Bundan birkaç hafta öncesine kadar ekonomide Türkiye’nin fevkalade kazanımlarını konuşuyorduk. Ardı ardına gelen not artırımlarıyla bir üst lige yükselen ekonomimiz artık dünyanın ligi diye tabir edilen yatırım yapılabilir ülkeler arasına adını yazdırmıştı. Not konusunda bize haksızlık yapıldığını söyleyip duran ekonomi yöneticileri ardı ardına gelen not artırımları ile bir anlamda muradına erip ülkenin parlak geleceğinin tatlı hayallerini kurmaya başlamıştık. Bu hayalleri kurmak elbette ki hakkımızdı. Tüm dünyada gelişmiş ülkeler başta olmak üzere her kesim krizden çıkış yollarını ararken Türkiye bu ülkelere nazire yaparcasına Nükleer santralden Marmaray’ a üçüncü köprüden dünyanın en büyük havaalanı projesine, Galataport’tan, otoyol ihalelerine ve Kanalistanbul projesine kadar yüzlerce milyar dolarlık yatırımların startını verdi. Uluslararası Para Fonuna olan borcun sıfırlanması da cabası oldu. Küresel krizin ortasında hayata geçirilen tüm bu projeler de ister istemez Uluslararası sermayedarların ilgisinin Türkiye’ye çevrilmesine neden oldu. İşte bizler ekonomiye dair güzel manzarayı düşünürken bir sabah İstanbul Taksimdeki Gezi Parkı düzenleme çalışmaları kapsamında birkaç ağacın yerinin değiştirilmesine tepki bağlamında gezi parkına çadır kurmuş gençlere polisin şiddet uygulamak suretiyle müdahale ettiğine dair haberlerle kendimize geldik. Müdahalenin yapıldığı günün sonrasında olayların gezi parkını aşarak tüm Türkiye de yapılan eylemlerle daha farklı bir boyuta ulaştığını gördük.
SORUMSUZ UYGULAMA
Gezi parkındaki ilk müdahalede polisimizin yapıldığı muhtemel sorumsuz uygulaması başka alanlarda ve diğer şehirlere olayların sıçramasıyla buralarda kontrolü sağlamak adına diğer mesai arkadaşlarının günlerce fazla mesai yapmalarına neden oldu. Tabi ki bütün ülkeyi tedirgin ederek ekonomiyi sarsarak ve birçok can yakarak yaptı bunu. Olayların bu noktaya gelmesinde ilk müdahaleyi yapan polisin sorumsuzluğunun yanında elbette başka sorumluluk yoksunu olanların da rolü büyük. Öncelikle ilk tepkileri algılama konusunda yeterli duyarlılığı gösteremeyen yöneticilerin kendi öz eleştirilerini yapmaları gerekir. Zira Siyaset algı yönetimi işidir. Özellikle olayların Gezi parkı içindeki cereyan eden ilk zamanlarında eleştiriyi hak edecek tutum ve davranış içinde hareket ettiler bence. Daha ılımlı bir tepki ile bu boyuta gelmezdi. Zira Siyaset Algı yönetimi işidir. Olayların geldiği boyutta herkes incindi, herkes kırıldı. Kırılan cam çerçeve onarılabilir ama aynı gemide yol alan taraflar olarak bu olaylardan sonuçta herkes zarar görecek, kazançlı çıkan kimse olmayacaktır. Demokratik kazanımların üzerine inşa edilen ekonomik kazanımlar ülke imajının da zarar görmesi ile telafisi güç zararları beraberinde getirecektir. Geçmişte ekonomisi büyük krizler atlatmış Türkiye ekonomisi son gelişmelerin ardından Borsa, faiz ve döviz cephesinde ciddi dalgalanmalara sahne oldu. Ekonomi penceresinden olayları izah etmek istersek söyleyebileceğimiz tek şey; Türkiye kaybetti. Sonuç olarak Gezi Parkı ile başlayan eylemlerden her kesim kendine dersler çıkarmalı. Aksi durumda herkesin kaybettiği bir Türkiye sahnesi kaçınılmaz olacaktır. Ama şunu belirtmeliyim ki Türkiye’nin ekonomi alanında Makro ölçekteki değerlerinde çok büyük kayıplar yok. Özellikle demokrasi alanında kazanımların kıymetini bilelim yeter.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce