“Kilisenin destekleyeceği kişiden ne Kıbrıs’a ne de Türk halkı ile uzlaşma isteyenlere bir hayır gelmez. Kilisenin yolu Makarios’un kan dökerek, Türk’ü ezerek ve “Kıbrıs Yunan’dır” diyerek yürüdüğü yoldur. Maalesef Kleridesler, Michaelidisler ve Rolandisler de bu Allahsız ve ahlaksız yolun yolcularıdır. Siperlerimize dikkat edelim, davamızı bilelim. En başta Rum halkının başındakilerin esas davasını bilelim ve geçmişi unutmayalım!” 1980
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’a ilişkin çözüm önerileri genellikle BM Genel Yazmanlarının ismi ile anılarak aynı şekilde biliniyordu. Bugüne değin sunulan ve adına plan denilen önerilerin pek işe yaramadığını aradan geçen 50 yıllık süreçte yaşayıp öğrenmiş bulunuyoruz. Planlar yapılırken tarafların karşılıklı çıkarları gözetilmediğinden olacak önerileri belge olarak değerlendirdiğimizi biliyorsunuz. Bunun ötesinde BM’in “Her şey üzerinde uzlaşmadan hiçbir şey üzerinde uzlaşılmış sayılamayacağı” ilkesinin de sürecin uzlaşmama temeline oturduğunun da göstergesi olmaktadır. Bir başka ilkeye göre ise uzun sürede çözülmeyen sorunlarında var olan durumu ile kabul edilmesini öngörmektedir. Bölgemizde uzun süredir süren uyuşmazlık Kıbrıs’la sınırlı değildir. Filistin toprakları üzerinde kurulan İsrail devleti de 1948 yılından beridir bir çıbanbaşı olarak varlığını korumaktadır. Kıbrıs’ta ateşkes koşullarına uyulurken Filistin’de belirli zaman aralıklarında çatışmaların yaşandığı biliniyor. Böyle bir ortamda tam olarak eşit sayılmıyor olsalar bile Filistin Devleti’ne BM’de gözlemci üye statüsü verilmiştir. Kıbrıs uyuşmazlığında Rumlar Devlet Türkler ise toplum olarak tanımlanmaktadır. Öncelikle BM tarafından yaratılan bu olumsuzluğun ortalık yerlerden kaldırılması kaçınılmazdır.
NE HALİNİZ VARSA GÖRÜN
BM Genel Yazmanı şimdilerde adadaki yaklaşımını “ne haliniz varsa görün” noktasına taşıdığı biliniyor. Bu nedenle de Bay Aleksandr Dovner aracılığı ile müzakerelere zemin arayışını sürdürüyor. 2008-2012 tarihleri arasında yapılan müzakerelerin uzlaşı/uyuşmazlık belgesinin müzakere zemini olması isteniyor. Rum tarafı böyle bir belgenin müzakere zemini olamayacağı savı ile karşı çıkıyor. Filelefteros gazetesinde yer alan ve yabancı bir kaynağa dayandırdığı haberinde “uzlaşı noktaları kullanılsa bile Kıbrıs sorunundaki büyük konulara ilişkin önemli anlaşmazlık noktası bulunduğunu vurguladığını” kaydediyor. Gelinen bu aşamada uzlaşma isteyen Türk tarafına yapılan baskıların artık sonlandırılması gerekiyor. Siyasi yaşamı boyunca Kıbrıs Türklerini “uzlaşmaz taraf olarak sunmak” için çaba harcadığına anılarında yer veren Bay Glafkos Klerides geçtiğimiz günlerde vefat etti. 15 Kasım günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluş gününde vefat etmesini Yüce Tanrının adaletinin gerçekleşmesi olarak okumak gerektiğini düşünüyoruz. Irkçılık falanda yapmıyoruz. Bütün yaşamı boyunca Türk düşmanlığı onaylı olduğu bilinen bu kişinin Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Başkanı olarak da görev yaptı. Bu dönemde Kıbrıs Türklerini etnik temizlikten geçirmek üzere oluşturulan Kanlı örgütün baş yöneticisi olduğunun da bilinmesini istiyoruz. Temsilciler Meclisindeki Türk üyeleri konuşturmamak adına yaptıkları belleklerdeki yerini o günlerin tazeliği ile korumaktadır.
ÖLENLERİN ARKASINDAN KÖTÜ KONUŞULMAZ
İslam dininde “ölenlerin arkasından kötü konuşulmaz. Ölenlerinizi hayırla anınız” diye bilinen ilke doğrudur. İslam dini için geçerli olan bu ilkenin başka bir dine ait olan kişiler için geçerli olmadığını düşünüyoruz. Yukarıda yazdıklarımız yaşadığı sürece yazılarak çizilerek belgelerle doğrulanan hususlardır. Avrupa Halk Partisi Başkanı Joseph Daul, “Bay Klerides büyük bir Avrupalı olarak tanınıyor. Avrupalıları Kıbrıs’ın AB üyeliğine ikna eden kişi” olduğunu da kaydediyor. Yine de toprağı bol olsun… Ülkenin önde gidenleri Bay Klerides’i “Büyük bir heleni kaybettik. Klerides’in gidişi Kıbrıs’ı daha yoksul yaptı” diyerek anıyorlar. Bizlerin de Klerides’i “Büyük bir Türk düşmanı olarak” anmamız gerekiyor mu ne…
HABERLER
6 saat önceHABERLER
6 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce