DOLAR 34,1657 0.08%
EURO 38,2175 -0.21%
ALTIN 2.917,95-0,51
BITCOIN 22526610.34735%
İzmir
30°

AÇIK

05:27

SABAHA KALAN SÜRE

141 okunma

GDO’lu Ürünlerin Ekonomideki yeri

ABONE OL
07/02/2012 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Genetiği Değiştirilmiş Ürünler (GDO) 25 yıl önce bilim adamlarının uğraş alanları içerisine girdi. 1980’lerden sonra bitki biyoteknolojisi alanında önemli gelişmeler sağlanması ile ilk genetiği değiştirilmiş ürün olan, uzun raf ömrüne sahip Flavr Savr domatesi 1996 yılında raflardaki yerini aldı. Bunun ardından gen aktarılmış mısır, pamuk, kolza ve patates izledi. Günümüzde halen tartışılan konu olsa da mısır ve pamuğun zararlılara, soya ve kanolanın böcek ilaçlarına, papaya ve kabağın da virüslere karşı dirençli olmasında GDO teknolojisi kullanılmaya devam etmektedir. GDO’lu ürünlerin üretimindeki amaç insan sağlığını olumsuz etkilemek değildir. Temel amaç sayısı hızla artan dünya nüfusunu besleyebilmek için genlerine müdahale edilen bitkinin lezzet, besleyicilik ve dayanıklılık gibi başlıca özelliklerinin geliştirilmesidir. Başlıca özellikleri geliştirilen ürünlerden sonra, son zamanlarda, dünyanın susuz kalması ihtimaline karşı susuzluğa dayanıklı bitkilerin geliştirilmesi konusunda çalışmalarda hızla devam etmektedir. Gıdaların genetiğinin değiştirilmesi ile ilgili tartışmalar kafaları karıştırmaya devam etse de ülkemizde ticareti 1998 yılından beri yapılmaktadır. Yapılan bir çalışmaya göre Türkiye’de satılan 800’e yakın gıda maddesi, GDO içeriyor. Bir takım yetkililerin araştırma sonuçları tamamlanmamış GDO’lu ürünleri felaketmiş gibi gösterip, bu bilimsel çalışmaların faturasının iktidar partisine kesmek istemesi ve işin bilimsel boyutunu bir yana bırakarak GDO’lu ürünleri siyaset malzemesi yapması halkını alenen yanlış yönlendirdiğinin bir göstergesidir. Araştırma sonuçlarına bakarak yorum yapmak en doğru davranıştır.

TARTIŞMANIN EKONOMİK BOYUTU

Tartışmanın bir başka boyutu da ekonomik sonuçlarıdır. Bugün GDO’lu gıda üretimi bir kaç şirketin tekeli altında. Geleneksel tarımda kullanılan bitkilerin tohumlarıyla bir sonraki yıl yenide ürün alınabiliyor. GDO’lu tarımda ise bu mümkün değil; üreticiler, firmalardan her sene tohum alınmak zorunda. Eleştirilerin ticaret ve etiğin kesiştiği bir konu da patent konusudur. GDO’lu bitkilerin patentinin neredeyse tamamı şirketlerin elinde bulunuyor. Tüm insanlığa ait olan bir materyal olan DNA’nın özelleştirilmesi endişe ve tartışma kaynağı oluyor. Halen yetiştirilmekte olan transgenik ürünlerin yetiştirildiği ekim alanlarının yüzde 99’un ABD, Arjantin, Kanada ve Çin’de yer alıyor. ABD ‘de işlenmiş gıdaların yüzde 75’i GDO’lu ürün içeriyor. Yapılan araştırmalarda, Amerikan vatandaşların çoğu GDO içeren ürünler hakkında resmi kuruluşlara güvendiği, AB vatandaşlarınınsa daha çok sivil toplum kuruluşları ile üniversitelere itibar ettiği görülüyor.

DÜNYADA GDO İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

Avrupa Birliği’ndeki düzenlemelerde; Uygulamalar, 2003’te yürürlüğe giren yasaya göre yürütülmektedir. Ülkelerde üretilen ya da ithal edilen GDO’lu ürünlerin tüm testleri ve risk değerlendirmeleri yapılmaktadır. Yüzde 0,9 oranının üzerinde GDO içeren ürünlerin paketleri üzerine görünür şekilde GDO içerdiği yazılmak zorundadır. Yüzde 0,9 oranından daha az oranda GDO içeren ürünler için etiketleme kuralları uygulanmayacaktır. GDO’lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ya da yumurtalar için GDO etiketlemesi yapılmamaktadır. AB ülkelerinden Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya, Lüksemburg ve Yunanistan’da GDO’suz ürünler, “GDO içermemektedir” şeklinde etiketlenebilmektedir. ABD ve Kanada’daki düzenlemelerde; Etiketleme isteğe bağlıdır. Üretici kendi isteğine göre GDO kullandığını belirtebilir ya da belirtmeyebilir. Karşılaştırmalı etiketleme yani GDO’lu ürünler, eşdeğer normal ürünlerinden farklı özellikler gösteriyorsa etiketlenmesinin zorunlu hale getirilmesi öneri olarak sunulmuş ve tartışılmaktadır. Brezilya’daki düzenlemelerde; GDO içeren ürünlerde, GDO oranı yüzde 1’in üzerinde ise etiketlenmesi zorunludur. Arjantin’deki düzenlemelerde; GDO içeren ürünlerin etiketlenmesi isteğe bağlıdır.

DÜNYADA GDO’NUN EKONOMİK GETİRİSİ

GDO’lar ilk kez 1996’da ticarileştirilmiştir ve oldukça yeni bir pazar olmasına karşın önemli büyüme göstermiştir. Dünyada toplam GDO ekim alanı 2008’de 125 milyon hektardır. Bu rakam 1996’da 2,8 milyon hektardır ve yıllık ortalama yüzde 53’lük bir büyüme göstermiştir. 1996’da GDO ekimi yapan ülke sayısı 4 iken, 2008’de 25’e yükselmiştir. Bunlardan ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada ve Hindistan ilk beş ülkedir. Dünyada GDO’ ların toplam ekim alanına bakıldığında gelişmiş ülkelerde daha fazladır; fakat bununla birlikte son yıllardaki artış hızı, gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere göre daha yüksektir. Son 10 yıllık süreçte GDO’lu bitkilerden en fazla üretilen ve üretimi devamlı artış gösteren soyadır. Soya üretimi 2006–2007 arasında sabit kalırken, mısır üretimi aynı dönemde çok hızlı bir artış göstermiştir. AB ülkelerine bakıldığında İspanya 53,667 hektar ile GDO ekim alanı en fazla olan ülkedir. AB’de GDO’lu ürün ekimi 2006’da toplam 63,315 hektar iken 2007’de 110,808 hektara ulaşmıştır ve 27 GDO’lu ürünün ticaretine izin verilmiş durumdadır. AB’ye girişi için başvurulan GDO’lu ürünler Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) tarafından gerekli tüm testler ve risk değerlendirmelerine tabi tutulduktan sonra uygun görüldüğü ya da görülmediği komisyona bildirildikten sonra karar alınır. AB’deki ürünlerin risk değerlendirmesi sonuçları EFSA tarafından açıklanmaktadır. Bu tür değerlendirme sonuçlarına EFSA’nın web sitesinden ulaşılabilmektedir. Örneğin, transgenik mısırın, normal mısır ile karşılaştırmalı olarak tüm analizleri yapılmış ve normal mısır kadar güvenli olduğu EFSA tarafından açıklanmıştır. Tarımsal Biyoteknoloji Uygulamaları İçin Uluslararası Hizmetler Enstitüsü (ISAAA) 2008 raporuna göre, 1996-2007 arasında GDO sektörü ile 44 milyar dolarlık kümülatif gelir artışı gerçekleşmiştir. Bu artışın yüzde 44’ü verim artışından elde edilen fazla üründen ve yüzde 56 ise üretim maliyetlerinden yapılan tasarruftan elde edilmiştir. Üretim artışının toplam 141 milyon ton olarak gerçekleştiği ve eğer transgenik ürünler tarımda kullanıma girmeseydi, bu üretim artışını sağlamak için ilave 43 milyon hektarlık tarım arazisine ihtiyaç duyulacağı çalışmada belirtilmiştir.

 

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli