Babalar gününde tembellik yaptım. Günüm televizyon başında geçti. Bir arara bir kanalda belgesele takıldım. 50’inci yılında Almanya treni ile nostaljik bir yolculuk yapılırken, gurbetçileri dinledim. Sonra da kısa bir araştırma yaptım. İstatistikler elime geçti. Merak ettiğim bu gurbetçiler Türkiye’den hiç gitmemiş olsaydı ne olurdu? Önce şu istatistiklere bir bakalım. Türk Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı verilerine göre; 27 AB üyesi ülkede yaşayan Türk nüfusu 5 milyon 200 bin. 3 milyon kişiyle Almanya birinci, 470 binle Hollanda ikinci, 450 binle de Fransa üçüncü. Gurbetçilerimiz çalışmak için 50 yılda bu rakama ulaşmışlar. Şimdi bu insanımız ekonomi anlamında 51 milyar Euro’luk yatırım hacmine ulaşırken girişimci Türk sayısı da 118 bine çıkmış. Hem girişimci sayısı hem de yatırım hacmine dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye’nin şimdi bu işine o kadar çok yarardı ki, anlatamam. Hele Almanya’dan Türkleri alsanız, bu ülkenin ekonomisi, sosyal yaşantısı ve kültürel hayatı çöker. Tren röportajlarında da gurbetçiler önemli bir noktada birleşiyorlar; ‘Çok şey aldık ama çok şey de kattık’ diyorlar. Ve de o ülkeleri ikinci vatanları olarak gördüklerini kabul ederek, çocukları yüzünden buraları terk edemeyeceklerini ifade ediyorlar. Bu ülkeler de artık, göç istemiyor çünkü kendi vatandaşlarının aç kalmasından korkar duruma geldi.
ALMANYA’DAKİ DEVREKLİ NÜFUSU
Türkiye’den de en çok Karadeniz, Anadolu ve Batı illerinden göçler olmuş. Hatta öyle ki; Almanlar’ın Milli futbolcusu Türk kökenli Mesut Özil’in memleketi Zonguldak/Devrek nüfusu, Almanya’daki nüfusun çok gerisinde kalmış. (Devrek nüfusu 64 bin, Almanya’daki Devrekli nüfusu 80 bin.)
Doğal olarak sayıca fazla olunca Almanya’daki vatandaşlarımızın sorunları daha çok gündeme geliyor. Aslında tüm gurbetçilerin sorunları aşağı yukarı aynı. En önemlisi ‘uyum’ sorunu. Almanya bunun için devlet olarak uyum konusunu bakanlık düzeyinde çözmeye çalışıyor. Bu sorunlara, asimilasyon, kimlik ve İslam fobisi konular da eklenmiş. Üçüncü nesle ulaşmış başta Almanya olmak üzere bu ülkelerde ayrımcılık sebebiyle eğitimde istenilen düzeye gelinememiş. Dil problemi çok büyük engel teşkil etmiş. Fakat öte yandan, seçmen olmaları oy kullanabilmeleri sebebiyle siyasete gurbetçilerimiz yön vermeyi becerebilmişler. Belediye başkanı veya milletvekili çıkarmışlar. Irkçılık sorunu ise radikal gruplar yüzünden şiddete kadar uzanmış. İstenmeyen olaylar yaşanmış. Bu ve benzeri gurbetçi sorunlarının çözümünde Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri temasları hiç kesmemiş, diplomatik ve insan hakları çerçevesinde çözüme uğraşı göstermişler. Hala da bu çabalar devam ediyor. Şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Gurbetçilerimiz kendilerinin sağladığı tüm olumlu katkılarına karşılık gördükleri haksız muameleler yüzünden taşkınlık yapmamış, hep uysal duruşlar sergilemişlerdir. Bir terör örgütü kurmamışlardır. Bölünme istememişlerdir. Özerk bir yapı talep etmemişlerdir. Artık vatanı kabul ettikleri bu ülkelerde özgür, eşit ve adil uygulamalar görmek istemektedirler.
Elbette, tüm gurbetçilerimizin işsizlik sebebiyle 50 yıl önce başlattıkları yolculuk bugün beraberinde sorunları da taşıdı. Dışarıya göç ulurken, Türkiye’nin iç göçü de ayrı sorunları oluşturdu. İç göç Büyükşehirlere daha çok güneydoğu ve doğu illerinden yapıldı. Gurbetçilerin bulundukları ülkelere kattıkları olumlu katkılara karşılık, acaba iç göçün ülkemiz için de olumlu katkı sağladığını söyleyebilir miyiz? Türkiye’nin malum birçok sorunu var ama şu sıralar yoğunluk Kürtlerin durumu. Terör, bölücübaşı, BDP bu sorunun çözümünü zorlaştırıyor. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’la bu konu için bir araya geldi. Bahçeli ‘asla’ diyor. Ülkemizde de Kürt halkının özgür, eşit ve adil yaşamalarına yönelik çözümlere evet ama, terör örgütü ve yandaşlarının taleplerine hayır diyor, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun bunu sağlayacaklarına da inanıyorum.
HABERLER
21 saat önceHABERLER
21 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce