DOLAR 32,8826 -0.25%
EURO 35,1821 -0.54%
ALTIN 2.449,68-0,30
BITCOIN 1985685-1.98908%
İzmir
30°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

160 okunma

Düşürülen Uçağın ardından bir Babanın Sözleri ve düşündürdükleri

ABONE OL
03/09/2020 00:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Büyük devletlerin çıkarları ve hesapları mevzubahis ise, küçük ve mağdur halkların yaşam hakları teferruattır.  Bu sözleri bana yazdıran, yanı başımızda bir senedir katledilen komşumuz Suriye halkının geleceğinin görüşüldüğü Cenevre’deki zirvede ABD ve Rusya dışişleri bakanlarının katliama bir süre daha seyirci kalma konusunda karşılıklı mutabakata vardıklarını duyduktan sonra hissettiklerim oldu. Bulunduğumuz coğrafyada Suriye benzeri halkları iç savaşlarla yıllardır inleyen birçok ülke var. Türkiye,  tarihsel bir kader olarak ülke varlığını bu yangın ortamında sürdürmeye devam etmek zorunda. Hatta Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda buna mecbur olduğumuzu bile söylemeliyiz. Buna rağmen, komşularla sıfır sorun politikası ile çıkılan dış politika yolculuğunda gelinen nokta ortada. Her yanımız, halkı ile kavga halinde olan devletler ile dolu. İşin trajik tarafı bu devletlerin, ülkelerinin kaderini, iktidarları uğruna büyük devletlerin çıkarlarına satan liderleri var ve bu liderler, terör, uçak düşürme gibi senaryolar kullanarak, kendi yangınlarına bizi de çekmek istemeleri.

Bu noktada sizlere, okul yıllarında okutulan tarih derslerinde, Birinci Dünya Savaşına Osmanlı Devleti’nin girişine neden olan Göben ve Braslau olayını hatırlatmak isterim. Daha sonra isimleri Yavuz ve Midilli olarak değiştirilen bu iki Alman gemisi, İngiliz Savaş gemilerinden kaçarak Osmanlı Devletine sığınmış, gemileri himayesine alan Osmanlı Devleti, bu ana dek tarafsız kaldığı savaşta iki geminin daha sonra Rus limanlarını bombalaması ile savaşa dahil oldu.  Olayın sonrası malum. Savaşı kaybetmediği halde imzalamak zorunda bırakıldığı Mondros Anlaşması ile Osmanlı Devleti’nin de sonu gelmiş oldu. Yıllarca dağılmamak için savaşlarla yorgun düşmüş ordusu, yıpranmış ekonomisi ve zayıf iktidarı ile savaşın dışında kalmak isteyen Osmanlı İmparatorluğu, kendilerine müttefik ve yeni cephe arayan dış güçlerinin oyununa gelmekten kurtulamadı. Halbuki o dönemde asıl ihtiyaçları basiretli devlet yöneticiler olan  Anadolu insanı, yine de Çanakkale,Yemen, Kafkasya ve diğer cephelerde,milyonlarca şehit verdiği yeni bir kıyıma  sürüklenmekten kurtulamadı.

Bugünlerde dış siyasette yaşadıklarımız, tarihi kitaplarında okuduğumuz ve basiretli yöneticilere ihtiyaç duyulan günleri aklıma getirdi. Yavuz ve Midilli’nin yerini bugün düşürülen uçaklar ve sınırımızın öte tarafına yerleşmesine müsaade edilen terörist kampları aldı. Dünden bugüne bu topraklar üzerine kurulan senaryolar aynı olsa da. Oynanan oyunun figüranları güncelleniyor sadece. Ancak, değişen başka şeyler de var bu topraklarda bu defa.  Cumhuriyet ve Demokrasi. Geçmişinde gerektiğinde devletin bütünlüğü için Çanakkale’ye Yemen’e oradan Sarıkamış’a koşan, oradan İzmir’e ilerleyip düşmanı denize de dökebilecek refleksi gösteren Anadolu insanı, tahrik ve kışkırtmalara sağduyu ile yaklaşma reflekslerini, bu güne taşıdığı örf adet ve inançlarıyla daha da güçlendirdi.  Doksan yıl içerisinde, ruhuna ve bedenine en uygun yönetim ile basiretli yöneticileri de başına getirmeyi öğrendi. Gerçek vatan sevgisi de zaten böyle davranmayı gerektirmez mi?

Sözü uzatmaya gerek yok. Suriye’nin düşürdüğü uçağımızın iki kahraman pilotlundan biri Gökhan ERTAN’NIN babasının olay sonrası kendisine uzatılan mikrofonlara söyledikleri sözler, gösterdiği metanet ve sağduyu bu ülke de geçmişinden günümüze taşınmış güzel şeylerin hala var olduğuna en güzel örnek aslında. Ne demişti babamız Ali ERTAN; “ Ülkemin hiç bir zaman ufak tefek şeyler yüzünden, hatta benim hissi davranışlarım gibi bir davranışla,  savaşa girmesini istemem. Bizim ülkemiz bir pilot, bir uçak için ‘hadi savaşa girelim’ diyecek bir ülke değil. Bu uygun da değil.”Ali ERTAN ekliyor;”İnançlı bir insanım, ben hiç bir zaman benim oğlumun ve diğer şehitlerin öldüğüne inanmıyorum. İnancım gereği onlar dimdik ayakta ve yaşıyor. Bu dünyada olur ahrette olur. Ben oğlumun geleceğine inanıyorum. Gelmese de Allah’ın takdiri. O her zaman benim kalbimde.” Bu sözleri söyleten inanç ve oğlunu saçına yaktığı kına ile Çanakkale cephesine gönderen annenin inancı aynı ve bugün bile ülke insanımın içerisinde canlılığını koruyor. Karar verici makamlar Ali ERTAN’IN sözlerine kulak versin ve içeride savaş çığırtkanlığı yapanlara ve hatta bize türlü oyunlar hazırlama niyetinde olan dış güçlere de büyük harflerle bir kez daha okutsun.

Saygılarımla

Murat ÇİÇEK

murat.cicek74@hotmail.com

 

 

    En az 10 karakter gerekli