Türkiye, 2011 yılını dünyada parmakla gösterilecek ekonomik bir büyüme ile bitirdi. 2011 yılı geride kalırken önümüzdeki 2012 yılı ise birçok bilinmeyeni beraberinde getirdi. Özellikle teğet kelimesi etrafında değerlendirdiğimiz 2011 yılı ekonomik anlamda pek çok olumlu karneleri gördüğümüz bir yıl oldu. Gerek, ihracat ve sanayi üretimindeki artış, gerekse istihdam verileri ve nihayetinde de büyüme rakamları hep yüz güldürücü değerler olarak karşımıza çıktı. Peki bu iyi karnenin borsadaki yansıması nasıl oldu? Bu yazıda ekonominin borsa penceresini ele almayı ve buradan nasıl göründüğünü değerlendirmek istiyorum. Sorunun cevabını vermeden önce borsanın bir ekonomi için ne anlama geldiğine dair birkaç cümle sarf etmek yerinde olacaktır. Borsa sözlük anlamı ile belli bir mal ya da menkul kıymette, alıcı ve satıcının bir araya gelmesinin sağlandığı teşkilatlanmış, kuralları belirlenmiş organize pazarlara verilen isimdir. Tanım üzerinden devam edecek olursak, borsanın bir ekonomi için anlamı, ekonomiye olan bakışın, ilginin ve güvenin sermaye piyasaları vasıtası ile borsa ortamına taşınması, mal ve menkul kıymetlerin alım satımının sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesinin sağlaması faaliyetlerinin bütünüdür. İşte iyi ekonomilerin bir göstergesi de ekonomik ürünlerin el değiştirdiği bu ortamlardaki faaliyetlerin organize bir yapıda sağlıklı işlemesidir. Bu ortam ve yapının oluşturulduğu yerler de borsalardır.
ŞEHİRLERİN PAZARYERLERİ
Borsaları bir anlamda şehirlerin pazaryerlerine benzetmek mümkün. Nasıl ki pazar yerleri satıcı ile tüketicinin bir araya geldiği ortamlarsa, nasıl ki bu mekanlardan şehrin yöneticileri sorumlu ise, nasıl ki kurulacak sergilerin yerleri, kimlerin buralarda satış yapacakları belli kurallarla ve yeterliliklerle tespit ediliyorsa, nasıl ki buralarda satılacak ürünlerin ve ortamın hijyeninin toplum sağlığında oluşturacağı tehditlerin denetim faaliyetleri ile kontrol altına alınması gerekli ise. İyi Bir ekonomide de organize piyasaların varlığı ve bunların da iyi teşkilatlanmış borsalar tarafından yapılması bir ihtiyaçtır. Benim borsa için en beğendiğim tanım ise ; “Geleceğin satın alındığı yerdir” ifadesi ile yapılan tanımdır. Yukarıda belirttiğin anlayışla organize edilen borsaların olduğu ekonomilerde bireyler de rahatlıkla gelecekleri ile ilgili kararlarında ve tasarruf planlarında borsa yatırımına yer verecek cesareti göstereceklerdir. Sermayenin tabana yayılmasında borsalar vazgeçilmez bir ihtiyaç iken, ekonominin her kesimini kapsayan bir borsa kültürünün oluşması da gelişmiş ekonominin gereğidir. Bugün dünyanın en gelişmiş ekonomisine sahip olan ABD’de her 10 kişiden 7’sinin borsada yatırımı olduğu bilgisi bu yaklaşıma iyi bir örnek olur sanırım. Türkiye’de borsalar mal ve menkul kıymetlerin alım satımın gerçekleştiği ortamlar olarak teşkilatlanırken bunlardan en popüler olan ve daha geniş bir sermaye kesimine hitap eden İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) ön plana çıkmaktadır. Bunun yanında son yıllarda da merkezi İzmir’de olan Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası (VOBAŞ) ta ekonomik yapımız içerisinde yerini almıştır. Bu yazıda daha popüler ve daha geniş yatırımcı kesimine hitap ettiği için İMKB’yi ön plana çıkarmayı uygun buldum. Bütün bu söylediklerim ışığında Türkiye ekonomisinin yaklaşık yüzde 8 büyüdüğü bir yılda İMKB endeksinin dolar bazında yüzde 40 değer kaybetmesi epey düşündürücü. Bu sonuç karşısında ilk akla gelen, İMKB’nin bulunduğu ekonominin dinamik ve gelişen yapısını yansıtacak sağlıklı bir işleyişe sahip olmadığıdır. Borsanın içinde bulunduğu ekonomiye paralel hareket etmesi sağlıklı olanıdır elbette. Ama bu gerçekleşmiyorsa ortada bir sorun var demektir. Akla gelen başka bir nokta da Türkiye’de yerleşmiş bir borsa kültürünün olmaması ve küçük yatırımcıda borsanın sürekli bir risk alanı olarak algılanması meselesi. Gerçi bunun altında küçük yatırımcının geleceği satın alma yaklaşımındaki gelecek kavramını hep kısa vadeden ibaret görmesi gibi yanlış bir algılama yatmaktadır. Bu algılamaya zemin hazırlayan bir başka neden de halka açık şirketlerin patronlarının borsa yatırımcısını küçük ortakları gibi görmemeleri ve kazançlarını küçük ortaklarıyla paylaşmak istememeleridir. Tabi ki nihayetinde İMKB yönetiminin de bu paylaşımdan ve hesap verme anlayışından uzak şirket sahiplerine hesap soracak, denetleyecek bir sistemi uygulayamamasıdır. Son olarak 2012 başında görevi devralan yeni İMKB yönetimine, başta yaptığım pazaryeri benzetmesinden yola çıkarak bir mesaj göndermek istiyorum. Pazaryeri yönetimi olarak, daha kapsamlı piyasa görüşünü temel alan sistemsel yapıyı yerleştirmek adına, alışverişe gelen küçük yatırımcı kesimini koruyan, büyük tacirlerin ayak oyunlarına izin vermeyen, sağlıklı alışveriş için kuralların işlediği, ortamın hazırlandığı, gerekli düzenlemelere imza atacak yaklaşımı göstermesidir. Böylece daha çok kişinin gelecekle ilgili tasarruf planlarında borsaya yatırım da yer alacaktır.
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce