Prizren’den sonra Priştine’de bulunan Sultan IV. Murat Hüdavendigar’ın türbesine uzanalım dilerseniz. Türbede görevli türbedarın anlattığı Kosova Savaşı hikâyesini aynen onun ağzından dinleyelim; “Bak şimdi kızanım, Sultan Murad Han, otuz bin kişilik ordusuyla gelip burada cephe kurdu. Sağ cenahını, Oğlu Yıldırım Beyazıd tutuyordu. Sol cenahında ise diğer oğlu Şehzade Yakup vardı. Tabii cennet mekân Murad Han, kuvvetleriyle tam ortada bulunuyordu. Te şu karşı tepelerde de, ordusuyla birlikte Sırbistan Kralı Lazar vardı. Bu mübarek Kosova’da bütün kâfirler, bizimle vuruşmak için toplanmışlardı. Ben, Sırpları, Bulgarları, Arnavutları, Hırvatları, Macarları, Makedonları sayayım. Sen Lehleri, Ulahları, Çekleri, Karadağlıları, Bosnalıları, Slovakları, Slovenleri say. Ben kâfir ordusunu kırk bin, elli bin diyeyim. Sen çekinmeden altmış bin de! Otuz bine karşı altmış bin! Bu Kosova Meydanı’nın da, vuruşma tam sekiz saat sürdü. Kan gövdeyi götürdü. Kâfir, bir ara bizim sol cenaha yüklendi. Şehzade Yakup’u düşürmek istedi. Yıldırım Beyazıd, te şu tepelerden yetişip, Şehzade Yakub’u çeviren kâfire, öyle bir kılıç üşürdü, öyle bir kılıç üşürdü ki deme gitsin. Kâfirlerin gözleri şaşı oldu. Ağızları açık kaldı. Kâfir yüzü geri kaçmaya başladı. Şehzade Yakub, babasından destur alıp, kaçan kâfiri kırmaya gitti. Murad Han’la Yıldırım Bayezid de meydan da kalanları tepelediler.
KANCIK OĞLU KANCIK MİLOŞ
Muharebe bitti. Bizimkiler, kâfir kralı Lazar’ı esir alıp getirdiler. Sultan Murad, harb meydanını dolaşırken esir kralın damadı Miloş Hünkâr’a yaklaşmak istedi. Sipahiler bırakmadılar. Ama kancık oğlu kancık Miloş dedi ki: “ Bırakın beni. Ben el etek öpmeye geldim!” Bizimkiler inandılar. Kancık Miloş, arkasına sakladığı bıçağını birden bire çekip Hünkâr’ı göğsünden vurdu. Bizimkiler “vay melun! Vay kâfir!” diye Miloş’u, işte burada it gibi tepeleyip paraladılar ama ne fayda! Sultan Murad Han ‘ı kurtaramadılar. Hüdavendigar’ın vurulduğu yere, hemen bir çadır kurdular. Asker ağlaşmaya başladı. Hünkâr, şehid olmadan önce, kumandanlarına dedi ki: padişahlığı büyük oğlum Bayezid’e bırakıyorum!” sonra mübarek canını Allah’a teslim etti… Dövünmeyen kalmadı.
Sonra Murad Hüdavendigar’ın mübarek kanının döküldüğü bu yere, işte bu türbe yapıldı. İçerde, sandukanın altında Hünkar’ın kanı, bağırsakları, ciğerleri ve yüreği var!… Mübarek cesedini, oğlu Beyazıd Bursa’ya götürüp Çekirge’deki türbesine defnetti. Cennet mekânının yüreği burada kaldı; cesedi Bursa’da 1389 senesinde Sultan Murad Han, kavuştu ulu Allah’a, şehitlerle beraber, Murad Han’a Fatiha!” Kosova savaşına kadar sadece Kosova ovasında açan bir çeşit beyaz lale, savaşta dökülen kanlardan dolayı o günden sonra kan kırmızısı açar olmuş. Sultan Murat’ın türbesini bütün Kosova şehitleriyle beraber iki yiğit insan; 1904 yılında vefat eden Kosova valisi Hafız Mehmet Paşa ile 1859 yılında Priştine’de vefat eden Sofya Ordu-yu Hümayun Silistre kahramanı Rıfat Paşa koruyor. Türbeyi yad edipte Merhum Akif’in şiirine yer vermemek olmaz. Bakın ne diyor İstiklal şairimiz,
Nerede görsem çıkıyor karşıma bir kanlı ova…
Sen misin, yoksa hayalin mi? Vefasız Kosava!
Hani binlerce mefahirdi senin her adımın?
Hani sinende yarıp geçtiği yol “Yıldırım”ın?
Hani asker? Hani kalbinde yatan Şah-ı Şehid?
Ah o kurban-ı zafer nerede bu gün? Nerede o iyd?
Söyle Meşhed, öpeyim secde edip toprağını;
Yok mudur sende Murad’ın iki üç damla kanı?..
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce