Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi, geçen hafta perşembe günü büyük bir “cesaret” örneği göstererek Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ifade vermeye gideceğini ve bu durumun Kosova’ya zarar vermemesi için cumhurbaşkanlığı görevinden istifa ettiğini duyurdu. Lahey’de bilindik bir hikâye: İşlenen suçları bireyselleştirerek, katliamların, soykırımların siyasi niteliğinden arındırılması, Lahey’in en güzel başardığı iş!
1998-99 yıllarında Kosova’daki çatışmalar esnasında UÇK önderlerinden olan ve uzun süredir cinayet, tecavüz, organ ticareti gibi savaş suçlarını işlemekle itham edilen Haşim Taçi, Lahey’deki “Uluslararası Ceza Mahkemesi” tarafından dokuz arkadaşıyla birlikte yaklaşık yüz kişinin ölümünden sorumlu tutularak yargılanıyor.
Lahey’deki Kosova Özel Savcılığının geçen hafta Haşim Taçi ve arkadaşlarının yargılanacağı iddianameyi kabul etmesi üzerine, Taçi sansasyonel bir hamle ile Lahey’den kaçmayacağını ve Kosova’nın bu yargılamadan etkilenmemesi için de Kosova Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa ettiğini duyurdu.
Elbette ki Haşim Taçi’nin bu “kahramanca” hareketi Kosova’da ve hatta Arnavutluk’ta da büyük bir coşkuyla ve minnetle karşılandı. Arnavutluk başbakanı Edin Rama, Kosova’nın leke sürülemeyecek olan Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası olarak Haşim Taçi’yi Lahey’deki mücadelesinde de yalnız bırakmayacaklarını belirtti ve ekledi: “Bu saçma dava en nihayetinde UÇK’nın suçsuzluğunun belgesi olacak ve tarihin yeniden yazılamayacağını da gösterecektir.”
Balkanlar’da çeyrek yüzyıldır devam eden ve bitmek bilmeyen siyasi kriz ve istikrarsızlık Batı’nın iyiden iyiye canını sıkıyor. Çeyrek yüzyıl önce emperyalizme tehdit oluşturabilecek odakları barındırmasından dolayı Balkanlar’da (ve tabii ki de Ortadoğu’da) emperyalizmin gözettiği strateji, siyasi sıkışmanın çözülmemesine yönelikti. Fakat, istikrarsızlık ve çözümsüzlüğü odağa koyan bir stabilizasyon stratejisi miadını doldurmuş gibi görünüyor.
Bir önceki yazımızda dikkat çektiğimiz gibi (bkz. “Trump Gölü”), siyasi krizlerin yaşandığı bu coğrafyanın, emperyalizme biat ettiği, hatta kendini tamamıyla teslim ettiği ve emperyalistlerin icazeti olmadan küçük bir baraj gölünün isminde bile anlaşma sağlanamadığı görülüyor. Bölgedeki kleptokratik rejimler siyasî varlıklarını emperyalizmle tam bir uzlaşıya borçlular.
“Büyük güçleri” ters köşeye yatırmakta usta olan bu deli coğrafyanın “deliliği” artık sadece absürt Balkan komedilerinin fonundan ibarettir. Kleptokratik rejimlerin hırsız liderleri Balkanlar’ı soyup soğana çevirerek elde ettikleri servetlerini saçma sapan bir savaş yüzünden kaybetme riskini göze alamazlar.
Fakat Balkanlar’da milliyetçilik ve epik kahramanlık hikâyeleri hâlâ iş yapıyor.
İşte Haşim Taçi’nin gösterişli istifası tam da bu zemine oturuyor.
Görünürde Haşim Taçi Lahey’e gidip ifade verme kararıyla ciddi bir risk alıyor gibi. Muhtemelen ilk yargılamadan sonra tutuklanacaktır. Elbette ki soykırım suçu sabit görülen Ratko Mladiç ve Radovan Karadziç’in aldığı cezalar kadar hüküm giymeyecektir. Savaş koşulları ve Kosova’da yaşanan katliamlar, daha da önemlisi Taçi’nin ve Kosova’nın Batı ile oldukça uyumlu bir siyaset izlemesi göz önünde bulundurularak çok ağır olmayan makul bir ceza verilecektir.
Sonra ne mi olacak?
Haşim Taçi birkaç yıl yattıktan sonra bir halk kahramanı olarak, ülkesi için kendini feda eden bir cesur yürek olarak ülkesine geri dönecektir.
Lahey’de hüküm giyip, “makul” bir süre “yatıp” sonra ülkesine dönen bütün katiller, caniler gibi…
Şöyle bir geriye bakalım: Soykırımdan birinci derecede sorumlu tutulan Ratko Mladiç ve Radovan Karadziç’in yargılanması Bosna’da Sırp yönetimi için ne ifade etti? Mladiç ve Karadziç cezaevinde yatıyor ama soykırım üzerine inşa ettikleri Srpska Cumhuriyeti dimdik ayakta ve hatta Dayton Barış Anlaşması’nı bile hiçe sayarak bağımsızlık yolunda tam yol ilerliyor.
Srebrenitsa soykırımı nasıl ki Batı’nın utancıysa, bu soykırım üzerine inşa edilen Republika Srpska’nın varlığı bu utancın suç ortaklığına dönüşmüş halidir.
Lahey, suçu bireyselleştirerek, işlenen katliamları bireylerin sorumluluğuna yıkarak, bu bireylerin “vatan savunması” adına işledikleri cinayetlerin siyasi sorumluluğundan kaçınmaktadır. Katliamları bireylerin sorumluluğuna yükleyerek, katliamların, soykırımların, cinayetlerin, etnik tecavüzlerin üzerine kurulmuş olan yapılara dokunmayarak, “suçu üzerine alan vatan evlatlarını” kahramanlaştırarak bu sözde kahramanların inşa ettikleri kleptokratik rejimlerin kanlı özgeçmişlerini aklamaktadır.
İleri Haber(Özgür Dirim Özkan)
HABERLER
5 gün önceHABERLER
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önce