DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

269 okunma

HÖH Hareketi’nde Siyasi Darbe

ABONE OL
11/01/2016 00:22
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Balkanlar Kültür ve Yardımlaşma Derneğimizin organize ettiği dört günlük Bulgaristan seyahatimizi gerçekleştirdik. Bu seyahatte iki temel amacımız vardı. Birincisi, her yıl 1984 yılında isim değişikliğine karşı koyan direnişte hayatlarını kaybedenleri anmak üzere gerçekleştirilen Killi / Yurtçular Köyündeki Türkan Bebek anma programına katılım. Diğeri müftülük olarak Plevne’ye bağlı Toros köyündeki 400 yıllık caminin minare ile minberini yaptırmak ve halılarını temin etmek için ölçü almak. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, genelde Balkanlar, özelde Bulgaristan bizim için vefa borcu, medeniyet projesi ve bir tarihi görev niteliğindedir. Bu ziyaretimizde de yine Bulgaristan’ı bir ucundan bir ucuna dolaştık. Cumartesi sabahı ilk durağımız Dardere’deki cami ziyareti oldu. Sade görünüşü, üst kattaki, misafirhanesi, sohbet odası ile küçük bir kültür merkezine dönüşmüş bu cami. Sonraki durağımız Türkan Çeşme programı oldu. Biz ulaştığımızda Lütfi Mestan ve ekibi çelenk koyma işlemini bitirmiş, Türkan Bebeğin kabrinde dua ederek resmi programdan önce bölgeden ayrılıyordu. Biz de ziyaretlerimizi yaptık ve resmi programdan önce sözleşme üzerine Büyükelçi, Lütfi Mestan ve ekibi ile görüşmek üzere grubumuzla Cebel’e intikal ettik.

4 YIL İÇİNDE 3. KATILIM

Türkan Çeşme’deki anma programına benim 4 yıl içinde 3.katılımım oldu. 1984 yılında Türk isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmesi sistematik, planlı asimilasyonun son halkası idi. Bu son operasyonla birlikte Bulgaristan’ da Türk ve Müslüman nüfus kalmasın istiyorlardı. Zaten daha önce kendilerini Türk kabul (Balkanlarda Türk deyince Müslüman anlaşılıyordu) eden Romanlar (Çingeneler) ve Pomaklarda da isim değişikliği gerçekleştirilmişti. O dönemde, üzülerek aktarıyorum ki; Türk diasporası, çeşitli nedenlerle bu zulme sesini yükseltmemiş, karşı tepki koymamıştı. Bıçak kemiğe dayanınca olayın farkına varıldı fakat artık çok geçti. Bu direniş, artık varlık ve benlik meselesi idi. Türk ve Müslüman halk;  inanç, dil, kültür bağlamında birçok değeri yıllarca uygulanan baskı ile yitirmişti ve asimilasyon gerçekleşmek üzere bu zorunlu isim değişikliği uyanışın tetikleyicisi oldu. İşte bu program aslında bunları hatırlama vesilesidir. Ne var ki yıllarca Türkan Çeşme anma programları, bu duygulardan ziyade Hak ve Özgürlükler Hareketinin siyasi şovuna sahne olmaktaydı. Muhtemelen bu sene de HÖH’ teki siyasi darbe olmasaydı aynı olacaktı. Katıldığım tüm programlarda konuşmalarım her zaman benliğimiz, varlığımız ve medeniyet değerlerimiz üzerine olmuştur.

Cebel’de Belediye Başkanı’nın odasında heyetle bir görüşme gerçekleştirdim. Lütvi Mestan’a bu olayın hukuki ve siyasi karşılığının ne olduğunu sordum. Detayını ve analizini daha sonra yapacağım görüşmenin sonunda şu sonuç çıktı. Onursal başkanın Merkez Konseyi toplama ve üçte iki çoğunlukla karar alma yetkisinin olduğu, toplantıya katılanların oy birliği ile bu kararı aldıklarını öğrendik. Lütvi Mestan’ı biraz şaşkın gördüğümü, görevden almanın kendisine sürpriz olduğunu, böyle bir sonucu beklemediğini belirtmek isterim.

SÜRPRİZ OLMADI

Halbuki benim için hiç sürpriz olmadı. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Geçen sene Sayın Cumhurbaşkanımıza sunduğum bir raporda, Bulgaristan siyasetinde bir şey değişmediğini, HÖH’ ü hala Ahmet Doğan’ın yönettiğini ifade etmiştim. Aslında bunu dört yıldır her platformda, Bulgaristan siyasetinde halkın değişim istediğini, mevcut yapının halka faydasının olmadığını, Türkiye ile ilişkilerin kötü olduğunu, yolsuzlukların tavan yaptığını, gençlerin önünün açılmadığını, HÖH’ ün içindeki ajanlardan kurtulması gerektiğini, inanç, dil, kültür önceliklerinin olmadığını söyledim. Biz bunları tarafımıza verilen bir görev ve sorumluluk adına söylerken, başta BALGÖÇ yöneticileri olmak üzere, bir kısım ulusalcı ve komünist zihniyet, siyasi ideolojik saplantı içinde olanlar, göçmen camiası üzerinden rant devşirenler bizi bölücülükle suçlamışlardı. Onların bu ideolojik saplantılarına uyan ve o dönem devletin en üst düzeyinin talimatlarına aykırı HÖH’ le ilişkilerini sürdürerek, o dönemin Başbakanını kandıranlar acaba bugün ne düşünüyorlar? Utanç duyuyorlar mı, özür dileyecekler mi doğrusu merak ediyorum?

www.gazetebursa.com’dan alınmıştır

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP