DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34110730.4499%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

166 okunma

Hakka Tabi olanla Batıla uyan bir Olur mu ?

ABONE OL
18/07/2012 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yönetim ve liderlik, birlikte hareket edebilme, uyum ve uzlaşma kabiliyeti olan kimselerin elinde olursa, değer ve yüksek bir anlam ifade eder. Yoksa liderlik ve yönetim adalet ve hakkaniyet çizgisinin dışına çıkarsa o yöneticilere lider denmez… Zalim veya diktatör denir. Bugün Suriye halkının başına bela olan da, eşitlik, hak, hukuk, adalet ve refah isteyen toplumuna karşı, kendi hırs, heva ve arzularını ilah ve maksat edinen ve kendisini bir saat daha fazla orada tutacak her türlü mezalimi ifa etmeyi kendisine ve yandaşlarına mubah sayan bu insanlık fakiri zihniyettir. Vicdan, akıl ve izan sahibi hiç kimse, bu mezalim ve insanlık suçu karşısında sessiz kalamaz ve kalmamalıdır. Seçim ve demokratik teamüllerle, toplumlarının başına gelmiş olan her bir lider, temsilcisi olduğu halkın vicdanın sureti, aklının görüntüsü ve izanın ibresi derecesindedir. Bu sebeple Suriye’deki mezalime sessiz kalan, hatta liderliğini yaptıkları devletlerinin, siyasi ve ekonomik çıkarlarını koruma adına, Birleşmiş Milletlerin altına imzasını attığı ne kadar insanlık değeri varsa, hepsini ayaklar altına alan, mevcut insanlık medeniyetinin üzerinde uzlaştığı başta “İnsan Hakları Beyannamesi” olmak üzere, her bir belgeyi geçersiz sayanlar, tarih önünde temsil ettikleri milletlerini de, bu eli kanlı diktatörün mezalimine ortak ettiklerinin umarız farkındadırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin, olaylar başlamadan önce hatırı sayılır ekonomik ve stratejik ilişkileri bulunduğu Suriye ile olayların başlamasından ve nihayetinde zulüm ve soykırıma dönüşmesinden sonra, Türk halkının vicdanına ve hissiyatına tercüman olan bir dış politika izleyerek, eli kanlı diktatör ve yandaşları ile her türlü ilişkisini kesmesi, bu zalimden hesap sorulması için dünya siyasetinde ön alması, kamuoyu oluşturması, Türk halkı için hakkaniyet ölçüsünü dikkate alan onurlu ve dik bir dış politikadır. Nereden bakılırsa bakılsın, kadınların, çocukların, genç erkeklerin, yaşlıların, insanlık şiarına uygun isteklerinden dolayı katledilmeleri, dahası soykırıma tabi tutulmaları, binlerce yıldır sakin oldukları memleket topraklarından sürülmeleri ve tecavüze maruz kalmalarını haklı gösterebilecek tek bir kanıt geçerli kabul edilemez ve edilmeyecektir.

 

ZALİMLER UZLAŞMAK MÜMKÜN MÜ?

 

Zalimler ile uzlaşmak, adil ülkelerin ve adaleti kendilerine maksat edinmiş milletlerin özelliklerinden değildir. Hele ki zalimler ile işbirliği içinde olmak, insanlık fıtratının gereği olarak, tüm milletlerin nefretini icap ettiren bir durumdur. Bu gerçeğe dayalı olarak Rusya ve Çin gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan iki ülkenin, İnsanlığın gözü önündeki kan döken, tecavüz eden, toplu katliamları kılı kıpırdamayan bir vicdansızlıkla ifa eden eli kanlı diktatöre sessiz kalarak destek olmaları, “biz karışmayız” sözü ile mazeret beyan etmeleri, bu iki devleti ne temsilcisi oldukları kendi halklarının nede güvenlik konseyi üyesi bulundukları Birleşmiş milletlerin gözünde haklı göstermeyecektir. Kaldı ki Rusya, S.S.C.B döneminde uyguladığı kıyım ve sürgün politikalarından ve Çin’de son olarak 1989 Tiananmen Meydanı olaylarından dolayı insanlık vicdanında sabıkalıdırlar. Bu gerçeğe binaen iki ülkenin Suriye politikası, insanlığın buğuz ve nefretlerini üzerine çekecektir. Burada sadece eline değil, her bir uzvuna kan bulaşmış, dahası kan deryasına dalmış bu zalimin arkasında olmak 21. yüzyılda bu iki ülkenin vatandaşlarının utancına sebep olacaktır. Rusya ve Çin’in Suriye diktatörünün yaptıklarına sessiz kalarak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini “veto” tehdidi ile işlevsiz hale getirerek vermiş olduğu destek, Birleşmiş Milletler’in “Bir Leşmiş Milletler” olarak tanımlanmasına sebep olacaktır ve bu mezelimin üzerinden yükselen leş kokusu B.M yi sorgulanır hale getirecektir. Bu sorguda öngörülmesi basit olan ilk tehlike insanlığın üzerinde anlaştığı konuların yeniden tartışmaya açılabileceği olmasıdır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti haklı olarak B.M.G.K’nin bugünkü yapısını şimdiden sorgulamaya başlamıştır. Aynı şey İsrail’in Filistin halkına yaptıkları içinde geçerlidir. Aynı konseyin farklı üyelerinin aynı tepkileri, İsrail’i Filistin halkına yaptığı mezalimde serbest bırakmıştır. Dünyanın ve milletlerin ellerinde İsrail’i sılaya çekecek, yaptığı zulme dur diyecek hiçbir baskı unsuru bırakmamıştır. Devletler kendi menfaatlerini zulmü ve bu zulümleri işleyenlere arka çıkarak korumamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek İsrail, gerek Suriye ve daha önce Tunus, Mısır ve Libya gibi ülkeler ile ilgili olarak izlemiş olduğu dış politikası, tüm dünyaya örnek teşkil etmelidir. Türkiye cumhuriyetinin hakkaniyet ölçüsünü her türlü menfaatin üzerinde tutan, kan, gözyaşı, ayrılık ve katliamlarla, kaybedilen, kaybolan hayatların üzerinden menfaatlerini gerçekleştirmeyi kendisine ve halkına zül sayan dış politikası, bizzat Türk halkı ve devletin sivil otoriteleri tarafından desteklendiği güçlü bir şekilde belli edilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en büyük ortak özelliği hiç kuşku yok ki mazlumun yanında olmalarıdır. Bu özelliğinden dolayıdır ki hakka tapan bu halkın istiklal ve hürriyeti hakkı olmuştur.

 

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP