DOLAR 32,5818 0.19%
EURO 35,1315 0.34%
ALTIN 2.457,710,92
BITCOIN 1980838-3.30006%
İzmir
30°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Giritli hanımların maharetleri ve marifetleri
296 okunma

Giritli hanımların maharetleri ve marifetleri

ABONE OL
06/06/2014 20:50
Giritli hanımların maharetleri ve marifetleri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Girit mutfağı bir Akdeniz Mutfağı olarak ve göç bölgelerine bakıldığında tüm Giritlilerin gene Akdeniz ülkelerine göçtüklerini gördüğümüzde mutfakta değişmeyen önemli özelliklerden biri zeytinyağı sevdasıdır. Bu öyle bir sevda ki yemeklerin özellikle otlu yemeklerin zeytinyağı ile başka bir yağ türü kullanmadan hazırlanırdı. Hatta hiç aklımdan çıkaramadığım bir manzara olarak ekmeği azcık tuzla karıştırılmış saf zeytinyağına batırıp zevkle yiyen amcamdır.

 

Wassim BEKRAKİ

 

Yok olma tehlikesi içinde olan bir topluluktan bahsederken en önemli noktalardan biri o topluluğun yaşadığı örf ve adetleri öne çıkarmak gerekir. Günlük yaşamlarında her ne kadar hicret ettikleri yeni ülkelerde kaynaşma olsa da, bu insanların kendilerine özgü yemekleri, adetleri ve özellikleri bulunmaktadır. Daha önceki yazılarımda gerek evlilik adetleri gerekse Hamidiye Köyü’nün kuruluş hikâyesi ve yaşanılan zorluklardan bahsederken, bugünkü yazımda daha çok Giritli Türk hanımların maharetleri ve el sanatları hakkında biraz bahsetmek gerekir. Giritli Türk ailelerin en önemli özelliklerinden biri yemek tadı ve kültürüdür. Ailelerin vazgeçilmez toplanma saati muhakkak yemek sofrasında olmalıdır. Masada herkes toplanmadan yemek faslı açılmaz, kimsenin bu yemek saatini geçiştirme veya katılmama gibi bir lüksü yoktur. Herkes toplanacak ve herkes aynı yemekleri paylaşacaktır. Sofraya oturulunca ailenin büyüğü olarak baba bu dua ile sofrayı açar: Bismillah al rahman al rahim, ti İbrahim Halil Ti barşit navami, Amis şopşis işi kesmit. Yani rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla, ve Hz. Halil İbrahim bereketiyle, biz ve kısmeti olanlar yemeklerimiz açıyoruz. İşte bu güzel dua ile başlardı Giritli Türklerin sofrası ve bereket dolu lezzeti ile fevkalade ve kimsenin aç kalkmadığı bir sofra olurdu. Hatta çoğu zaman yemekler artar kalırdı. Giritlilerin sofrası öyle bir sofra ki bazen herkesin katılması ve uğraşı gerektiren bir sofra olurdu. Bunun da misali dedelerimizin avlanmayı çok seven insanlar olduklarından kaynaklanırdı. O zamanlar kâğıt barut ve küçük mermi toplarıyla hazırlanan tüfeklerin kurşunları bir kapsül yardımı ile hazır hale gelirdi. İşte dedelerimiz bu ilkel tüfeklerle yola çıkıp maharetle sadece yenebilen ile her türlü kuşları avlarlardı. Tabi ki de Hamidiye Köyü’nde sayıca fazla bulunan ve özel bir maharet isteyen tavşan avı da ayrı bir bahis konusu idi. Ayrıca hoholos yani salyangoz da Giritlilerin meşhur yemeklerindendir.

 

HER TÜRLÜ BALIK VE AHTOPOT

Avdan bahsederken sadece kuş ve tavşanlar değil ayrıca her türlü balık ve ahtapot Giritlilerin sofrasında ayrı bir yeri vardı. Erkeklerin bu av heyecanı ardından hanımların görevi başlardı. Bu bereketli avlarda elde edilenler maharetle temizlenir ve pişirirlerdi. Buna ot sevdası eklenirse nasıl bir yemekle karşı karşıya kalacağınız aşikârdır. Giritli Türklerin mutfağında ayrıca çiftlik hayvanları büyük önem arz eder. Bu yüzden Giritli hanımların görevlerinden biri başta olmak üzere meşhur keçileri ve koyunları, inek, tavuk ve evcil kuşların beslenmesini sağlamaktır. Çünkü bu hayvanlardan gerekse beyaz ve kırmızı et kaynağı gerekse de süt elde edilerek değişik peynir türleri ve yoğurt ile dondurma ve tatlı türleri hazırlanırdı. Otlara dönersek, koskoca bir denizden bahseder gibi olacağız. Çünkü ot yemekleri Giritlilerin olmazsa olmaz denilen sofra ürünüdür. Bunlara küçük bir örnek olarak Marasa, Frufes, Strofika, fava ve daha nice ot türleri yer almaktadır.

AKDENİZ MUTFAĞI’NIN SEÇKİN TEMSİLCİSİ

Girit mutfağı bir Akdeniz Mutfağı olarak ve göç bölgelerine bakıldığında tüm Giritlilerin gene Akdeniz ülkelerine göçtüklerini gördüğümüzde mutfakta değişmeyen önemli özelliklerden biri zeytinyağı sevdasıdır. Bu öyle bir sevda ki yemeklerin özellikle otlu yemeklerin zeytinyağı ile başka bir yağ türü kullanmadan hazırlanırdı. Hatta hiç aklımdan çıkaramadığım bir manzara olarak ekmeği azcık tuzla karıştırılmış saf zeytinyağına batırıp zevkle yiyen amcamdır. Girit mutfağını özel kılan başka bir özellik Giritli kadınların temizliği ve titizliği öne çıkmaktadır. Eğer bir Giritli’nin evinde misafir olmuşsan gözün kapalı için rahat bir şekilde yemeğini yiyebilirsin. Çünkü her şey ciddi bir temizlik eseri ve ciddi bir maharet ve aşkla hazırlanmış olduğunu göreceksin. Bunun da güzel bir misali meşhur bayram keki. Sade bir şekilde hazırlanabilen bu kek türü Giritlilerde şekilden şekile giriyor. En güzeli ise kadınların saç örgüsü şekilde hazırlanan Girit Bayram Keki’dir. Bu kekler halen bayramlarda hazırlanan özel kekleridir. Unlu yemeklere gelince bizim meşhur Lor pidemiz vardır. Bir de daire şeklinde hazırlanan ‘Franzolis’ ekmeğimiz de vardır. Bu ekmek esmer unla hazırlanan bir ekmek olup, parçalar halinde samandan yapılan bir tepsi üzerine konur. Her bir parça üzerinde bir kumaş bezi serildikten sonra bir parça ekmek daha konur ve saman tepsisi taşınca baba veya çocuklardan biri ile köyün fırınına taşınır orda pişirilirdi.

HELVA, AŞURE, YAHNİ TÜRLERİ VE TİRGASTİRİ SANATI

Giritli Türklerinin yemeklerinin kültürüne giren ve sevgiyle bahsedilen yemekleri arasında tatlılarda helva ve aşure, bamyazis kritikos, somata ve mestaligriya şerbetleri, yahni türlüsü, safaraja, sinavri, marasa, fava, yumurtalı frufes, ladorizi, yalancı dolma ve bir sürü yemek ismi söylenebilir. Giritli bayanların ustalığı sadece yemek pişirmek ve hayvanlarla uğraşmakla kalmıyor aynı zamanda el sanat işleri de çok meşhurdu. Bu gibi işlemlerle hem sanat eseri parçalar ve elbiseler dikerdi hem de ekonomik olarak evin masraflarında katkıda bulunurdu. Bu el sanatları arasında en meşhur olanı halı yapımı işlemi olan Tirgastiri sanatıdır. Tirgastiri veya tirgastir Girit lehçesinde kullanılan bir kelime olup kültürel anlam taşıyan eski bir sanattır ve bugünlerde yapan ve bilen belki hiç kalmamıştır. Bu sanat ile parçalı kumaş parçalarını birbirine bağlayarak ve özel bir makine yardımı kullanarak kamışların içine geçirerek halı haline getirilirdi.  Bu kamışların uzunluğu 40 santimetre ile 70 santimetre arasında değişirdi. Bu parçalara Giritlice lehçesinde Sayiits denirdi. Tirgastiri makinesi ise ahşaplardan oluşan bir alet olup 6 ana ahşap parçası bulunurdu. Bir de oturmak için genişçe bir ahşap parçası ve üzerine ipleri sarmak için dairesel bir ahşap parçası da vardı. İpler gene ahşaptan yapılan bir tarak içine geçilerek işleme işlerine başlanırdı. Bu 6 ahşap parçasının ikisi şase için, diğer 4 parça ise bu şase içinde dörtgen bir şekil oluşturmak içindi. Tirgastiri işinde en meşhur bayanlarımızdan merhum Merzana teyze ve Bayan Ateşi ve Şikorina lakaplı teyze ile Mahr murcan eşi olan Zehra teyze meşhurdu. Bu sanat bu bayanların geçinmesi için önemli katkıda bulunup tek başına geçinmek için elbette yetmezdi. Bu sanat işinde ün kazanmış diğer bir teyzemiz Zeynep İsmail Kardovaki teyzemizdi. Hem bu sanatta ünlü olup hem diğer bayanlara da öğretirdi. Bu sanatı hayır ve sevap kazanmak için yapardı ve hiç bir zaman yaptığı halıları para karşılığı ile satmazdı. Akrabalara, fakirlere ve komşulara dağıtan bir teyzemizdi. Gene el sanat işlemleri arasında yün örme sanatı meşhurdu Giritli bayanlarda. Bu sanat hem ustalık hem zekâ isteyen bir sanat idi. Genellikle kış ayları başında Hamidiye Köyü’ndeki tüm bayanların ellerinde bulunurdu bu kancalarla yün iplikleri. Ev işlerini bitirir bitirmez ellerine kancaları alır eşlerine ve çocuklarına kazak, eldiven ve şal örerlerdi.

ORTAK ŞEKİLLİ ŞAPKALAR

Örgü işi değişik iplerle ve değişik kanca sayısıyla yapılırdı Giritli bayanlar tarafından. O kadar ustalanmış olanlar vardı ki bazen bir parça yapmak için 5 ve hatta 6 adet kanca kullanılırdı. Kazaklar, şallar, çoraplar, şapkalar, sehpa ve masa üstü örgüler ve bir sürü sanat eserleri olurdu. Şapkaların da ortak bir şekli vardı ki erkekler ve çocukların kafasında kış boyunca duran bu yünlü şapkaların en üst kısmında küçük tatlı bir yün topu dururdu. Ve her türlü renkten yapılırdı. Giritli bayanların bu konudaki maharetleri sadece örgü yapmakla kalmayıp kullanmakta oldukları yünleri kendileri üretirdi. İşte bunu gerçekleştirebilmek için kuzuların yünlerini toplar veya satın alarak önce güzelce yıkarlardı. Sonra iyice kuruduktan sonra iyice çekerek boyutlarını büyütürlerdi. Daha sonra kamışlardan yapılan küçük bir edevat ile daireler çizerek örgü iplikleri yaparak dairesel toplar oluştururlardı. Sonra sayita dedikleri bir edevatı karın kısmına sabitleyerek kancaları ellerine alır örgü işlemlerine başlarlardı.

 

 

    En az 10 karakter gerekli