“Artık ‘parçala ve idare et’ müstemlekecilik nazariyesi tarihe karışmıştır. Biz hak, adalet, hür yaşamak ve eşitlik istiyoruz. Madalyalarını göğüslerinde taşıyanlar artık karşımızdan çekilmelidir. Evlat ve akrabası için üç beş kuruşluk menfaat uğrunda çırpınanlar aramızdan kaybolmalıdır. Biz sonsuza kadar mücadele edeceğimizi, hakkımızı elde etmek için sonsuza kadar uğraşacağımızı bir kere daha tekrarlıyoruz” 1953 Dr. Fazıl KÜÇÜK
Geçtiğimiz günlerde Türkiye-AB ilişkileri ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Girişimi’nin Amerika-Birlik ve Türkiye’ye etkilerinin tartışıldığı toplantı İstanbul’da yapıldı. Ülkenin yapay gündemindeki konular öne çıkarılarak yapılan tartışmaların gözlerden kaçırıldığını kaydetmek istiyoruz. Konuşmacılar Gümrük Birliği’ndeki Türkiye’nin pozisyonunun asimetrik olduğuna vurgu yapılarak. “düzeltilmeli” önerisi gündeme taşındı. En çarpıcı konuşmayı Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser’in yaptığını söylemek durumundayız. Kısa bir süre önce konuyu sizlerle paylaşarak adı geçen anlaşmanın yeniden gözden geçirilmesini dillendirmiş bulunuyoruz.
Martin Raiser; “İletişim sürecine baktığımızda, AB Komisyonu değişiklikleri gözden geçiriyor. O kadar fazla değişiklik oluyor ki bazen Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girme şeklini de belki de yeniden ele almak gerekiyor. İlgili her tarafın yapması gereken bu…” diyordu. Bu açıklamaların yapıldığı günlerde sorumlu siyasetçilerin “Türkiye AB Üyesi olamayacak” değerlendirmeleri rastlantı olmasa gerek. 50 yıldır üyeliği bir türlü gerçekleşmeyen Türkiye’nin Norveç gibi Avrupa ile iç içe olmasının daha uzun süreye yayılacağının düşünülmesini umut ötesi bir yaklaşım olarak okumamız gerekiyor.
Ekim ayı gelende dağlarda kar olur mu diye sormak durumundayız. Adada çözüme ilişkin görüşmelerin ivme kazanacağına ilişkin öngörülerin karın yağması ile erteleneceğini söylemek olasıdır. Mendil büyüklüğündeki ülkenin en önde gideni olan Bay Nikos Anastasiyadis ; “Kıbrıs Rum tarafının, perspektiflerle birlikte yeni bir başlangıç olacağı ümidi verecek olan iyi bir hazırlık olmaksızın, Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerde hazır bulunmayacağı” mesajını BM’e gönderdiği mektubunda belirtiliyor.
MÜZAKERE ZEMİNİNİN NETLEŞTİRİLMESİ
BM Genel Yazmanı’na gönderilen 17 Eylül günlü mektubun içeriğinde “ilk önce müzakere zeminin netleştirilmesi ve Türk tarafının iki devlet veya konfederasyondan bahsetmekten vazgeçmemesi” durumunda yeni bir müzakere sürecine girmeyeceği kaydediliyordu. Adı geçen ülkenin yöneticilerinden koşul üstüne koşulları ortalık yerlere koymaları da anlaşılır olmanın ötesindedir. Sürekli olarak iyi bir hazırlıktan söz ediyor olması unu ipe sermekle koşut bir yaklaşımdır. Bildik söylemleri kırılmış plak gibi tekrarlamaları ise iyi niyetten yoksun olduklarının bir başka göstergesidir. Maraş’ın verilmesinin müzakerelere ivme kazandıracağını baş koşul yapıyor olmalarını ise Kıbrıs Türkleri ile alay etmek olarak okuyoruz. Bu kadar oyun bozanlıkları devam ederken atanan müzakerecilerin karşılıklı olarak garantici ülke olan Türkiye ve Yunanistan’ı ziyaret etsin söylemlerini de inandırıcılıktan uzak buluyoruz. Müzakerecilerin yetkilerinin olmadığı bilindiğine göre yapılacak olan gezinin turistik olmanın ötesinde anlam içermeyeceğini kaydediyoruz. Bütün dünya ile dalgalarını geçenlere net bir duruş göstererek yanıt verilmesi gerektiğine vurgu yapıyoruz. Sıklıkla yinelediğimiz gibi müzakere masasından kalkmanın da onurlu bir duruş olacağını kaydediyoruz. Kim ve sıfatı ne olursa olsun hiç kimsenin Kıbrıs Türklerinin ötesinde Türkiye Cumhuriyeti ile oyun oynamalarına izin verilmemelidir. Değişik oyun ve senaryolarla oyalama taktiklerini ortalık yerlere koymaları güvenilmez olduklarının kanıtıdır. 2013 yılını bulunan doğalgaz için dönüm noktası olarak görüyorlar. Bu nedenle de Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının olduğunu, doğalgazın bu çerçevede paylaşılması gerektiğini kaydediyoruz. Paylaşımı yok saymak adına bu tür maskaralıkları yaptıklarına inanıyoruz. Kıbrıs Türkleri’nin ada üzerinde yasal ve ahlaki dayanağı olduğunu bilmelerini istiyoruz. Haklılığımızı kabul etmeyenlere İsmet Paşa’nın ünlü söylemi ile “Hadi canım sen de” diye yanıt vermemiz gerekiyor mu ne…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
4 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
6 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
6 gün önceHABERLER
8 gün önceHABERLER
13 gün önce