Mine Köseler/Bursa-BHA
İnsanoğlunun uzayın derinliklerini keşfetme macerası, SSCB’nin “Sputnik 1” adlı yapay uydusunu 4 Ekim 1957’de dünya yörüngesine fırlatmasıyla başladı. Bu, uzaya gönderilen ilk yapay uyduydu ve dünya yörüngesinde 96 dakikada bir tur atıyordu. Sputnik 1, dünyadaki radyo istasyonları tarafından takip edilebiliyordu ve uzay araştırmaları için yeni bir çağın başlangıcı oldu.
Sovyet kozmonot Yuri Gagarin, 12 Nisan 1961’de “Vostok 1” uzay mekiğiyle Dünya yörüngesini 108 dakika boyunca turlayarak uzaya çıkan ilk insan oldu. Bu, insanlık tarihi için büyük bir başarıydı ve uzay yarışında SSCB’ye önemli bir avantaj sağladı. Gagarin, uzayda gördüklerini şöyle anlattı: “Dünya mavi bir küre gibi görünüyordu. Bulutlar, okyanuslar, kıtalar, her şey çok güzeldi.”
SSCB’nin uzayda elde ettiği başarılar, ABD’yi de harekete geçirdi. ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), “Merkür Projesi” kapsamında geliştirdiği mekiklerle önce maymunları daha sonra astronot Alan Shepard’ı uzaya gönderdi. Fakat Shepard Dünya’nın yörüngesine ulaşamadı. Bu denemenin ardından astronot John Glenn, 20 Şubat 1962’de Dünya’nın yörüngesine erişen ilk Amerikalı oldu. Glenn, “Friendship 7” adlı mekiğiyle Dünya’yı üç kez dolaştı ve 4 saat 55 dakika uzayda kaldı.
Uzayda uzun süreli kalmanın insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmak için de çeşitli uzay misyonları düzenlendi. Uzay istasyonları kurulmaya başlanmadan önce Rus kozmonot Valeri Bykovsky, 14-19 Haziran 1963’te Vostok 5 uzay aracıyla en uzun solo uzay uçuşu rekorunu 4 gün 23 saat ile elde etti. Daha sonra, SSCB tarafından 1986’da ilk modülü uzaya gönderilen Mir istasyonu, operasyonel olduğu 15 yıllık süreçte birçok uzun süreli misyona ev sahipliği yaptı. Bu misyonlardan birinde kozmonot Valeri V. Polyakov, 8 Ocak 1994’ten 22 Mart 1995’e kadar Mir’de kalarak tek seferde uzayda kalma rekorunu 438 gün ile kırdı.
Uzay çalışmalarının en önemli hedeflerinden biri de Ay’a insan göndermekti. ABD, 20 Temmuz 1969’da “Apollo 11” misyonu kapsamında Neil Armstrong, Edwin Aldrin ve Michael Collins’i Ay’a yolladı. Ay’a ayak basan ilk insan olarak tarihe geçen Armstrong, Ay’a adım atarken sarf ettiği “İnsan için küçük, insanlık için büyük bir adım” sözüyle de akıllara kazındı. NASA’nın “Apollo” programı kapsamında 12 kişi Ay yüzeyine inerken, program “Apollo 17” misyonuyla 1972’de son buldu.
Uzay çalışmaları sadece Ay’la sınırlı kalmadı. Diğer gezegenleri de keşfetmek için çeşitli uzay araçları fırlatıldı. SSCB tarafından Venüs’e fırlatılan iki uzay aracından biri olan “Venera 7”, Aralık 1970’te Venüs’e indiğinde başka bir gezegene yumuşak iniş yapan ve oradan Dünya’ya veri akışı sağlayan ilk uzay aracı oldu. Misyonun amacı Venüs’ün atmosferinden veri sağlamak, gezegenin yüzeyine iniş yapmak ve inişin ardından veri aktarımına devam etmekti. Venera 7, Venüs’ün yüzeyinde yaklaşık 23 dakika boyunca çalıştı ve gezegenin sıcaklığının 475 derece olduğunu ölçtü.
Güneş Sistemi’ndeki gezegenleri incelemek için de birçok uzay aracı gönderildi. Temel görevleri Jüpiter ve Satürn’ü incelemek olan NASA’nın “Voyager 1” ve “Voyager 2” uzay araçları 1977’de uzaya fırlatıldı. “Voyager 1”, Jüpiter ve uydularının ayrıntılı görüntülerini sağlayarak gezegenin atmosferi, “Büyük Kırmızı Leke” ve halka sistemi hakkında yeni bilgiler ortaya çıkarırken, “Voyager 2” Uranüs ve Neptün’ü ziyaret eden tek uzay aracı olarak tarihe geçti. Yıldızlar arası uzay keşiflerine de katılan araçlar, hala Dünya’ya bilgi sağlamaya devam ediyor. Voyager 1, 2012’de Güneş Sistemi’nin dışına çıkarak bu alanda bir ilke imza attı.
Mars, uzay çalışmalarının en çok ilgi gören gezegenlerinden biridir. ABD tarafından Mars hakkında bilgi toplamak amacıyla Mayıs 1971’de fırlatılan “Mariner 9”, Mars’ın yörüngesine giren ve gezegendeki volkanlar ile büyük kanyonları keşfeden ilk uzay aracı oldu. “Viking 1” ve “Viking 2”, NASA misyonu kapsamında 1976’da Mars’ın yüzeyine ilk kez inen uzay araçları oldu. Viking 1, Mars’ta 6 yıl 116 gün boyunca çalıştı ve gezegenin yüzeyinden 1400’den fazla fotoğraf çekti. Viking 2 ise Mars’ta 3 yıl 224 gün boyunca çalıştı ve 1600’den fazla fotoğraf çekti.
Mars’ta yaşam olup olmadığını araştırmak için de birçok uzay aracı gönderildi. NASA’nın “Perseverance” adlı gezici aracı, 18 Şubat 2021’de Mars’ın Jezero Krateri’ne başarılı bir şekilde indi. Bu, Mars’a inen en gelişmiş ve en ağır uzay aracı oldu. Perseverance, Mars’ın jeolojisi, iklimi, astrobiyolojisi ve insan keşifleri için hazırlığı hakkında bilgi toplamak için tasarlandı. Ayrıca, Mars’tan Dünya’ya getirilmek üzere gezegenin yüzeyinden örnekler toplamak için de görevlendirildi. Perseverance, Mars’ta ses kaydeden ve yayınlayan ilk uzay aracı oldu. Ayrıca, yanında taşıdığı “Ingenuity” adlı mini helikopter, Mars’ta uçan ilk hava aracı olarak tarihe geçti.
Güneş, uzay çalışmalarının en önemli konularından biridir. Güneş’in yapısı, davranışı, etkisi ve geleceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için çeşitli uzay araçları fırlatıldı. NASA’nın “Parker Solar Probe” adlı uzay aracı, 12 Ağustos 2018’de Güneş’e en yakın uçuşu yapmak için uzaya gönderildi. Bu, Güneş’e en yakın uzay aracı oldu. Parker Solar Probe, Güneş’in atmosferi olan koronayı incelemek, Güneş rüzgarlarının kaynağını ve mekanizmasını anlamak, Güneş’in manyetik alanını ölçmek ve Güneş’in etkilediği uzay iklimini araştırmak için tasarlandı. Parker Solar Probe, 2025 yılına kadar Güneş’e 24 kez yaklaşacak ve Güneş’in yüzeyinden sadece 6 milyon kilometre uzakta uçacak.
Uzayın derinliklerini keşfetmek için de birçok teleskop kullanıldı. NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) tarafından ortaklaşa geliştirilen “Hubble Uzay Teleskobu”, 24 Nisan 1990’da uzaya fırlatıldı. Bu, uzayda çalışan ilk optik teleskop oldu. Hubble, Dünya’nın atmosferinin etkisinden uzakta, uzayın derinliklerini gözlemlemek için tasarlandı. Hubble, uzayın yapısı, evrimi, yaşamın kökeni, kara delikler, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve diğer gök cisimleri hakkında pek çok bilgi sağladı. Hubble, uzayın en güzel ve en etkileyici görüntülerini de çekti. Hubble, 30 yılı aşkın süredir uzayda çalışmaya devam ediyor ve uzay biliminin en önemli araçlarından biri olarak kabul ediliyor.
Uzay, insanlığın merakını ve hayal gücünü her zaman canlı tutan bir alan olmuştur. Uzayın ötesini keşfetmek için başlatılan uzay misyonlarıyla, Ay ve Güneş Sistemi’ndeki gezegenler ile diğer galaksiler hakkında öğrenilenler günden güne artıyor. Bu yazıda, uzay çalışmaları alanındaki bazı ilkleri ve bu alanda kaydedilen gelişmeleri sizler için derledik. Uzayın sırlarını keşfeden ilkler, insanlık tarihi için büyük önem taşıyor ve uzay bilimine katkı sağlıyor. Uzayın sırlarını keşfetmeye devam eden yeni misyonlar, yeni bilgiler, yeni teknolojiler ve yeni ufuklar sunuyor. Uzay, insanlığın geleceği için de büyük bir potansiyel barındırıyor. Uzayın sırlarını keşfetmeye devam eden insanlık, belki de bir gün uzayda yeni bir yaşam kurabilecek. Uzay, insanlığın en büyük macerası olmaya devam ediyor.
Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), dünya yörüngesinde bulunan ve 15 ülkenin katılımıyla inşa edilen dev bir laboratuvardır. ISS, bilim insanlarına uzun süreli uzay uçuşlarının insan fizyolojisi ve psikolojisi üzerindeki etkisini inceleyebilecekleri disiplinler arası uluslararası çalışmalar için platform sağlar. ISS’de kalan mürettebat, yaklaşık 20 yıldır dönüşümlü olarak çalışmaya devam eder.
ISS’nin inşası, 1998 yılında Rusya’nın Zarya modülünün uzaya fırlatılmasıyla başladı. Daha sonra, ABD, Kanada, Japonya, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve diğer ülkelerden gelen modüller, uzay mekikleri ve roketlerle istasyona eklendi. ISS’nin inşası, 2011 yılında tamamlandı. ISS, 109 metre uzunluğunda, 73 metre genişliğinde ve 420 ton ağırlığındadır. ISS, Dünya’nın yüzeyinden yaklaşık 400 kilometre yükseklikte, saatte 28 bin kilometre hızla hareket eder. ISS, Dünya’yı yaklaşık 90 dakikada bir dolaşır.
ISS’de, farklı ülkelerden gelen astronotlar, kozmonotlar ve araştırmacılar, uzayda yaşam ve çalışma koşullarını deneyimler. ISS’de, her biri yaklaşık 6 ay süren uzun süreli misyonlar düzenlenir. Her misyonun bir numarası ve bir komutanı vardır. ISS’de aynı anda 3 ila 6 kişi arasında değişen bir mürettebat bulunur. ISS’de kalan mürettebat, günlük yaşam aktivitelerinin yanı sıra, bilimsel deneyler, eğitim programları, uzay yürüyüşleri ve istasyonun bakımı gibi görevleri yerine getirir.
ISS’de kalan mürettebat, uzayda uzun süreli kalmanın zorluklarını da yaşar. Uzayda uzun süreli kalmanın, insan vücudu ve zihni üzerinde çeşitli etkileri vardır. Örneğin, uzayda yerçekimi olmadığı için, kas ve kemik kaybı, sıvı dengesizliği, bağışıklık sistemi zayıflığı, uyku bozuklukları, stres ve depresyon gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, ISS’de kalan mürettebat, düzenli olarak egzersiz yapar, sağlıklı beslenir, uyku düzenine dikkat eder ve psikolojik destek alır. ISS’de uzun süreli kalan mürettebat, aynı zamanda uzayın keşfinde önemli bir rol oynar. ISS’de kalan mürettebatın bazıları, uzayda uzun süreli kalma rekorlarına da sahiptir.
NASA astronotu Christina H. Koch, 328 günlük misyonuyla Şubat 2020’de en uzun süreli uzay uçuşu yapan kadın oldu.
Rus kozmonot Gennadi I. Padalka, bireysel olarak uzaya en çok seyahat eden kişi ünvanını elinde bulunduruyor. Bir kez Mir’de 4 kez ISS’de bulunan Padalka uzayda toplam 878 gün geçirdi. Böylece, kümülatif olarak uzayda uzun süre kalma rekoru 878 günle Rus kozmonot Padalka’nın oldu.
ABD’li astronot Peggy A. Whitson, 675 günle uzayda kümülatif olarak en çok kalan kişiler arasında.
NASA’nın tek seferde en uzun süre uzayda kalma rekoru 371 günle astronot Frank Rubio’ya ait.
Şu anda ISS’de Expedition 70’in misyonu devam ediyor. 27 Eylül 2023’te göreve başlayan 7 kişilik Expedition 70 ekibinde Andreas Mogensen, Jasmin Moghbeli, Furukawa Satoshi, Loral O’Hara, Konstantin Borisov, Oleg Kononenko ve Nikolai Chub yer alıyor. Expedition 70 ekibi, ISS’de çeşitli bilimsel deneyler, eğitim programları, uzay yürüyüşleri ve istasyonun bakımı gibi görevleri yerine getiriyor. Expedition 70 ekibinin ISS’de kalma süresi yaklaşık 6 ay olacak.
ISS başta olmak üzere uzayın keşfine ilişkin misyonların yanı sıra evrenin derinliklerini keşfetmek ve insanoğlunun bilgisini genişletmek için uzay teleskopları da önemli rol oynuyor. Uzay teleskopları, Dünya’nın atmosferinin etkisinden uzakta, uzayın derinliklerini gözlemlemek için tasarlanmış optik, radyo, kızılötesi, x-ışını veya gama ışını gibi farklı dalga boylarında çalışan cihazlardır. Uzay teleskopları, uzayın yapısı, evrimi, yaşamın kökeni, kara delikler, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve diğer gök cisimleri hakkında pek çok bilgi sağlar. Uzay teleskopları, uzayın en güzel ve en etkileyici görüntülerini de çeker. İşte uzay teleskoplarından bazıları:
NASA’nın 2009’da uzaya gönderdiği “Kepler Uzay Teleskobu”, Güneş Sistemi’nin ötesindeki diğer yıldızların yörüngesinde bulunan gezegenleri keşfetti. Kepler, özellikle Dünya benzeri yaşanabilir gezegenleri araştırdı ve binlerce öte gezegen adayı tespit etti.
“Hubble Uzay Teleskobu” da 1990’da fırlatılmasından bu yana uzaya dair insanlığa görüntü ve bilgi akışı sağlıyor. Hubble, uzayın derinliklerini gözlemleyerek, evrenin yaşını, genişleme hızını, karanlık madde ve karanlık enerji gibi gizemli kavramları, Samanyolu ve diğer galaksileri, yıldız oluşumunu, süpernovaları, kara delikleri, gezegenleri ve daha pek çok şeyi ortaya çıkardı. Hubble, uzayın en güzel ve en etkileyici görüntülerini de çekti.
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
20 gün önceHABERLER
06 Kasım 2024