Yıllar kadar önce semazen dostum sevgili Murat Kanberi’nin sohbetlerinden birine katılmıştım.. Tolere etmek ya da hoş görmek üzerinden konuşurken esas olanın hoşu görmek olduğunu hissetmişti. Kalemimin izin verdiği kadarıyla açmaya çalışacağım.
Tolere etmek aslında bir olayın bir durumun tamamlanabilmesi için arada çıkan pürüzleri gidermek, bunlara da katlanarak durumun tamamlanmasını sağlamak anlamına geliyor. Daha çok teknik bir terim aslında. Pek çok dişliden oluşan bir makinede, dişlilerden birinde sıkıntı olduğunda diğer dişlilerle üretime devam etmek aslında.
Bizler genelde tolere etmeyi şöyle kullanıyoruz: biz mükemmel bir şekilde hayatımıza devam ederken biri bir şey yapıyor ve biz buna kızsak da kırılsak da bir şekilde bunu tolere ediyoruz.
Bir de hoşgörmek var. Dilimize takılan şarkı “hoş gör sen affet gitsin aldırma büyüklük sende kalsın sonunda” diyor. Önce normal geliyor bu cümle ama sonra fark ediyoruz ki burada bir kibir var aslında. “Büyüklük sende kalsın” eğer sadece büyüklük bende kalsın diye affediyorsam birini o zaman ben kibre düşmüş oluyorum. Oysa bağışlamak o kişiye sevgi bağışlamaktır, ne yaparsa yapsın ona sevgiyle bakabilmektir. Hepimizin ruhsal anlamda kardeş olduğumuzu hatırlayabilmektir.
Sevgili Kanberi hoşu görmek diyordu. Yani karşımızdaki kişiler ve olaylar karşısında en güzeli görebilmek belki de Yaradan’ın ondaki nefesini fark edebilmek ve buna bağlı olarak olayları ele alabilmek. İşte bu nedenle birilerine kızabiliriz, birileri bizim alanımıza haksızca girebilir, hoş olmayan davranışlarda bulunabilir.
Bizler ise onun içindeki hoşu görerek, fark ederek ve bu sekilde ilerleyerek tekamülde ilerleyebiliriz adım adım. Ve bizim hoşu görmemizle karşımızdaki kişiye de bir fırsat sunarız, eylemlerini, fikirlerini yeniden gözden geçirebilmesi için. Elbette “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az”…
Hoş görülenlerin ötesinde, hoşu görenlerden olalım. Örneğin trafikte canavarlaşan kişilere sanki bebekmiş gibi bakalım hatta tebessüm edelim. Çünkü o da bir zamanlar bebekti ve o bebeği sevelim. Farkındalık ve tekamül basamak basamak. Kimimiz ilkokul düzeyindeyiz, kimimiz lise, kimimiz anaokulu. İşte tam da bu nedenle lisedeysek eğer anaokulunda olana trigonometri bilmiyor diye kızamayız, ondaki hoşu görürüz. Biz de bu durumu hayatımıza ekledikçe, tepkilerimizi sakinleştirebilir, sevgiyi daha çok yansıtabiliriz.
Işığımızla sevgiyi büyüttüğümüz günlerimiz olsun.
Damla Selin Tomru