Balkan köylüleri, yerleşim tarzları çeşitli bölgelerde farklılık gösteren köy toplulukları halinde yaşıyordu. Bazı bölgelerde evler anayol hattını izliyor, bazılarında da bir merkezden yayılan yan sokaklara dağılıyordu. Bazı yerlerde evler, geniş bir mesafeye yayılıyor ve etraflarında ev sahiplerinin tarla ve bahçeleri bulunuyordu. Köy merkezi, nüfusun büyüklüğüne bağlı olarak, hanlar, kahvehaneler, dükkanlar ve zanaatkar atölyelerinin yanı sıra, kilise, idare binaları ve okulu içeriyordu. Bu fakir toplumda dükkanlarda genellikle az bir mal bulunuyordu ve bu dükkanlar, şeker ve kahve gibi sömürge ürünleri ile köylü ailesinin kendisi üretemediği az sayıdaki malın satışına tahsis edilmişti. Zanaatkarlar da aynı şekilde hüner gerektiren hizmetleri ya da köylü çiftçinin sahip olmadığı teçhizatı sağlıyordu: bu grupta terziler, marangozlar, duvarcılar ve demirciler yer alıyordu.
TOPRAK SAHİPLİĞİ
Toprak ve toprak sahipliği özel bir önem taşıyordu. Bir ailenin itibarı ve şerefi ekseriya bu standarda göre belirleniyordu. Balkan halkının çoğunluğu için, en güçlü sadakat ve bağlılık gerektiren kurum ülke ya da cemaat değil, aileydi. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, Balkanlar’ın büyük bölümünde standart kurum, genellikle üç nesli büyükanne ve büyükbaba, anne-baba ve çocuklar bir arada barındıran aile çiftliğiydi. Bazı farklılıklar görülse de, temel ilişkiler, yarımadanın tamamında son derece benzerdi. Aile içinde kabul gören bir hiyerarşi ve iş bölümü vardı. Ataerkil standartlara göre, bütün erkekler kadınlardan daha fazla otoriteye sahipti; aynı cinsiyet dahilinde ise konumu genellikle yaş belirliyordu. Anne-babalar çocukları üzerinde tam kontrol ve sorumluluğa sahipti. Gündelik çalışma şartlarında, işler paylaşılıyordu. Genelde erkekler, tarlalardaki ağır işlerden ve at, öküz ve koyun gibi büyük hayvanların bakımından sorumluydu. Aynı zamanda avcı ve ailenin savunucularıydı. Kadınlar ise tarlaların ekilmesi ve kümes hayvanlarının bakımı gibi hafif çiftlik işlerini üstlenmişti. Ayrıca sebze de yetiştiriyorlardı. Kadınların ailedeki temel sorumluluğu ev halkıyla ilgilenmekti. Çocuk yetiştiriyor hasta ve yaşlılara bakıyorlardı.
KÖYÜN KALBİ KİLİSE
Köy elbette nüfusun müşterek merkeziydi. Köyün kalbi ise genelde kilisesiydi. Ortodoks, Katolik veya Müslüman olsunlar, dini kurumlarda din adamlarının bu kırsal toplumlarda oynadığı rolün önemini tespit etmek zordur. Bir rahip bir insanın hayatındaki bütün önemli olaylarda doğum-evlilik ve en önemlisi ölüm-hazır bulunuyordu. Tarım takvimi kutsal günlere göre belirleniyordu. Dini doktrin, hayatı ve bireyin hayattaki rolünü açıklıyordu. Muhafazakar ve kaderci bu doktrin, genellikle zor koşulları kabullenme ve yerleşik uygulamaları değiştirmeyi reddetme arzusunu aşılıyordu. Ne kadar kötü olursa olsun, var olanların, Tanrı’nın takdiri olduğu hastalık ve ölüm, savaş, sel ve kıtlık gibi doğal afetlerin öyle veya böyle insanların günahlarına karşılık adil bir ceza olduğu şeklindeki yaklaşım hakimdi. Bu kurallar yabancı işgaline, doğal salgınlara ve diğer felaketlere karşı savunmasız olan nüfusu korumayı amaçlıyordu. Yabancı gözlemciler Balkan köylülerinin durumunu çok kez Batı şehirlerindeki orta sınıf hayatıyla karşılaştırmıştır. Balkan köylü ve çiftçileri diğer bölgelerdeki, mesela İrlanda, İskoçya ve Amerika’nın kırsal bölgelerindeki çiftçilerden çok daha kötü durumda değildi. En önemlisi de dış dünyanın köy hayatına tecavüzünün artmasıydı. Yıllar boyunca değişmeden kalan bu hayat şartlarına, toplumu, korumaya yarayan bir sosyal örgütlenme ve dünyaya yönelik bir tavır eşlik ediyordu. Hangi siyasi otorite hakim olursa olsun, köylülerin kendilerine destek olan ve menfaatlerini koruyan aile ve köy bağları vardı. Köylü çiftçi için hayat, işlediği toprak, ailesi ve köyü üzerinde odaklanıyordu. Tüm hemşerilerime ve soydaşlarıma en derin selamlarımı ve saygılarımı sunarım.
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce