Hala dimdik başlarını gururla sallıyor, güzel gözleri ile adeta özlem duydukları bir geçmişe dalarak, “bize iyi bakın hocam. Biz akıncı çocuklarıyız. Evlad-ı Fatihanız” diyorlar. Kulağımın yabancı olmadığı, Balkan Türkçesi’ni kendi aralarında Üsküp veya Gostivar aksanı diye ayırt ediyorlar. Ama hepsi aynı duyguların ve özlemlerin dilini konuşuyor.
Prof. Dr. SEMA KALAYCIOĞLU
Üsküp, Ohri, Manastır ve Rense, TASAM’ın öncülüğünde ve bir TASAM ekibi olarak ziyaret ettiğimiz dört tarihi Balkan şehri. Başarılı bir konferans sırasında ve ardında kısa bir süre için de olsa o güzel toprakları ve o toprakların, kökleri tarihlere dayanan güzel insanlarını görmek fırsatını bulduk. Hala dimdik başlarını gururla sallıyor, güzel gözleri ile adeta özlem duydukları bir geçmişe dalarak, “bize iyi bakın hocam. Biz akıncı çocuklarıyız. Evlad-ı Fatihanız” diyorlar. Kulağımın yabancı olmadığı, Balkan Türkçesi’ni kendi aralarında Üsküp veya Gostivar aksanı diye ayırt ediyorlar. Ama hepsi aynı duyguların ve özlemlerin dilini konuşuyor. “Sakın bize Makedon demeyin. Biz Türk’üz” diyerek, gurur duydukları bir kimliği, giderek yükseldiğini söyledikleri etnik milliyetçilik tehdidine rağmen tekrarlamaktan asla çekinmiyorlar. Çok dilli bu yerlerde, konuşurken bir dilden diğerine geçerek adeta potpuri yapıyorlar.
GÖNÜL BAĞI
Atalarından kalan eserler Türkiye yardımı ile onarılıp ayağa kalktıkça çok mutlu oluyorlar. İster Murat Paşa Camii olsun, ister Üsküp kalesi veya Manastır’daki Hamidiye Caddesi, Türkiye’nin bir şekilde uzanıp dokunduğu her şey onları geçmişlerine, bulundukları topraklara ve Türkiye’ye gönülden bağlıyor.
Vardar Ovası yanı başımızda uzanıyor. Elimizde değil, herkesin dudaklarında aynı mırıltı… Ovayı yaran Vardar nehri sessiz sessiz akıyor. Ama biz hepimiz “sıla parası bile kazanamadan, gençliğini vatan uğruna feda eden bir ecdat için, yüreklerimizin derinliğinden dua ediyoruz. Bu duygu yoğunluğunu, Manastır idadisini hızla gezerken de yaşıyoruz. Kulaklarıma, içerimden, Mehmet Akif’in, “ Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır a(A)tanı; Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” dizeleri vuruyor. Bir dönemin siyasi simalarının bitmek tükenmek ihtirası ve kendi aralarında düştükleri anlaşmazlıklar nedeni ile bir çırpıda vermek zorunda kaldığı bu toprakları gördükçe, gereksiz kişisel hırsların ve içine düştüğümüz anlaşmazlıkların nelere mal olabileceğini düşünüyor ve yeise kapılıyorum.
BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK OLMADIĞINI KANITLIYOR
Makedonya tüm tarihi ile bize aslında “Bölünmez Bütünlük” diye bir şey olmadığının yaşayan kanıtı. Düşünün bir kere kaç kere bölünmüş ve bu hale gelmiş? Evet, gerçekten hiçbir yerde bölünmez bütünlük yok. Yapılması gereken şey, bozulmaması gereken birlikteliğe gönüllendirmek insanları.. “Birlik ve Beraberlik” sözde kalmamalı öze işlemeli. Bunu nasıl yapacaksak yapmalı, birbirimizden vazgeçmemeliyiz.
TÜRKİYE GURUR
Orada sanki hepimizin kökleri Balkan’lardan… Hem o denli yakın, hem de o kadar uzağız. Önemle gözlediğim bir şey var. Türkiye’nin her başarısı onlar için bir gurur. Bir model arama dertleri yok. Bir mozaik’ in içinde, yıllarca bir Yugoslav modeli yaşamışlar. Savaş ve mücadelelerle her biri yeni bir bağımsız devlet olan Balkan ülkelerinden biri olmuş. Resmi adı hala tartışmalı olan Makedonya’da*, AB, üyelik hedefi ile model seçildiğinden, Türkiye onlara alternatif bir model olabileceği için değil, sadece ve sadece samimi bir gurur vesilesi olduğu için önemli ülke.. Ama şunu hemen belirteyim, bu gurur, sadece oradaki Türkler için değil, aynı zamanda, Makedon veya Arnavut Makedonyalılar için de geçerli. Ama demektir ki, Türkiye’nin ayağı bir tökezlerse, onların kalbi, gururu çok kırılır ve güvendikleri dağlara tepeleme kar yağar. Bu sıcak samimiyet hepimizi etkiliyor.
YAKIN İLİŞKİLER
Uçakta giderken, yanıma Makedonya’ya deri almak için giden Kapalıçarşı esnafı düştü tesadüfen. Dönerken TAV’ın hizmete yeni açtığı İskender Havaalanı’nı daha iyi incelemek fırsatı buldum. Türkiye’nin Makedonya’ya verebileceği ve oradan alabileceği epey bir şey olduğunu gördüm. Çok Türk turist de var. Tur operatörleri Makedonya’nın UNESCO’ya dünya mirası olarak tescil edilmiş tarihi ve doğal güzelliklerini göstermeye seferber olmuş. Epey Makedonya kökenli insanımız da olduğu için onlar bu Evlad-ı Fatihan diyarına güle güle gidiyorlar. Bu Makedonya için bir kazanç tabii. Ayrıca Türkiye, orada STK lar ile iyi temsil ediliyor. TİKA gayet faal. Ayrıca Yunus Emre Vakfı, tarihi, kültürel ve ebedi derinliği sufi bir bütünleştiricilikle yerleştirme gayretinde. Türkiye Makedonya ilişkileri bundan olumlu etkilenir ve orada bulunan, kendini Türk olarak tanımlayan ve Türkçe’nin, dillerinde başka türlü güzelleştiği insanlar rahat ederler. Ama Evlad-ı Fatihan’ı böylesine içten kucaklama ne kadar faydalı ise “mızıkayı mehteran” veya “mehter marşı” edebiyatı da onlara bir o kadar daha zararlı olabilir. Tevekkeli, boşuna artan Makedon veya Sırp milliyetçiliğinin verdiği rahatsızlıktan söz etmediler. “Yalnız değilsiniz” mesajını verirken, yalnızlaşmalarına neden olmamalıyız. Onların umudunda, şimdi bir de AB ve AB vatandaşlığı var. Bu açıdan Sayın Başbakanın buna önemle vurguda bulunması ve “Makedonya Türkiye’den önce AB ye girer demesi” çok iyi oldu. Her yerde olduğu gibi burada da hassasiyetleri kollamak önemli. Osmanlı hoş bir miras; Ama Osmanlı zor bir miras. Makedonya küçük bir ülke.. Nüfusu sadece 2 milyon, kişi başına milli geliri 4 bin 400 dolar. Okur- yazarlığı ve bilgeliği yüksek bir halk var orada. Gelir dağılımı eşitsizliği orda da sorun. Zaten bu da muhtemelen artan milliyetçilik akımları ile gelebilecek sıkıntıların nedeni. Bu sıkıntıların habercisi ise 2010 yılı itibarı ile yüzde 37 oranında seyreden yüksek işsizlik oranı ve nüfusun yüzde 28’inin yoksulluk sınırının yani günde 2 doların altında bir gelir ile yaşıyor olması.
www.tasam.org sitesinden alınmıştır
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
18 gün önceHABERLER
27 gün önce