Çevremizdeki gelişmelere tepkisiz kalmamız imkânsız, gözlemliyoruz, değerlendirmeler yapıyoruz, düşünceler üretiyoruz. Zira her sağlıklı ve sorumlu bireyin yapması gereken de budur. Geçenlerde bir değerlendirme toplantısının sonuna doğru, katılımcı arkadaşlarımdan biri “senin çok eleştirel bir yapın var, herşeyi eleştiriyorsun” anlamında bir cümle kurdu. Her ne kadar arkadaşım bana iltifat mı hakaret mi etti bilemesem de, bu eleştirisine önce teşekkür ettim ama insanlar arasında “eleştiri” kelimesine yanlış olarak yüklenen olumsuz anlamları düşünmeden de edemedim.
Sadece içinde bulunduğu yüzyılı değil günümüze kadar tüm zamanları etkilemiş yaklaşımıyla Sokrates, “Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değer değildir.” önermesi ile düşünce modelleri üzerindeki tartışmayı başlatmış. Bu konuda yerli ve yabancı çok çeşitli kaynakları inceleme fırsatımız oldu, kıymetli Semih Şahinel hocamın “eleştirel düşünce” ile ilgili şu yaklaşımı hep yol gösterici olmuştur: “Düşünmek yeterli değildir, bir şeyi eleştirel düşünmek gerekir:”
Özgürlük mücadelesiyle, yenilikçi düşünme yöntemleri ve krizi yönetme iradesiyle tanıdığımız, Bosna Hersek’in kurucu lideri Alija Izzetbegovic, kaleme aldığı “Özgürlüğe Kaçışım-Zindandan Notlar” adlı eserinde şöyle bir tespit yapmış: “Ben olsam Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere eleştirel düşünme dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”
Bu hatırlatmalardan sonra; “eleştirel düşünen” bir insanın, “sadece eleştiren” bir insandan daha doğru davrandığını söylemek yanlış olmaz. Hatta bu kavramsal yolculuğun bizi bir başka, yeni ve verimli bir bakış açısıyla buluşturduğunu görüyoruz. Kişilerin eleştirel düşünmesi kadar kurumların da kendi karar mekanizmaları ve dengeleri içerisinde bunu yapmaları, kendi kendilerini sorgulamaları, performanslarını, gidişatlarını eleştirel düşünce yöntemleri ile buluşturmaları gerekiyor.
Peki, Sivil Toplum Kuruluşları eleştirel düşünmenin neresinde?
Bildiğimiz gibi; sosyal, politik, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi faaliyetleri, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kar amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar veya üyelik ödemeleriyle sağlayan, resmi kurumların dışında kalan ve bunlardan bağımsız olarak çalışan kuruluşlara Sivil Toplum Kuruluşları diyoruz. STK deyip geçmeyin, önemlidir, her geçen gün daha da önemli hale gelmektedir. Örgütlü yaşamanın, görüşleri tartışmanın, değerlendirmeler yapmanın, fikirler oluşturmanın ve bunları kamusal platformlara aktarmanın en sağlıklı mecrasıdır sivil toplum kuruluşları. Bu tür kuruluşların sadece düşünmesi yetmez, eleştirel düşünmesi gerekir, yeni yaklaşımlar, yeni fikirler, yeni ufuklar ortaya koyması gerekir.
Küreselleşmenin etkisiyle uluslararası ilişki yöntemleri değişime uğramış, dış politikada geleneksel diplomasinin yanında yeni bir iletişim modeli olarak kamu diplomasisi ortaya çıkmıştır. Ülke yönetimlerinin başka devlet ve toplumlara yönelik yürüttüğü faaliyetlerde sivil toplum kuruluşları da görev almaya başlamıştır. İnsani yardımlar, dış ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, mimari ve kültürel faaliyetler, eğitim ve araştırma çalışmaları kamu diplomasisinin ana çalışma sahaları durumundadır.
Diğerlerine göre üstlendikleri daha önemli görevlerden dolayı kamu diplomasisi sorumluluğu taşıyan sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma seviyeleri, profesyonelleşme istekleri, kendi performanslarını sorgulamaları ve nihayetinde eleştirel düşünme kabiliyetleri çok önem arz etmekte.
O nedenledir ki benim eleştirel düşünce odağımda hep bu yapılar yer alır. Güncel verilere göre yaklaşık 130 bin civarında derneğin faal olduğunu gördüğümüz ülkemizde, yabancı kuruluş temsilciliklerini, yardım ve düşünce kuruluşlarını, dernek statüsü dışındaki vakıf gibi örgütlenmeleri, sosyal medya aracılığıyla oluşturulan platformları da hesaba katmak lazım. Başta Balkan ülkeleri, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika gibi bölgelerde çalışmalar yürüten resmi Türk kamu diplomasisi kuruluşlarının yanında hükümet dışı organizasyonlar ve sivil toplum kuruluşları da kamu diplomasisinin sivil ayağında ve dış politikanın inşa ve uygulamasında önemli roller oynuyor.
Aslında bir insanın diriliği, dinamikliği, verimliliği ne kadar önemli ise bir sivil toplum kuruluşunun kritik rolleri üstlenebilmesi için dinamik, diri, verimli olması da aynı şey. Bunu profesyonel yönetim anlayışıyla, kurumsallaşmayla, itibarlı projeler üretmekle sağlayabilir. Bunların tümüne ancak eleştirel düşünce yeteneğini geliştirerek ulaşabilir. Bu, aynı zamanda bir özgüven ve cesaret meselesi.
Sivil Toplum Kuruluşlarının yürüttükleri projelerin fayda analizi, projelerin sürdürülebilirlik boyutunun değerlendirilmesi, uluslararası standartlara uyumu ve işe yararlık eleştirisi elbette başka yazılarımızın konusu olmalı.
Ama bir arkadaşımın iltifatıyla başlayan kendi eleştirel düşünme sürecimi bir noktaya getirmem gerekiyor. Bana göre, sivil toplum kuruluşlarına “eleştirel düşünce” kavramı çok iyi gelecek. Özellikle, her proje döneminde; kamu kaynakları ile bilgisayar dershanesi donatıp bunların sürdürülebilirliğini hesaplamayanlara, diplomatik gerçeklere göre kurgulanmamış projeler ile köyler, kentler, oluşumlar planlayanlara, güncellenmemiş arşiv bilgileri ile proje ısrarcılığı yaparak genç kamu diplomasisi uzmanlarının gelişmelerine engel olan, yanlış yönlendiren, verimsizleştirenlere…
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce