Hakikatin Dili

2 2024 - 06:08

Hakikatin Dili

(Last Updated On: 23/08/2018)

Ağaçlar kalem ve denizler mürekkep olsa, yinede Rabbimin sözleri tükenmeden hepsi tükenirdi. An geliyor ve insanoğlunun sözleri bitiyor ve ne diyeceğimizi bilmiyoruz. Hakikat bilincinin olduğu yerde o kadarda fazla kelâma ihtiyaç yok esâsında çünkü hakikatin lisânı tüm sahteliklere üstün gelecek güçdedir.

Dikkat ederseniz daha evvelki yazılarımda bizlerin gelecekde karşılaşabileceğimiz belâlardan ve kötülüklerden herdaim bahsettim ve başımızdaki seçilenleri uyardım. Ne dedim? Dedimki, suçluyu hep dışarıda aramak ve suçu başkasına atmak yapılabilecek en basit ve bir okadarda erdemsiz bir davranış biçimidir. Çünkü böyle yapmakla suçu başımızdan savmış ve kendi hata ve kusurlarımızı saklamış oluyoruz.

Batı felsefe ilminde argument fallcies denilen tartışma sırasında karşı tarafa üstünlük sağlamak için yapılan bel-altı vuruşlarıda denilen hatalar vardır ve çoğu insan maksatlı veya maksatsız bu hataları yapmaktadır. Bunlardan birisi olan base rate fallacy yani içinde bulunulan duruma göre karşı tarafı suçlamayı bizler çok iyi beceriyoruz, bizler yani tüm inananlar ve kendilerini İslam dinine tâbi kılanlar. Kılmayanlar için zaten sorun yok. Endülüs islam devletinin çöküşü, fransız ihtilalinin vuku bulması, osmanlı devletinin tarihden çekilişi, siyonizmin devlet haline gelişi, dünya savaşları neticesinde müslümanların birçok yerden çekilmek zorunda kalmaları ve sömürge konumuna düşmeleriki osmanlının yıkılışından sonra buna bizim devletimizde dahil olmuşdur, askeri darbeler, sekularizmin dayatmaları, tüm kanun ve nizamlarımızın batıdan kopya edilmesi, kuran hükümlerinin hayatımızdan tamamen çıkartılmaları, 15 Temmuz hain emperyalist darbe ve en son dolar darbesi tüm bu olanları nereye koyuyoruz ve dahada önemlisi bilimsel olarakdan nasıl analiz edebiliyoruz?

Batı felsefesinnden misâl veriyorum çünkü biz felsefe yapmayı bile yasakladığımızdan ve okullardan felsefe derslerini çıkarttığımızdan beri düşünemez ve ilerisi için kendi kendimize istikâmet çizemez olduk ve herdaim batının dayatmalarına maruz kaldık ve kalmayada devam ediyoruz. Bunun son misali olan dolar darbesindede aynı hatayı papağan gibi tekrarlıyor ve bizleri dış güçlerin ve emperyalizmin yıkmaya çalışdığını söyleyip duruyoruz aynı 15 Temmuz darbesinde yaptığımız gibi. Peki bu bir çözümmüdür? Hayır, böyle bir çözüm zaten olamaz çünkü düşünme kabiliyetimizi kullanmadan tembelcilik yaparak karşı tarafı suçluyoruz. Endülüs islam devleti niçin tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldı ve son üçyüz yıldır bizler niçin hertürlü aşağılanmaya maruz bırakıldık, sosyal, siyasi ve ilim alanlarında meydanı niçin batıya bırakdık? Bunun bilimsell olarak analizini yapan tek bir üniversite, vakıf, cemaat veya içimizden düşünenler topluluğu varmı?

Bakınız dolar darbesinden sonra devlet yetkililerinin ve insanların çoğunluğu hep bir ağızdan anlaşmışlarcasına bunun dış güçlerin işi olduğundan, Türkiyeyi kıskandıklarından gibi bilindik kılişeler kullanmakda olduklarını görmekde ve bu gibi söylemlerin kendimizi dahada içe kapanmamıza ve milliyetçilik denen tuzağın içersine daha hızlı şekilde çekilmemize sebebiyet vermekde olduğunun farkına varmamızın gerekliliğine inanıyorum. Artık ümmet olmakdan, birleşmekden kimse bahsetmeyip, daha fazla milliyetçi, yerli, Türk olmak gibi kavramların kullanılmaya başlandığını ve bununda bizleri ümmet olarak daha fazla içe kapanmaya hatta ufak devletcikler haline gelmemize sebebiyet verdiğini üzülerek analiz etmekdeyim. Yeryüzüne hak metod yani hak, doğru, esas, gerçek nizam olarak inen, Ademden Muhammed peygambere kadar devam eden bu silsilenin varisleri olan biz insanlar, evet insanlar diyorum çünkü Kuran sadece müslümanlara değil tüm insanlığa inmiş bir kitap olarak ilmin kapısını her insana açık tutmuşdur ve tutmaktadır. Bizler Allahın bu sünnetine aykırı davranarak kendimizi milliyetçilik hapishanesine hapsediyor ve dünya ile ünsiyetimizi kesiyoruzki şahsıma göre bu çok vâhim bir hatadır. Bizler niçin suriye, ırak, iran, afganistan, pakistan, azerbaycan ve daha nice kendini kuran hakikatine bağlı kılan topluluklar biraraya gelipde emperyalist zincirleri kıramıyor aksine onların tuzaklarına düşüp kendi kendimizi hapishanelere mahkum ediyoruz? Suriye sınırına çekilen beton duvarları görünce düşünmeden edemiyorum ve kendi kendime sual ediyorum, acaba diyorum, vahiy ile tüm insanlığa tebliğ edilen ve gerçek manâda küreselleşme çağını açan bir hayat sisteminin yani hakikatin tâ kendisini sistem dışına çıkartan, hâkikat sınırları içersinde olması gereken bir küreselleşmeyi yani hakiki ve kardeşsel manada birleşmeyi önlemeyi şiâr edinmiş emperyalist tuzaklara nasıl bu şekilde alet olabiliyoruz? Siyonizmin kalesi israil devletide, emperyalizmin kalesi amerika devletide sınırlarına beton duvar örmüyormu? Bunuda milli güvenlik şemsiyesi altında yapıp içeriden kendilerini küreselleşme ile soyutluyorlar fakat dışarıda ise varlıklarının mevcut olmadığı ne bir saha nede bir yer mevcut. Siyasetden eğitime, eğtimden askeriyeye, askeriyeden sağlığa, sağlıkdan felsefeye heryerde söz sahibiler. Ne yazıkki bizlerde sınırlarımıza duvar örmek ve dahada içe kapanmakla meşgulüz.

Acizâne olan fakat bir okadarda düşünmesini seven aklım ümmet olarak yaptıklarımızın çok hatalı ve gelecekde dahi başımıza gelebilecek belâları önlemede temeli olmayan çözümsüzlükler olduğunu söylüyor. Filistin, suriye, ve daha nice yerlerde bizler acı çekiyoruz ve bu gibi sorunlar için nasıl bir çözüm öneriyoruz? Milliyetçilik, içe kapanma, sınırlarımıza beton duvar örmek bize bir fayda sağlamaz, aksine yaralarımızı derinleştirir. Descartes’in dediği gibi ’I think therefore I am“ “düşünüyorum öyleyse varım’. Ilginç ve doğruluk yanı olan bir söz şahsımca çünkü insan düşündüğü müddetçe vardır lakin bu varlık fiziki mânada var olmakdan daha ötede bir var oluşdur, ilim ve bilimde kendini bulmak ve dolayısı ile hayatın can damarlarında dolaşmakdır. Bu ancak düşünmekle olur yani felsefe ilmiyle. Düşünmeyi yani felsefeyi terk ettiğimizden beri işlerimiz hiç rast gitmedi farkındamısınız? Ey bu makalami okuyan güzel insan!, ne demek istediğimi kavrayabiliyormusun? Ben diyorumki, insan düşündüğü müddetçe insandır ve doğaya hakim olabilir.

Bir çok defa yazdım bizler emperyalist bir sistemin içersinde kısır bir döngüde döndüğümüzü dahi fark edemiyoruz ve sadece başımıza gelen her bir bela sonrası şok dalgaları ile sarsıliyoruz. Bedenimize aldığımız her ahlaksız darbe sonrası, şimdi diyorum, belki şimdi uyanırız ve hakikat aleminde yerimizi alırız ama her şimdi değişimden sonra ümitlerim yerle yeksan oluyor. Her beladan sonra daha fazla sekuler, demokrat, milli ve içe kapanık oluyoruz. Halbuki karşımızdaki düşmanı onların elimize bilerek verdikleri silahlar ile alt edemeyeceğimizi çokdan öğrenmiş olmamız ve bu analizi çokdan yapmış olmamız gerekmezmiydi? Soruyorum sana benim güzel kardeşim, düşünen insan, niçin herdaim onların tuzaklarına düşüyoruz? Demokrasi onların, sekülarizm onların, kapitalizm onların, liberalizm onların ama niçin bizler hepsini onlardan daha fazla sahiplendik? Bankalarımız adeta faizde yarışıyor, eğitim sistemimiz onların eğtim sistemi ile çcuklarımızı eğitiyor, siyaseti bile onların kurduğu temeller üzere yapıyoruz. Demokrasinin sadece sayıları üstünlüğü üzerine inşa edilmiş ve esas maksâdının kapitalist sistemin ayakda kalmasını sağlamak olup hakkaniyetten uzak ucube bir sistem olduğunu dahi anlayamıyoruz. Rakamlara göre belli bir çoğunluğu alan kişi veya parti zafer ilan ediyor ve karşı tarafa kendi görüşlerini, felsefesini, siyasetini dikta edebiliyor. Ya diğer tarafın hakkı huku ne olacak? Küresel ölçekde tek sistem yerine niçin Osmanlıda olduğu gibi çok hukuklu sistem olan “millet” hukuk sistemini insanlara sunmuyoruz? Dünyada kendini kuran ilkelerine bağlı adleden bir insan niçin kuran ilkeleri ile hayatını idâme ettiremiyorda illa sekuler veya herhangi bir sistemin kanunlarına göre yaşamaya mecbur bırakılıyor? Bu bir zulüm değilmidir? Hem sekuler hemde kuran ilkeleri ile işleyen mahkemeler, eğitim kurumları pekiala olabilir. Kaldıki şahsıma göre “nasıl istiyorsanız öyle yönetilirsiniz” mesajıda böyle bir sisteme yeşil ışık yakıyor gibi.

Nasıl ve niçin kendi kendimize zulm edebiliyoruz bu bana çok anlamsız geliyor, yani bizler, siyasetçilerimiz, sokakda gezinen insanlarımız her defasında müslümanız elhamdülillah diyen bizler nasıl oluyorda hakikat dilini kullanmayı, hakikat yasalarını hayatımıza uygulamayı ve iddia ettiğimiz gibi yönetilmeyi reddediyoruz? Tek istediğimiz ve iddia ettiğimiz daha çok demokrat, sekuler ve milliyetçi olmak. Güzel, lakin demokrasi, milliyetçilik ve sekülerizm çok uzun bir müddet denendi ve küresel olarakda tecrübe edildi ve ediliyor lakin sonuçlar hiçde iç açıcı cinsden olmayıp tam aksine insanlığı büyük bir felaketin eşiğine getirmiş durumda. Demokrasi, kapitalizm ve sekülerizmin insanlık olarak bizleri getirdiği noktaya bakacak ve misâl verecek olursak, her on yılda bir yaşatılan ekonomik krizleri, askeri darbeleri, sebebsiz insan ölümlerini, toplu intiharları, toplumda artan ahlâksızlıkları, genç insanların uyuşturucu müptelası olmalarını, toplumda kısırlıkdaki artışın normal görülmesini, cinayet ve hırsızlık vâkalarında yaşanan artışı, dünyanın büyük bir kısmının açlık çekmesi ve zenginliğin sadece parmakla sayılır bir kaç kişide toplanmasını ve en önemlisi insanların inandıkları gibi hayatlarını idâme ettirememeleri bunlardan sadece bazılarıdır. O halde bizlere ne oluyorki bu sahte düzene hakikatmiş gibi yapışıyor ve onların ekmeğine tereyağı sürüyoruz!?.

Bazen düşünüyorum devlet yetkililerinin kendi akıllarını kullanmak yerine niçin devletin parasıyla danışman diye yanlarına insanlar atayıp devletten maaş ödüyorlar, yani neyi danışıyorlar, danışılanlar bu hataları hiçmi görmeyip başkanları, başbakanları, valileri, kaymakamları vesaire uyarmıyorlar! kimse bu kötü gidişhati görmüyormu? Danışmanları işi sadece amerikan mallarını boykot ediyoruz, amerikan cep telefonu yerine çin malı kullaniyoruz vesaire gibi sözler olmamalı aksine bu gibi insanlar ilimde ve bilimde ileri olan ve felsefe yapabilen insanlar olmalıki tüm ümmetin sorunlarını analiz etme kabiliyetinde, milliyetçilik ve içe kapanma yerine hakikat dili ve ışığında küreselleşmeyi ve iktidarı ele geçirmeyi tavsiye edip yol gösterebilsinler.

Bir çok defa, uyardık hainler gelecekler dedik geldiler, duryamacaklar dedik durmadılar ve tekrar söylüyoruz hainler alçaklar daha fazla gelecekler hemde kıyâm gününe kadar durmadan! lakin bizler ümmet olarak olanları doğru analiz etmedikçe her vakit kurban olmaya devam edeceğiz hemde küresel ölçekde ve şahsımca ümmet olarak kurban olmayı ve kurban olmaya müsait olmayı terk edip hakikat ile hal olmaya başladıkdan ve tüm emperyalist değerleri terk edip çiğnedikden sonra kurban bayramını kutlamak daha manâlı olacakdır ve zaten her sene kâbeyi ziyaret yerine tam mânasıyla bir kere hac etsek ne emperyalizm, ne demokrasi, ne siyonism ne liberalism ne şu ne bu kalır ve hakikâtin sabahın ilk ışıkları gibi üzerimize doğduğunu görürüz ve tüm insanlığa rehberlik yaparız…

Hepinizin Kurbanını tebrik ederim.

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.