çok daha sonra ortaya çıkacak olan Sosyalist veya Komünist hareketlerine bazı halkların daha sıcak bakması, bu tür söylemlerin halktan birilerince dillendirilmesinden kaynaklanmıştır.

Demokrasi ve özgürlükçü hareketler, Batı’da olduğu gibi müslüman halklara yine kendilerinden birileri tarafında aktarılmış olsaydı müslüman dünyasında bu günlerde gördüğümüz sancılar ve acılar yaşanmazdı.

Osmanlı’da birinci meclis 1877 yılında kurulmuştur. Bu meclisin sadece dâhilî bir ihtiyaçtan değil; hâricî sebeplerden ötürü, yani Avrupa ülkelerinin de baskısıyla oluşturulduğu malumdur. Eksiklikleriyle beraber bu meclis, müslüman dünyasının çoğulculuğa doğru atılmış ilk adımı sayılır.

Böylece Fransız devriminin ardından meclislerin oluşup çoğulculuğa ve demokrasiye geçişlerin başlamasından 100 yıl sonra müslüman dünyası, kendi geleneğine yabancı olmayan modern anlamda bir meclis ile tanışmış oldu.

İslam Peygamberi döneminde Kur’an çerçevesi içinde siyasî görüşler ve talepler hep istişare ile yapılmıştır. Daha sonraları Hulefa-i Râşidîn de bu yöntemi uygulamaya devam etmiş ve halife seçimlerinde dahi istişareye başvurulmuştur. İslamiyet’in başlangıç döneminden itibaren şûrâ’ya önem verilmiş ve çözüm yolları bu prensipten hareketle aranmıştır. Ne var ki sonraki yüzyıllarda farklı kültürlerin etkisi ile oluşan militarist ruh bu meclis anlayışına son vermiştir. Ancak 11 asır sonra müslüman halk yeniden meclis olgusu ile buluşmuştur.

Bu birinci meclisten günümüze kadar yaşanılanlar, müslüman devletlerin hala kendilerine özgü bir demokrasi biçimini oluşturamadıklarını gösteriyor.

Seçimler yapılıyor olsa da hala insan hak ve özgürlükleri konusunda hep gerideler. İnsan kavramı, İslamiyet’te oldukça ön planda tutulmasına rağmen, müslüman ülkelerin sergilediği tabloda aslî özgürlükler bile eksik gözüküyor.

Yıllarca sömürgecilik ve ekonomik problemler altında ezilen müslüman halkların, medeniyetin icabı olan çoğulculuk ve demokrasi şuurundan hala yoksun olmasının sebepleri İslamiyet dışında aranmalıdır. Çünkü İslamiyet bir engel değil; tam tersine asrın insanına manevî çareler sunmaya devam ediyor.

Son dönemlerde müslüman entelektüeller, demokrasinin eskiden yanlış anlaşıldığını, ancak İslam ile çatışan bir yanının olmadığını daha gür sesle söylemeye başladılar. Aynı kesim tarafından Türkiye, bu demokrasi mücadelesinin en başarılı örneği olarak gösteriliyor.

Demokrasinin hala bir “elit-tabakanın” malı olarak gösterilmeye çalışılması, demokrasiye örnek gösterilen Türkiyede bile hatalı gelişim sürecinin söz konusu olduğunu gösteriyor.

Eskiden totaliter rejimlerde görülen, seçkin kişilerin hukuk üstü telakkisi ve benzeri özellikleri demokraside de sürdürmeye çalışmak, müslüman dünyasının demokrasi alanındaki başarısına en büyük engeldir.

Doğu ülkelerinin hukuk ve adaleti demokrasiden ayrı tutma girişimleri, demokratikleşmediklerinin bir göstergesidir.

Halkın ihtiyacı olan adalet ve hukukun üstünlüğü demokratikleşme ile beraber yürütülmediğinde, sözü edilen bu dünyanın kat etmesi gereken epeyce uzun bir yolu olduğunu gösteriyor.

Bu ülkeler içerisinde Türkiye’nın gelişmiş dünya demokrasilerine bir adım daha yaklaşmış olduğu herkesin ortak görüşüdür. Bu günlerde yaşanan bu dalgalanmaların, aslında gerçek demokrasinin doğum sancıları olduğunun herkes farkında. En dikkat çekici husus da çoğunluğu müslüman olan bir halkın, tarihte benzeri görünmemiş bir şekilde demokrasiye sahip çıkmasıdır.

Keşke demokrasiyi müslüman dünyasına getiren o “elit” kesimin bugünkü uzantıları, halkın demokrasiye sahip çıkmasına engel olmayıp demokrasinin Doğu’da yeşermesine katkıda bulunmuş olsalar.

 

sanidemiri@yahoo.com

    En az 10 karakter gerekli