Genelde haftanın en az iki üç gününde, kadim dostum arkadaşım ( Gazeteci-Yazar-Araştırmacı) Altay Sayıl’ın ofisine uğruyorum. Son geçtiğimiz hafta içerisinde yine Altay’a uğradığımda, Güney Kıbrıs’a (yani Rum bölgesine) bir gezi turu düzenleneceğini, bana da gitmek isteyip istemediğimi sordu? Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne yapılacak olan günü birlik gezi, bazı eski Türk yerleşim birimlerini de içeriyormuş. Tabii ki eski Türk yerleşim birimlerinin bir bölümü 1974 harbinde boşaltılmış, bazıları ise 1963’de olaylar patlak verdiğinde ve hatta
bir kısmı 1958’lerde EOKA’ya Rum’a karşı mücadele verildiği dönemlerde mecburiyetten boşaltılıp göç edinilerek ata yadigarı köyler ve topraklar Rumlara kalmıştır. Ben ve eşim 1974’den beri Güney Kıbrıs’ın bu bölgelerine tam 37 yıldır hiç gitmediğimizden, bir anda beni, bu eski Ata topraklarını görme özlemi sardı. Dostum Altay Sayıl’a bizi de gidecek olan bu guruba dahil etmesini söyledim. 12 Haziran sabah 8.30’da Lidra Palas sınır kapısını geçerek, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne vardık. Rum tarafında bizleri bekleyen otobüse gurup olarak yerleştik. Grup 30 kişiden müteşekkildi. Bunların çoğu amatör ve profesyonel fotoğrafçı, bir bölümü de radyo-televizyoncu idi. Otobüs tam vaktinde hareket ederek Trodos istikametine seyir etmeğe başladı. Otobüs birçok yerleşim birimlerinden geçerek, Lefkoşa’nın 28 kilometre batısında ilk eski Türk köyü Akaça’da durdu. Köyü otobüsten seyre daldık. Akaça köyü 1963’den önce
karma imiş. 1963 Olayları çıktığında köyün Türk halkına, Rumlar tarafından silahlı saldırılarda bulunularak göçe zorlanmışlar. Akaça köyü bahçelik, ağaçlık ve sulu ziraatın yapıldığı güzel bir cennet parçası. Akaça köyünün ekilebilir 7 bin dönüm arazisinin yarıdan fazlası Türklere aitmiş. Ancak 1963 olaylarından sonra Rumlar, Türklerin herşeyine el koyarak bu Türk köyünü o gün bu gün sahiplenmişler. Gezimize devamla hemen Akaça köyünün 2 kilometre yakınında bulunan bir başka karma köy olan Peristerona’ya uğradık. Peristerona
Köyü’nün Türk halkının akıbeti de, 1963 olaylarındaki komşu Akaça köyü gibi Rum saldırıları sonucu göçe zorlanmışlar ve oradaki Türklerin de evlerine, bahçelerine, hayvanlarına Rumlar el koymuşlar. Canlarını kurtarabilen Peristerona köyünün Türk halkı üzerlerindeki elbiselerle kaçabilmişler. 1963 Olayları ilk çıktığında ben henüz ortaokula gidiyordum.
MİSAFİR GÖÇMEN AİLELERİ
Bu göçmen ailelerinin bazılarının da bizim evimizde misafir edilip kaldıklarını hatırlıyorum. Peristerona köyünün bir başka özelliği de, Rumlara ait olan kilisenin hemen 200 metre batısında bulunan 2 şerefeli minaresi olan camiidir. 1963 Rum genel silahlı saldırıları neticesinde köyün Türk halkı göç ettirilince, Rumlar caminin minaresini dinamitleyerek yıkmak için muhtelif defalar girişimlerde bulunmuşlar ancak başarılı olamamışlar. Cami’yi yaptıran ve 1943’de vefat eden Kıbrıs’ın tanınmış hocalarından Osman Ragıb Efendi, caminin avlusunda minarenin hemen altında medfundur. Rumlar minareyi yıkamayınca Hocanın kendilerini lanetlediğine inanmışlar. Çünkü minareye saldıranlardan biri evlendiği gece ölmüş, ötekiler ise akıllarını oynatmışlar. O nedenle bir daha camiye saldırmadılar deniliyor. Cami ve minare yerinde hala yerinde duruyor. Ama Osman Ragıb Efendi’nin mezar taşını yine yıkmış olacaklar ki, biz gittiğimizde mezar taşı yerde boyuna yatıyordu, arkadaşların yardımı ile taşı eski yerine koyarak diktik ve Osman Ragıb Hoca’ya da fatiha okuduk. Anlatılanlara göre, Osman Ragıb Hocaefendi Osmanlı’nın son dönemlerinde, İstanbul’dan icazet aldıktan sonra halktan para toplayarak camiyi tamir ettirdikten başka, 15 hücreli bir de medrese yaptırmış ve imam- hatipler yetiştirmiş. Öğrencilerinden biri Kahire’deki EL Ezher İlahiyat Fakültesi’nde okumuş. Buram buram Türk kokan bu güzide Türk köyünden büyük bir hüzünle ayrılarak, Kado Pedriya güzergâhını takip ederek Trodos Dağı’nın zirvesi olan Bladrese’e vardık. Burası Kıbrıs’ın en serin olan yerlerinden biri, manzaralı, bahçeli güzel bir belde. Buradan da ayrılarak bazı Rum köylerini, beldelerini gezerek görerek Limasol’a doğru yönlendik. Ancak dönüş yolumuzun üzerinde Ata yadigârı bir Türk köyümüz daha vardı, onun ismi Kandu (Çanakkale). 1974’de göç etmek zorunda kalan Kandu köyüne geldik. Tabii ki burayı da Rumlar sahiplenmiş. Kandu Köyü halkının Kıbrıs Türkü’nün mücadele tarihinde önemli bir yeri vardır. Kandu Köyü muhtarlığını, bölgenin TMT komutanlığını, daha sonra da milletvekilliğini yapan rahmetli Hüseyin Kandulu’yu orada rahmetle andık ruhuna fatiha okuduk. Kandulu’lar 1955’lerden ta 1974’lere kadar bölgelerinde Rumlara kök söktürmüş asil bir köydü. Tabii ki bu ata yadigârı Türk köylerini uzun bir aradan sonra Rumların elinde görmek bana büyük bir üzüntü ve ızdırap verdi. Akşam 18.00 sıralarında tekrar vatanımız KKTC’ye Lidra Palas sınır kapısından giriş yapınca oh be dünya varmış dedik. Bugün mümkün olmayabilir, Belki yarın da olmayacak, Ama bir gün mutlaka,
Tüm Kıbrıs Türk olacak.
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce