Dönüşümün temelleri aslında 2B yasasının ilk olarak gündeme alındığı 2002 senesine dayanır. Son 9 senedir çıkarılmaya çalışılan 2B yasası ile devletin tapusunun dahi olmadığı ormanlarının da statüsü, kadastro çalışmalarının tamamlanması ile netleşmiş oldu. Öncesinde tam anlamıyla kangrene dönüşen bu konu, kadastroların yapılması ile devletimizin bir anlamda gerçek sahibi olduğu topraklarına sahip çıkmış oldu. Konunun ilginç olan bir başka tarafını da, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu açıkladı. Kendisi, bütün bu çalışmalar sayesinde devlet ormanlarının da artık tapularının olduğunu söyledi. Yani devletin şimdiye dek yağmalanan ormanlarının tapularını nihayet çıkarabildiğini yapılan bu açıklama ile öğrenmiş olduk. Ne diyelim? Buna da şükür! Aslında, bu yapılanlar bir anlamda devrim niteliğinde ve Türkiye’nin çehresi asıl bundan sonra değişmeye başlayacak. Zira yasal altyapısı tamamlanan bu dönüşüm seferberliği, içerisinde; Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Belediyelerin de yer aldığı koordineli bir çalışmayı, kurumlar arasında dayanışmayı gerektiriyor. Yani anlayacağınız merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin omuz omuza çalışması gerekiyor ve bu, parti gözetmeksizin tüm yerel yönetimlerle yürütülecek ve sonuca ulaşmada en büyük itici güç olacak. CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyip desteklediği ender yasalardan biri olan 2B yasası, yukarıda saydığım kurumlar arası dayanışma adına ilk sinyali vermiş oldu. Öncelikli risk bölgesi olarak belirlenen Marmara Bölgesi’nden başlamak üzere, Kocaeli, Bolu, Düzce, Bursa Eskişehir, İzmir, Elazığ, Erzincan, Van, Bingöl, Hakkâri dönüşümün başlayacağı yerler olarak öngörülmekte. Aslında ”Deprem öldürmez bina öldürür” vurgusu ile insan hayatının ve can güvenliğinin ön plana çıkarılacağı bu çalışma, birçok değişikliği de beraberinde getirmeye namzet; afet riski taşıyan konutların Türkiye’nin köy, kasaba ve şehirlerinden temizlenmesini hedefleyen bu çalışmaların aşama aşama gerçekleşmesi ile şehirlerimizin teknik alt yapılarında da büyük değişimler olacak. Büyük meydanlar, geniş yollar, sağlıklı çevreler içinde yaşam alanlarına kavuşmuş olacağız. Hatta akıllı bina projelerinin de detayda yerini alacağı bu dönüşümde, binaların güneş enerjisi veya rüzgâr enerjisi ile kendi elektriğini üretmesi bile söz konusu olabilecek. Büyükşehirlerin altyapı sorunları yumağına dönüşmüş gecekondu bölgeleri kentsel dönüşüm sayesinde planlı, düzenli altyapı sorunları giderilmiş yerleşim bölgelerine dönüşecek.
MEVCUT RİSK ALANLARI
Dönüşümün asıl hedef kesimi mevcut risk alanları olduğundan, işe, yerinde dönüşümle başlamak şart. Bunun için de hangi belediye, daha becerikli hareket ederek halkı ikna edebilir ise merkezi yönetimden gerekli kaynağın aktarılması ile (2B satışlarından gelecek yaklaşık 25 milyar TL’lik kaynağın büyük bir bölümü dönüşümün finansmanında kullanılacak.) üretilen konut projeleri hızla hayata geçirilebilecek. Sonuçlar görüldükçe halkın yerel yönetime, yerel yönetimin merkezi yönetime güveni artıracağından idari anlamda da kurumlar arası uyum ve bütünleşmenin sıkılaşacağı bir durumu da görmeye başlayacağız. Genel çerçeveden bakıldığında 2B ve kentsel dönüşüm yasalarının uygulanması ile geçilecek aşama Türkiye için ekonomik anlamda da kalkınmanın sıçrama tahtası olacaktır. Kısaca Türkiye ekonomik büyümeyi de gayrimenkul ile gerçekleştirecek diyebiliriz. Zira bahsettiğimiz çalışmalar için çok büyük bütçelerin ortaya konulması gerekecek. İlk etapta 15–20 milyar dolar düzeyindeki bir yatırım büyüklüğünden söz edilse de, sonraki aşamalarında 150–200 milyar dolarlık yatırımlardan söz ediyor olacağız. Türkiye’nin önümüzdeki 15-20 senesini kapsayacak bu çalışma, dalga dalga ilerledikçe, meydana getireceği ekonomik hareketlilikle, ülkenin her anlamda çehresini değiştirebilecek sinerjiyi yaratma potansiyelini içinde barındırıyor. İnşaat sektörünün ekonomik büyümedeki çarpan etkisinin diğer sektörlerden çok daha fazla olduğu düşünülürse, istihdam başta olmak üzere sektöre dönük çalışan her kesimin dönüşümden payını alacağı bir hareketlilik kendiliğinden de oluşacaktır. Tam da bu noktada sözü yine TOKİ’ YE getirmek istiyorum. Çünkü bütün bu söylediklerimin merkezinde yine TOKİ olacak. Projelerin üretim aşamasından, şantiye seviyesindeki uygulamalarına kadar, her noktasında tecrübesi ile TOKİ yerini alacaktır. Bunu, bir anlamda Türkiye’nin inşaat sektöründeki son on yılına damga vuran TOKİ gerçeğini vurgulamak ve dönüşümle yapılmak istenenleri, yaptıkları ile örneklemek için de söylüyorum. Yaptıkları yapacaklarının teminatı anlayışı ile TOKİ, düşük gelir seviyesine dönük toplu konut projelerinin yanında kurumun amiral gemisi rolündeki iştiraki Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. vasıtası ile sektördeki büyük inşaat şirketleri ile ortaklaşa yaptığı üst gelir düzeyine dönük projelerini basılı ve görsel medyadan takip ediyoruz. Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın açtığı yolda, ekonominin önde gelen sermaye kesimleri birer birer kurdukları inşaat şirketleri, ya da sahip oldukları şirketleri Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı statüsüne dönüştürerek, hayal gücümüzü zorlayacak konforda ve kalitede konutlar üretip satışa sunmaya başladılar (uçuk mimari anlayışı ile yapılan kuleler, rezidanslar, beş yıldızlı otel konforunda ya da saray konforlu evler, Avrupa şehirlerini İstanbul’a getiren projeler). Bütün bu uygulamaların sektöre getirdiği dinamizm, kentsel dönüşüm sayesinde tüm ülkeyi içine alacak yeni çılgın projelerle kendini gösterecektir.
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce