Ankara Ticaret Odasında Yönetim Kurulu Başkanvekili, İstanbul Formula A.Ş Başkan Vekili, Şehir ve Çevre Derneği ve Ankara katılımcı Yönetim Derneği Kurucu Genel Başkanlığı, Türkiye Kent Konseyleri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Kent Konsey Yürütme Kurulu Başkanlığı gibi iş dünyası başta olmak üzere birçok Sivil Toplum Örgütünde önemli görevler üstlenen, Ankara’ya değer katan, özverili çalışmaları, karakteri, insan ve doğa sevgisiyle tanın Halil İbrahim Yılmaz ‘la iş dünyası ve STK’lara ilişkin keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
1975 yılında doğduğum Rize şehrinde ilk, orta ve lise eğitimimi tamamladım.
Lisans eğitimimi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nde aldım ve ardından 2001 yılında Konya Selçuk Üniversitesi İnsan Kaynakları Yüksek Lisans Programına devam ettim.
Öğrencilik yıllarımdan itibaren birçok sivil toplum örgütünde ve aynı zamanda çeşitli yayın organlarında yöneticilik yapmakla birlikte gençlik yapılanmalarında başkanlık görevlerini icra ettim. 1998-2000 yılları arasında Üniversiteli Öğrenciler Birliği Başkanlığını yürüttüğüm sırada gençlerin siyasi ve toplumsal alana katılımlarını arttırmak amacıyla farklı görüş ve düşüncelerin birleştiği Genç Türkiye Atılım Projesini 2001 yılında koordine ettim ve 2001-2003 yıllarında Alperen Ocakları Genel Başkanlığını üstlendim.
İş hayatına aile şirketinde yiyecek ve içecek sektörüyle başladıktan sonra peyzaj ve çiçekçilik sektöründe devam ediyorum. İş hayatıyla beraber STK çalışmalarımı da ara vermeden sürdürdüm. 2009-2013 yıllarında TOBB Genç Girişimciler Ankara İl İcra Kurulu üyeliği, İnternet Medya ve Bilişim Federasyonu’nda danışma kurulu üyeliği ile Türk Sanayici ve İş adamları Vakfı (TUSİAV) Onur kurulu üyeliği görevlerinde bulundum. Şehir ve Çevre Derneği ve Ankara katılımcı Yönetim Derneği Kurucu Genel Başkanlığına devam etmekle beraber İstanbul Formula A.Ş Başkan Vekilliğini sürdürmekteyim.
1923 yılında Cumhuriyetle beraber kurulan ve 160.000’den fazla üyesi bulunan, Türkiye ekonomisinin ticaret, bilgi ve iş ahlakı etkileşimiyle kalkınma ve dönüşümün sağlanmasında köprü oluşturan, Türkiye’nin en büyük ikinci odası olan Ankara Ticaret Odasında 3 dönem meclis üyeliğine seçildim ve 2018 yılı seçimleri sonucunda göreve geldiğim yönetim Kurulu Başkanvekilliği görevine devam etmekteyim.
Başkent Ankara’da ilk olarak 29 Haziran 2019 yılında 234 delegenin katılımıyla gerçekleşen genel kurulda Yürütme Kurulu Başkanlığına seçildikten sonra aynı yıl içerisinde; Cumhuriyetin 100. Yılında “Katılımın 100’ü Cumhuriyetin Kalbinde” mottosuyla 18 Martta dönem başkanlığı görevini devraldığımız kent konseylerinin çatı örgütü olan Türkiye Kent Konseyleri Birliği’nin (TKKB) Yönetim Kurulunda seçildim. 2021 yılında rekor katılımla gerçekleşen Ankara Kent Konseyi Genel Kurulu sonrası tekrar Yürütme Kurulu Başkanlığına seçilerek devam etmekteyim.
Çoğunlukla insanlar Kent Konseylerinin işlevlerini bilmiyorlar. Kent Konseyi nedir? Hangi alanlarda çalışır? Ne gibi faaliyetlerde rol oynar?
İlk olarak 1992 yılında “Yerel Gündem 21” çerçevesinde Rio’da dile getirilen ülkemizde de 2005 yılında Belediye Kanunun 76. Maddesiyle hukuki hale gelmiş yerel yönetimler düzeyinde faaliyet gösteren kurumlardır. Belediye Başkanın Göreve geldikten sonra kentte açık çağrıya çıkması sonucunda çağrıya karşılık vererek kentteki yerel idare temsilcilerinden hak temelli vakıflara, derneklerden üniversitelere kadar kentte bulunan sivil toplum örgütlerinin tamamının katılımıyla oluşturulan genel kurul sonucunda organlarını oluşturan bir yapıdır.
Ancak Kent Konseylerinin özüne baktığınız zaman kanunla, yönetmelikle değil, insan ile alakalı bir alandır. Bütçesiz yapılar olduğu için herkesi heyecanlandıran yapılarda değildir. Kent ve kentli haklarına karşı ilgisi olan, kente karşı aidiyetini sorumluluklarının farkında olan gönüllü bireylerin toplandığı hiyerarşinin olmadığı alanlardır.
Kent konseyleri, şehre karşı sorumluluklarının farkında olan gönüllü bileşenleriyle; sürdürülebilir kalkınma, hemşehrilik hukuku, kentli hakları ve yönetişim kavramları etrafında kurumsallaşmıştır. Basitçe kentlerin ortak akılla yönetilebilmesi adına o kentin bileşenlerinden ve paydaşlarından oluşan katılımcı bir danışma kurumudur.
Ankara Kent Konseyi çalışmalarının asıl mutfağı Çalışma Grupları ve Meclisleridir. Ankara Kent Konseyi olarak gönüllü bileşenlerimizin oluşturduğu 30 çalışma grubu ve 5 meclisimiz mevcut.
1500’ü aşkın genel kurul üyelerimizin dışında 2000’den fazla gönüllümüz meclislerimizde ve çalışma gruplarımızda kendi uzmanlık alanlarında kente dair sorunların çözüm önerilerini çalışıyorlar. Peki, bu çalışmaların neticesi ne oluyor derseniz bu çalışmalarını tamamlandıktan Tavsiye Kararı haline getiriliyor genel kurulumuzda onaylandıktan sonra Belediye Meclisi gündemine girerek orada görüşülüyor. Yani sivil iradenin görüş ve önerileri siyasi gündemde konuşuluyor hale geliyor.
Şehirlerde siyasetin dar gündemi içerisinde konuşulamayan ancak öncelikli dertlerimiz arasında olan konuları konuşma yeridir Kent konseyleri.
Kurduğumuz Çalışma grupları ile alanında uzman geniş katılımcı kitlesiyle yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkan kentin sorunlarına dair çözüm önerilerinin olduğu “Tavsiye Kararları” yerel yönetimlere dair en büyük gücümüzü ve etkimizi oluşturuyor.
Biz Kent konseyi olarak çalışmalara başladığımız zaman tüm kesimlerle beraber kentteki toplumsal dönüşümle kentlilik bilincini tekrar sağlamayı amaçlamıştık. Bunun içinde kentin unutulan tarihi ve kültürel değerlerini yeniden gün yüzüne çıkarmayı hedefledik. Memur kenti, gri kent gibi sıfatları üzerine yapıştırılan bu şehir aslında Büyük İskender’in Gordion’da düğüm çözdüğü, Sezar’ın Valilik yaptığı, Ertuğrul Gazi’nin yurt seçtiği, Yıldırım Beyazıt’la Timur’un kozlarını paylaştığı, Ahilerin devlet kurduğu ve Mustafa Kemal’in 7 düveli dize getirip son Türk Devleti’nin başkenti ilan ettiği üç bin yıllık muazzam tarihe sahip bir şehir.
Hiçbir tarihi olmasa bile 100 yıl önce milli mücadelenin karargâhı olarak bir milletin demokrasi çığlığının atıldığı yer olması sebebiyle bu kenti bu değeriyle markalamak gerekir.
Bizde bu yüzden “100. Yıllar” başlığı oluşturduk ve Atatürk’ün Ankara’ya gelişini Dikmen Sırtlarından Hacı Bayram’a kadar yüzlerce seğmenle “ İyi ki geldin” diyerek,
İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 100.yılını Taceddin Dergâhında, Ankara’nın Başkent Oluşunu yüzlerce bileşenimizin katılımı ile “Ata’nın manevi Huzurunda”
Ayrıca bu süre içerisinde pandemiye rağmen Anadolu’nun onur ve haysiyet mücadelesi devam ederken mazlum milletlerin umudu olan demokrasi çığlımızı tüm dünyaya duyuran milli mücadeleyi örgütleyen TBMM’nin 100. Yılını büyük bir coşkuyla kutladık.
Sakarya Meydan Harbi Zaferi 100.yılını Diriliş Yolu Yürüyüşü- Polatlı- Sakarya Köyü’nde aziz şehitlerimizin yanı başında Itri’nin Salat- Ummiye’si ile salavatlar getirerek 100.yılını büyük bir heyecanla ve yüksek bir katılımla idrak ettik.
Şimdi ise Cumhuriyetin 100.yılını katılımcı bir süreçle kutlamak için büyük bir gayret göstermek için yeniden hücrelerimizi örgütleyerek gelecek yüzyıllara Cumhuriyeti taşımak için çalışmalara başladık.
30 Çalışma grubu ve 5 Meclisimiz ile birlikte;
Spordan Kültür-Sanata, Çalıştaylardan Akademik Toplantılara, Farkındalık Çalışmalarından Sektör Toplantılarına 4 yıllık süre zarfında dile kolay 910 etkinlik gerçekleştirdik.
Bütçesi ve tüzel kişiliği olmayan bir yapıdan bahsediyorum. Ruhunu, enerjisini, kendisinden alan bu yapı ile 4 yılda 910 etkinliğe imza attık. Katılım kültürünü, dayanışmayı dağa taşa duyurduk.
Etkinliklerimizin basın yansımaları neticesinde 7 Milyon 360 bin haber içeriği etkileşimi aldık. Sosyal medyada içerik oluşturma, paylaşımlar ve farkındalıklardan bahsetmiyorum bile…
26 Çalışma Grubu ve 5 Meclisimiz 2025’ün üzerinde toplantı gerçekleştirdiler. Ankara Kent Konseyi kentin her meselesini, bütün disiplinlerin aynı masa etrafında buluştuğu toplantılarda 7000 saat konuşarak çözüm aradı, tavsiye kararları hazırladı ve “Cumhuriyetin 100. Yılında, 100 Tavsiye Kararı” Genel kurulumuzdan geçerek Büyükşehir Belediyesi Meclisine sunulmak üzere hazırlandı.
Tabii tüm bu emek ve gönüllü çalışmalar uluslararası kuruluşlarında dikkatini çekti ve Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Teşkilatı Dünya Konseyi 2021 yılında, Uluslararası Katılımcı Demokrasi Gözlemevi (IOPD) tarafından 15’incisi verilen “Yurttaş Katılımında En İyi Uygulama” ödülünü kazandı ve Ankara Kent Konseyinin uyguladığı katılımcı yönetim yaklaşımlarından dolayı Uluslararası Kolaylaştırıcılar Birliği’nin “Kolaylaştırıcılık Etki Ödülü ”ne altın madalyayla layık görüldü.
Bu kent için “ Bir iç kaledir Ankara, bütün ümitlerin toplandığı son sığınaktır “ der Ahmet Hamdi Tanpınar. Ankara bir coğrafi sınır değildir. 81 vilayetten biri de değildir. Ankara sadece bu topraklarda yaşayanları heyecanlandıracak bir kentte değildir. Ankara bu topraklarda özgürce nefes alan onuruna düşkün, gururlu, bağımsızlık arzusuyla yanıp tutuşan namuslu herkesi heyecanlandırması gereken bir yerdir. Çünkü coğrafi sınırdan ibaret bir vilayet değildir. 85 milyonun ikametgâhıdır, mazlum milletlerin başkentidir, 238 yıllık geri çekilmeyi durduran dünya savaş tarihine geçen “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” sözüyle bağımsızlık çığlımızı tüm dünyaya duyurduğumuz yerdir Ankara.
Milli mücadelenin karargâhı olan bu şehir üretimin, sanayinin, istihdamın olduğu gibi; toplumsal dönüşüm için, çevre bilinci için doğa içerisinde bir karargâh olmak zorunda. Bu kentin karargâh olmaya mahkûmiyeti var!
Nasıl demokrasi çığlımız buradan atıldıysa her iyi uygulamada buradan başlamak zorunda. Sudan iklime, iklimden üretime; oradan istihdama kadar, toplumsal barışa, kardeşliğe kadar, hukukun üstünlüğüne kadar, çevreye karşı duyarlı olmaya kadar, kente karşı işlenen suçlara karşı toplumun geliştirilmesiyle ilgili ortaya konulacak iradeye kadar, depreme karşı alınacak tedbirlerle dirençli kentlerden dirençli bireylere kadar her çığlık Ankara’dan atılmak zorunda!
Bu kentte 13 organize sanayi bölgesi var. 1 milyon 800 bin iş gücü var bu kentte 380 bin kişi sanayide çalışıyor burası bir sanayii kenti Avrupa’nın çoğu yerinde böyle bir iş gücünden bahsedemezsiniz, 13 sanayi bölgesi olmayan ülkeler var. Bu kent, üretimin kentidir aynı zamanda üretimin olduğu yerde gelişme olur, ürettiğiniz yerde huzurlu olursunuz, bağımsızlığınızı hissedersiniz.
Bunun yanında Ankara, sanatın ve kültürün de başkenti olmak zorunda 38 bin doktoralı insanın yaşadığı bir şehir.
Zaten mevcut tarihi değerleriyle, 71 müzesiyle tiyatro ve operasıyla bunun altyapısına sahip. Kültür ve Sanatın, tarihin muhafızı olduğunuz zaman doğal olarak turizmin de konusu haline geliyorsunuz.
Turizmden kültür sanata, üretimden istihdama, gençlik politikalarından kent mimarisine, kültürel miras alanlarından tarihi dokulara kadar kentimizi geliştirmeyi, büyütmeyi, 100.yılda ayağa kaldırmayı hedefliyoruz.
Şereflikoçhisar’da yer alan Tuz Gölü’nü, Kızılcahamam’ı yeşil örtüsüyle süsleyen Soğuksu Milli Parkı’nı, UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer alan kentimizin tarihini 5000 yıl önceye götüren Polatlı’daki GORDİON Antik Kentini, asırlarca sırt sırta veren iki medeniyetin dayanışma kardeşlik sembolü olan Hacı Bayram-ı Veli ile Agustus Tapınağını kentin ekonomik gücüne lokomotif yapmadığınız sürece Ankara’yı ayağa kaldırmamız mümkün değildir.
Ticaret Odası’nda “Anadolu’nun dünyaya açılan kapısı” olarak tanımladığımız Ankara’nın, 1 saatlik tren yolculuğuyla 10 milyon yerli turiste, 1,5 saatlik uçuşla 1,5 milyarlık yabancı turiste ulaşabilen konumdaki başkentimizi turizmin de öncüsü olacağı bir noktaya taşımak istiyoruz.
Polatlı ilçemizde bulunan Gordion Antik Kenti bildiğiniz üzere UNESCO Dünya Mirası Listesine girmek için gün sayıyor. Gordion’un düğümünün çözüldüğü yer sadece tarihi bir alan değil hikâyesiyle kuvvetli bir yer. İskender’in kılıç zoruyla kesip attığı düğümü, akılla çözmeyi tartışacağımız yeni bir yüzyılın mesajını dünyaya vereceğiz. 10 Temmuz’da Ankara Ticaret Odası’nda kamu ve sivil tarafın temsilcileri ile bir araya gelerek düzenlediğimiz zirvede ilk adımı attık umuyorum eylül ayında nihai kararla beraber UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alacağız.
Tüm bu hayallerimiz ve hayallerimiz için verdiğimiz çaba gayret neticesinde Başkent Ankara; üretimden iklim ve çevre duyarlılığına, Kültür ve sanattan turizme dünyanın ilgisinin tamamen toplanacağı ve örnek uygulamalarıyla işaret edileceği bir kente sahip olacağımızı ve bunu şehrin bütün aktörleriyle ortak akılla başaracağımızı umuyorum.
Tabii ki, Kent Konseylerinin “Türkiye Kent Konseyleri Platformu” ve “Türkiye Kent Konseyleri Birliği” olmak üzere iki tane çatı örgütü var. Biz bu iki oluşumla da yakın ilişkiler içerisindeyiz deneyim paylaşımlarımızı yapıyoruz.
Cumhuriyetin 100. Yılında 125 kent konseyinden oluşan Türkiye Kent Konseyleri Birliği Başkanlığı’nı oy birliği ile Ankara Kent Konseyi’ne tevdi edildi. Türkiye’deki bu katılımcı kültür Ankara’dan dünyaya haykırmak istedi. Bu yıl bu büyük sorumlulukla çalışmaya devam edeceğiz.
İfade etmeliyim ki bu dönem başkanlığını ne şahsım ne de Ankara Kent Konseyi Yürütme Kurulu olarak üstlendik. Dönem başkanlığını 1800 bileşenli Türkiye’nin en büyük kent konseyi olarak Cumhuriyetin 100. Yılında “Katılımın Yüzü Cumhuriyetin Kalbinde” mottosuyla Başkent Ankara’da olması gerektiğine inandığımız için devraldık. Ankara’da gösterdiğimiz şeffaf katılımcılığı, Türkiye ölçeğinde de gösterme mecburiyetimiz olduğundan tüm bileşenlerimizle beraber çalışacağız.
130 üye kent konseyinin bulunduğu Türkiye Kent Konseyleri Birliği’nin dönem başkanlığını devralmamızın ardından ilk etkinliğimizi sizlerin büyük katkıları ile düzenlediğimiz “ Türkiye’de Deprem Gerçeği ve Farkındalık “ toplantısında 81 konuşmacının katılımları ile depremin unutulmaması gerektiğinin altını çizdik ve yayınladığımız 26 maddelik yol haritası ile çözüm önerilerimizi ifade ettik.
Kentin önemli konularına dikkat çekmek için gençlerle yürüttüğünüz çalışmalar var mı?
Biz neredeyse tüm etkinliklerimizde gençlerimizle beraber çalışıyor ve onların bitmeyen enerjilerinden ve durumları ele alış yöntemlerinden sürekli faydalanıyoruz. Ankara Kent konseyinin içerisindeki 5 meclisinden birisi de zaten Gençlik Meclisimiz. Gençlik; tüm yeniliklerin yalnızca enerji kaynağı değil aynı zamanda anasıdır.
Ankara’da Üniversitelerin tamamındaki öğrenci toplulukları ve siyasi partilerin gençlik kollarıyla iş birliği içerisinde çalışabiliyorlar. Gençlerin, kentli haklarından, şehre karşı sorumluluklarına, çevre bilincine kadar farkındalıkları çok yüksek seviyede ve bunları bizlerin aksine dar siyasi kalıp içerisinde kalmadan konuşabiliyorlar en büyük artıları da buradan geliyor zaten.
Ankara için biliyorsunuz memur şehir tanımlaması yapılıyor Ankara aynı zamanda bir öğrenci kentidir. 21 Üniversite de 350bine yakın üniversite öğrencisi öğrenim görüyor bu şehirde. Bizde bu doğrultuda “Üniversite Başkent Ankara’da okunur!” mottosuyla şehir dışından gelip üniversite öğretim hayatına başkentte devam edecek öğrencileri Ankara’ya ayak bastıkları ilk noktadan hepimizin farklı anıları olduğu AŞTİ’de Gençlik Meclisimizin üyeleri tarafından karşılanıyor ve isteyenlere mentorluk yaparak tercih ettikleri üniversite ve Başkent hakkında bilgilendirmeler yapıyorlar. Dışardan baktığımızda farklı ideolojilerde olduklarını gözlemleseniz de çok güçlü bağlar ile birbirlerine kardeş olduklarını farkına varabiliyoruz.
6 Şubatta o büyük deprem felaketini yaşadığımızda sabah Konseye ilk gelen gençlerdi her konuda olduğu gibi o anda da en hızlı reaksiyonu onlar aldı ve hemen aksiyona geçtiler. Kimisi deprem bölgesine gönderilmek üzere gelen yardımları açarak tek tek eledi ve kategorize ederek istifledikten sonra kamyonlara yükledi, kimisi de eline bilgisayarı alıp boş bulduğu ilk yere oturarak o an sosyal medyada ki bilgi kirliliği yangınına su dökerek sahadaki kurumları en doğru bilgiyi ulaştırmak için gece gündüz çalıştılar. Kimisi bölgeden gelen misafirlerimiz için kıyafet ve konaklayacak yerlerini hazırlarken kimisi deprem bölgesinden gelen travma halindeki yeme içme bozukluğu, konuşma bozukluğu olan çocuklara psiko-destek sağladı.
3 hafta boyunca 3bin gencimiz Ankara Kent Konseyi binasında şehrin en büyük yardım organizasyonuna saat mefhumu gözetmeden destek verdi.
O taşınan kolilerinin altında hepsinin kardeşliğine, önyargısız bir şekilde sadece bir fayda sağlama gayretlerini tüm şehir gördü.
Ankara Kent Konseyi olarak üzerinde en çok mesai harcadığımız konu iklim ve çevre diyebiliriz. “Çevre ve İklim Meclisi” ile beraber “Kent ve Çevre Hukuku” çalışma grubumuzda ki bileşenlerimiz ile Çevre ve iklim krizi farkındalığı ile alakalı pek çok etkinlik düzenledik. “Suya Saygı Buluşmaları” ,“İklim Krizi Kaynaklı Afetler ve Orman Yangınları”, “ATA Tohumu” gibi etkinlikleri yabancı misyon temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleştirdik. Ardından 3 Kasım 2021 de Glasgow’da düzenlenen COP26 zirvesine Ankara’yı temsilen konuşmacı olarak katılım sağlamıştım. Daha sonrasında yaşanan süreçte Paris İklim Anlaşması ile beraber girdiğimiz süreçte Ankara olarak bu konuda da öncü olmak zorundayız dedik ve 30-31 Mart 2022 tarihinde Ankara’da dünyanın ilk “Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi/Fuarı” düzenledik. 2 gün içerisinde 150binden fazla katılımcının ziyaret ettiği 133 oturumda 322 konuşmacıyla 101 farklı etkinlik gerçekleştirmeyi başardık. Kamu iradesi ile sivil tarafın bir araya geldiği ve asıl Paris Anlaşması ile yükümlü hale gelen sanayici iş insanlarımızın buluştu ve “Yeşil Dönüşüme” yönelik hızlı ve somut adımları karşılıklı atma imkânını sağladık.
Eko İklim Zirvesi Uluslararası düzeyde de ilgi gördü. Devlet Başkanlarından Bakanlarımıza, Oda Başkanlarından Rektörlere, Finans kurumlarından Basın mensuplarımıza, üniversite öğrencilerinden anaokullarına kadar herkes aynı yapı içerisinde kendi ile alakalı branşta iklim ve çevre ile ilgili kendi disipliniyle buluştu. Yanlış hatırlamıyorsam sizler de ilk gün “Medya Gözüyle İklim Krizi” oturumunda konuşmacı olarak yer almıştınız atmosferi gözlemleme imkânınız olmuştur muhakkak. Bize o iki gün içerisindeki farkındalık duygusuyla 17.576 kişi başvurarak “İklim Elçisi” oldu ve nasıl bir katkı sağlarım diye gönüllü oldular. Biz bundan 500 yıl önce iklimi ve çevreyi korumayı kanunnamelerine koymuş bir toplumuz bu bilincimizin olması zaten gayet normal ancak Sanayi devrimini kaçıran bir toplum olarak da yeşil dönüşümün, yeşil girişimlerin de öncüsü olduğumuzu tüm dünyaya gösterme mecburiyetindeyiz.
Uluslararası düzenlediğimiz bu etkinlikten sonra Ankara Kent Konseyi ve Türkiye Kent Konseyi olarak İklim Krizi ve Çevre konularıyla çalışmaya devam ettik, en son haziran ayında Tel Aviv’de “Suya Dayanıklılık ve Acil Durum Hazırlıkları Dünya Bankası Oturumu” ile yine uluslararası düzeyde Ankara’yı temsil ettik.
Başarıyı nasıl tanımlarsınız? Elinizden geleni yapmanıza rağmen sonuç alamadığınızda bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? Bu durumda kendinizi başarılı mı yoksa başarısız olarak mı görürsünüz?
Başarının özü benim için eyleme geçebilme iradesini ortaya koyabilmektir. Başarının anahtarı olarak o ilk adımı atmak gerekli, çünkü İyi fikirler ve planlar sadece başlangıçtır; gerçek başarı, bu fikirleri eyleme dökme ve planları uygulamak için geçtiğimiz aksiyonun neticesidir. İnandığınız bir fikir için aksiyon aldığınız zaman, başarıya ulaşma istediğiniz daha da güçlenir, motivasyonunuz ve kendinize güveniniz artar.
Ankara Kalesinin eteklerinde Çıkrıkçılar Yokuşu’nda başlayıp dev bir holdinge kadar uzanan başarı öyküsünün sahibi olan Vehbi beyin bir sözü vardır; “İnsanlar başarılı olmak için doğmaz, başarılı olmak için çalışırlar.” diye, işte bu çalışma disipliniyle harekete geçtiniz zaman hayatın her alanında, günlük işlerinizde dahi başarılı olmanız kaçınılmaz olacaktır ve dopdolu bir ömür ve hayata sahip olacaksınız.
Hayat kısa ancak harekete geçmemek için ise çok uzun. Faydalı işler yaparsan, geçmişe takılıp dar alanlardan çıkamayıp zincirlerini kıramazsan, kısaca yaşamaktan korkarsan kısaltırsın. Ne kadar iyi değerlendirir ve başarı için de ne kadar çaba ve gayret gösterirsen de o kadar uzatmış olursun.
Bu mantık çerçevesinde hayata karşı yaklaştığınızda ise sorunuzun ikinci kısmında ki durumlarda artık sizin için problem teşkil etmemeye başlar. Başarısızlığı bir olumsuzluk olarak değil bir öğrenme süreci olarak değerlendirmeye başlarsınız çünkü her zaman bir çözüm yolu vardır. Bu bilince sahip olduğunuz zaman bir yol tıkalıysa diğerinden gidersiniz, oda yoksa üçüncü yolu siz yaratırsınız, ayakları yere basan çözümcül yaklaşımları oluşturabilir, hızlı intibak yeteneklerine sahip olursunuz. Bu yüzden eyleme geçtikten sonra başarısızlık kavramını da yok etmiş olursunuz.
Dünyada özellikle milenyumdan itibaren maddeciliğe doğru artan bir yönelim söz konusu, mutluluğu sahip olduğumuz maddeler ile orantılıyoruz artık. Bu yeni hayat düzenimiz de eşyadan yana zengin ama manadan yana fakir, bireyselciliği ön planda insanlara dönüştürüyor bizleri.
Herkes hayatını bir koşuşturma içerisinde yaşıyor ve nereye ulaşacağını unuttuğu bir koşuya başlıyor maalesef, bu durumun içerisinde kayboldukça yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça da bencil bireyler haline geliyoruz.
Mutluluk ve bireysellik bence yan yana gelmeyecek iki kavramdır. Çünkü Mutlu olmak bir hak ise aynı zamanda da bir sorumluluktur. Tabii ki mutlu olmak için çalışacağız ancak toplumumuzu da çevremizi de mutlu etmek için bir gayemiz olmazsa gerçek mutluluğa ulaşamayız.
Her insan mutlu olmak ister ama ona nasıl ulaşacağını bilmez. Mutluluğa kavuşmayı dileyen ama yalnızca anlık zevklere, zenginliklere, şöhrete, güce ve kahramanlığa susayanlar belki amaçlarına ulaşabilirler ancak vardıkları noktada yalnızlıklarına mahkum olmaktan kaçabileceklerini düşünmüyorum.
Bu yüzden bence mutluluk; var olma amacını geliştirerek içsel huzurumuz ve çevremizde ki sevdiğimiz insanlarla aramızda ki ilişkinin kalitesiyle alakalı bir olgudur.
Bu sorunuzun cevabı olarak, o an bulunduğum mekân ve insan ilişkileri ile değişiklik gösterse de cevap olarak en sık ve düzenli başvurduğum rutin yöntem benim için yürüyüş yapmak oluyor.
Düzenli olarak güne başlamadan önce ve gün sonunda yürüyüş yapmaya mümkün olduğunca özen gösteriyorum. Zaman buldukça da Ankara’nın paha biçilmez değerlerinden ve bu kentin en büyük gönüllülük ve adanmışlık hikâyesine sahip olan öğrencilerle beraber binbir emek sonucu bozkırın ortasında oluşturulan ODTÜ ormanlarında yürümeye gayret ediyorum.
Oradaki temiz hava, dinginlik, tek başınalık hali insanın kendi sınırlarını görebilmesi, ihtiyaçlarının özünü anlaması için gerekli her şeye sahip.
Gençlerin kendini inşa etme süreçleri açısından zamanımızın şartlarının bence olumlu ve olumsuz yönleri mevcut.
Gençlerin kendi kabiliyetlerini keşfedip kendilerine ona göre yön vermeleri gerekiyor. Bunun için artık günümüzde bilgiye, imkâna kolay erişim olsa da bu kolaylığın içerisinde ki alternatifler arasında kalarak doğruya ulaşmaları daha çok zaman alabiliyor.
Gençler yeteneklerini keşfederken, başkalarının telkinleriyle, kimin ne yaptığına, ya da başarılı olan kişilere bakarak yapmamalılar çünkü günümüzde sosyal medya vasıtasıyla, arkasındaki doluluğunu tam olarak bilmedikleri, yaşadıkları süreçlerin her noktasını şeffaf bir şekilde anlatmayan çok fazla rol modelleri karşılarına çıkabiliyor.
Kendilerini her gün farklı bir yöne çağıran insan gürültüsü ve çığlığında kaybolmamaları çok önemli. Bu tüketim çağında motivasyonlarını, hedeflerini, inşa ettikleri yolu; reklamlara, anın modası üzerinden değerlendirecekleri maddi değerlere göre değil, içlerindeki yaratıcı ilhamın vereceği telkinlerle göre şekillendirmeliler.
Belki bu sadece bizim neslin bakış açısının bir kaygısı olabilir ancak yine de anlık modalar tüketilirken, hayatlarını tüketmemeleri gerek. Bilincinde oldukları yetenekleri harekete geçirmek için hiçbir şeyden çekinmemelerini öneririm. Başkalarının değil sadece yeteneklerinin emrettiklerini yapsınlar.
Sümerlilerin tabletlerine işlettikleri, 2500 yıl önce Sokrates’in, Platon’un söylediği “Gençlik nereye gidiyor” “Gençlik çok bozuldu” gibi sözler insanlık tarihinin her yerinde adeta kalıtsal bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bu cümlenin ünlü filozoflar yahut kendi halinde insanlar tarafından dillendirilmesinin bir önemi yok. Çünkü bu dilimize pelesenk olan bu söylemler, bizlerin boğuştuğu sorunların nedenini ortaya koymaktan çok, onları gençlerin omuzlarına yükleme kolaycılığından başka bir anlam ifade etmiyor.
Bu kısır döngü içerisine girmemizin en önemli nedeniyse yetişkin neslin sahip olduğu yaşanmışlıkları ve tecrübeleriyle alakalı. Bu döngüyü kırmaları için sahip oldukları yeteneklerine ek hayat tecrübelerini de hızlı bir şekilde arttırırlarsa başarıya daha hızlı ulaştıracaklardır. Gençler zaten bizler gibi birbirlerini ayrıştırmıyor tamamlıyorlar, siyasi dogmalar üzerinden hayatlarını idame ettirmiyorlar, tam aksine daha nesnel düşünmelerinin yanında geniş bakış açısına sahipler.
Bu hayata dair tecrübeleri elde ederken kendilerini inşa etme sürecinde asla bulundukları noktada “Oldum” sarhoşluğuna girmemeliler. Ben oldum demek hayatın her döneminde tehlike arz etse de gençlik zamanlarında çok daha tehlikelidir.
İnsanın kendini inşa etme faaliyeti hiçbir zaman bitmez. Başarının temelinde bu olmamışlık duygusu, natamamlık hali vardır ancak bu duyguları hissederse başarılı olabilir insan.
Bu duygularla karşılaştıkları zorlukların çözümlerinin püf noktalarını ararlar, daha çok konsantre olurlar. Arayışlarını her zaman devam ettirsinler çünkü kendini inşa etme gayesinde olanların eğitim hayatı hiçbir zaman bitmez.
Bu farkında olmadıkları baharlarında gelecekleri için, ölçülü bir hayat yaşasınlar, hızlı tüketmeyen, kirletmeyen bir hayat…
Neyi öğreneceklerine, ne okuyacaklarına, neleri yapacaklarına kendileri karar verecekleri bir hayat yaşasınlar.
Bunu yaptıkları zaman zaten başarıyla alakalı az önce söylediğimiz gibi, enerjileriyle motivasyonları bir araya geldiği zaman ise tıkalı bir yol ile karşılaştıklarında diğerine gidecekler, o da tıkalıysa yeni yolları kendileri inşa ederek başarıya ulaşacaklardır. Lakin bir defa geçtikleri yoldan bir daha geri dönmesinler çünkü bu lüzumsuz geri dönüş başarısızlıklarının aslında tek yolu haline gelecektir. Bu tekrara düşmesinler, ufuklarını kapatmasınlar.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce