DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Karadağ’ın gölgelerinde bir üstad: İsmet Hadzic
445 okunma

Karadağ’ın gölgelerinde bir üstad: İsmet Hadzic

ABONE OL
03/09/2020 00:58
Karadağ’ın gölgelerinde bir üstad: İsmet Hadzic
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir dönem yörenin insan tiplemelerini de çalışmadan geçememiş sanatçı, Sanatçıların insana olan aşkı… Kim vardır ki bir insan figürü çalışmadan, ya da tablosunda insana benzer bir fırça izi bırakmadan durabilsin. En büyük malzememiz, en çok onu görüyor en çok onunla uğraşıyoruz çünkü.

 

Bazen öylesine bir dost sesi duymak istersiniz ya, ya da sadece orda olduğunu bilmek bile yeter bazen, Bazen özlersiniz sıcak sohbetleri bazen de deminde yüzdürürsünüz dostunuzu çayınızın. Bazı insanları ilk tanıdığınızda bile anlarsınız onun yüreğini, dostluk akar her telinden ince ince, naiftir, olgundur, coşkulu ama bir o kadar da mağrurdur. Ağırbaşlı bir duruşu vardır. Ama haydi kalk gidiyoruz dediğinizde bir bakmışsınız ki sizden önce orada. Bugün işte böyle bir yürekten böyle bir dosttan bahsetmek istiyorum size. Karadağ’dan bir candan. Dilimiz ayrı olsa da yürekle anlaşabilecek kadar dost bir insandan İsmet Hadzic’ten bahsetmek istiyorum. Geçen yazımda da bahsetmiştim biliyorsunuz bir Karadağ yapıp gelmiştim. Orada sergi açmış ve bir çalıştaya katılmıştım. İşte o sergimi açtığım kasaba İsmet Hadzic’in 1947 yılında doğduğu Rojay kasabası. Oraya gidene kadar ismini çok duymama rağmen bir türlü tanışmak nasip olmamıştı İsmet Bey ile. Kısmet benim sergimde buluşmak imiş.  Ben kısmete inanırım, nerde nasıl ve ne zaman olması gerekiyorsa öyle olur çünkü siz değiştiremezsiniz bazen ne kadar çabalasanız da. Her şeyin bir olum zamanı vardır nasıl ölüm zamanı olduğu gibi. Yıllardır duyarsınız da ismini işte tam o andır tanışmak için. Ne bir eksik ne bir fazla. Hayat size her şeyi insanları bile tam gerektiği anda verir tam da gerektiği anda almıştır aslında. Sadece sevgi ile sahiplenmek lazımdır geleni de gideni de. Hiç gelmeyeni de…

YEMYEŞİL AĞAÇLARIN SERİNLİĞİ

Nerede kalmıştık hah tam da sınırdan giriyordum o canım topraklara. İpekten yol aldığım ormanın kokusundan çekiyordum ciğerlerime Temmuzun başı kavruk sıcaklar daha olgunlaşmamış burada, yemyeşil ağaçların serinliği yalarken suratımı bin bir çeşit orman kokusu bulunur mu kolayca, doldur ciğerlerine güzelim diyorum doldur bir solukta. Ben böyle dalmış gözlerimi kapamış dala çıka hülyalarıma soluklanırken mis kokularda bir baktım ki gelmişiz sınır kapısına da gelmek ne kelime Daha sonrasını biliyorsunuz aslında bir önceki yazımdan yine de şöyle bir bahsedivereyim. Sınırda kara yağız bir delikanlı yanaşıyor arabaya evraklar vs tamam. Sonra tabloları görüyor ve olan oluyor geçemezsiniz diyor. Evraklar tamam hah ne oldu filan derken Nuh diyor peygamber demiyor. Anlatıyoruz Müze de sergim var, oradaki korkuluk bile tepkisiz kalamadı dayanamadı tebessüm mü etti ne bizim yağız delikanlı da hareket yok. Yok, yanlış görmüşüm serap bile görüyorum üzüntüden aman Allahçım. Buluşup hemen sergimi dizayn edip oradan geçecektik çalışay yerine İşte o esnada hemen yetişti geldi sınıra İsmet Bey, benim geçişimi kolaylaştırmak için bin bir türlü dil döküyordu ama nafile sınır görevlileri Nuh diyor peygamber dememeye devam ediyordu. Benden bile daha çok üzgündü İsmet Bey. İşte tam orada tanıştık kendisi ile fiili olarak. Benim sergimi açacağım şehrin kültür müdürü ve büyük bir ressamdır kendisi. Ama her şeyden önce dost bir yürek. Nasıl üzüldüğü ve dost yüreğini işte orada gördüm. Geçemeyeceğimizi düşünüp geri giderken ki dalgın halini ve geçtik dediğimizde ki sevincini de.

ROJAY’DA EŞSİZ BİR ORMAN MANZARASI

Rojay kasabasındayız küçük ama sevimli bir kasaba, içindeki her evin arka bahçesinde eşsiz bir orman manzarası var. Yalnız kışları çok soğuk oluyormuş. Temmuz da bile serin olduğu düşünülürse… İlk işimiz tabloları müzeye götürmek oldu. Ben içimden hazırlanıyorum diyorum şimdi en az üç saat işimiz var otuz tabloyu asmak sürer o kadar. Kaldır indir, e her mesleğin bir zorluğu var bizimkide bu tablo indir kaldır Palularım gelişti vallahi ne yalan söyleyeyim. Ben böyle düşünürken varıyoruz müzeye indiriyoruz tabloları içeriye giriyorum. Müzede hazır durumda 3–5 kişi. İsmet bey diyor ki biz gidip bir yemek yiyip gelelim biraz dinlenin arkadaşlar hazırlarlar. Şaşırıyorum Avrupa’da müze ve sergi açmanın keyfi bu olsa gerek diye düşünüyorum. Küçük bir devlet olsalar da Sanata ve sanatçıya bakış açısı olgunlaşmış, kısaca insanlık olgunlaşmış elimi sıcak sudan soğuk suya sürdürmüyorlar. Hafif eğilip alsam bir tablo hop elimden alıveriyorlar. İsmet beyin de buna katkısının çok olduğunun bilincindeyim dedim ya farklı bir dostluk var bünyesinde. Çalışanlar kültür müdürünün müdürlüğünden değil onun dostane yapısının ve iyi yüreğinin yandaşlığı için bu kadar canlı başlılar. Sergi hazırlanana kadar biz ayrılıyoruz oradan bu fırsat ile de satırlarımda da ayrılıyor sergiden biraz İsmet Hadzic’i tanımaya yönelik rotamızı değiştiriyoruz. Sergimi mi merak ettiniz ne oldu diye. Bu kadar güzel bir organizasyon ile hazırlanan sergi nasıl geçer muhteşemdi, o kadar güzel ağırlandım ki nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum dersem yalan olur. Ve çok yoğun bir seyirci vardı buda işte sanatçının en büyük mutluluğu… Rotamızı değiştirmiştik Kısa bir şehir turunun akabinde evine gidiyoruz İsmet Hadzic’in Eşi ağırlıyor bizi hani tam tencere kapak misaliler. Oturup sohbet ediyoruz. Böğürtlen suyu içiyorum bol bol. Bayıldım tadına…

İKİ ATÖLYESİ VAR

Evinin aşağısında ve çatı katında olmak üzere iki atölyesi var. İsmet Hadzic’in. Güzel bir sohbetin deminden zorla sıyrılarak atölyesine giriyoruz. Evinin çatı katında tam kat bir atölye. Atölyeye adım atmam ile nutkum tutuluyor ben hiç bu kadar düzenli bir atölye görmedim. Fırçalar bile sıra ile dizilmiş her yer pırıl pırıl, tablolar bir tarafta düzenli diğer tarafta karakalemler diğerinde grafik çalışmaları, duvarlarda ödülleri, boynum üç yüz altmış derece dönmek için zorluyor kendini bir becerse tam tur atacak. Gözlerim bir sağa bir sola bakmaktan yorgun, düzene şaşırmış ağzımın açık kaldığını fark ediyorum biraz sonra utana sıkıla. Bir düzen hastası olan ben nutkum tutuluyor ve hayranlıkla izliyorum. Eşimin sayesin de diyor eşini göstererek. Her sanatçının başarılı olmasındaki büyük bir sırdır bu. Eş çok önemli bir faktör. Sanatçı eşi olmak çok zordur çünkü Kolay mı birinin ruh git gellerine katlanabilmek, sürekli pislettiğini temizlemek, Çünkü bizler yaratırken farkına varmayız ne kadar dağıttığımızın ne kadar kirlettiğimizin. Ne kadar hırçınlaştığımızın. Ne kadar kendimizden geçtiğimizin. Kolay değil sanatçı eşi olabilmek. Atölyenin o mis gibi kokan havasında sohbetleşiyoruz biraz. Bana bir grafik eserini hediye ediyor. Sevinçten nereye nasıl koyacağımı şaşırıyorum Aşağıdaki atölye de paketleriz diyor Dinlenme köşesinde koltuğa oturduğum da fark ediyorum yorulmuşum biraz da mestim burnuma mis gibi yağlı boya kokusu geliyor ifil ifil. Atölyemi özlüyorum. Hemen biraz söyleşi yapıyorum size bu satırları yazabilmek için.  Dostluğu tamam, İnsanlığı canlığı, iyi bir eş iyi bir baba olması bunların hepsi tamam da kimdir İsmet Hadzic nasıl ressam oldu, neler yaptı?

MOSKOVA’YA YERLEŞMİŞ

1947 yılında Montenegro (Karadağ ) Rojay kasabasında doğan Hadzic, Priştine Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra uzmanlık çalışmalarını geliştirmek ve sürdürmek için Moskova’ya yerleşiyor. Uzun bir süre çalışmalarını burada sürdüren sanatçı bütün dünyada ki karma sergi ve çalıştaylara da katılma imkânı buluyor. Elli den fazla kişisel, iki yüz doksandan fazla karma sergisi bulunan sanatçı kırk yıllık sanat yaşantısına birçok detay ve konu işliyor aslında. Bir dönem eserlerinde Rojay’ın eski mimarisi göze çarpıyor. Özellikle kapı, pencere kapı tokmakları, yıkık duvarlar gibi detay çalışmalarını gravür desenlerinde oldukça ustaca kullanıyor. İsmet Hadzic’in yağlı boya çalışmaları dışında ağırlıklı olarak gravür çalıştığını belirtmemiz lazım. Gravür konusunda hatırı sayılır bir üstat olması da sanırım bu kırk yıllık seneye bağlayabiliriz. Karadağ Cumhuriyeti Ressamlar Birliği üyesi olan sanatçı aynı zamanda Rojay Kültür Müdürü unvanını da taşımaktadır.

Çalışmalarına binayen almış olduğu birçok ödül bulunmaktadır.

Rojay gençlik 1.’lik ödülü

30 eylül Kent Ödülü

Yenipazar Bahar Yarışması 1.’lik Ödülü

Manastır Bianelin’de Gravür çalışmaları ile 2.’lik ödülü

Ve daha birçok sayıda ödülünü saymak mümkün ve birçok sergisini dile kolay tam elliden fazla sergi. Belli başlı sergilerini de belirtmek gerekirse 1967 yılında Rojay’da açtığı sergisi ile başlıyor bu maraton ve daha sonrasında birkaç sergisini sayacağım size yoksa sayfalarımız yetmez

1982 Manastır

1989 Podgorica

1989 Struga

2002 Fransa –Beton

2008 Sareyova

2009  Novipazar

2010 Bijelopolje

2011 Bar

Ve daha niceleri. Böyle bilgiler ve bu bilgilere bağımlı sohbetimiz esnasında gözüm duvardaki bir tablosuna takılıyor. Tablosunda bir insan gölgesi var. Ve o serisinden bahsediyor biraz. Tüm seri de tablolara düşen gölgeleri çalışmış. Gölgeleri yakalamış, insanların görünmeyen bekçilerini, nereye giderseniz tam yanınızda ki siluetinizi. Işığın sizinle olan dansının bir göstergesi, sizin gerçekliğinizin bir dışavurumu. Gölgeniz orda ise siz de varsınız. Tabloların hepsinde gölgeler var, o zaman hepsinde sanatçıda orada bu sefer bedeni ile olamasa da ruhuyla. Hatta bir de satırlar var bu seriye hitaben. Bir şair tarafından kaleme alınmış Işık ve Gölge adlı bir şiir. Tuvaller kadar kelimeleri de dillendirmiş bu seri anlaşılan… O serinin sergisini görmek isterdim ne yalan söyleyeyim. Hatta o seyircileri kıskanmadım desem ne mümkün. Bazı sergileri seyredemediğim için burukluk sarıyor beni. Zamanın dişlisine benden daha önce takılan sergiler. Bize de sadece kataloglardan seyretmek kalıyor. Ama böyle özel sergiler kaçırılmadan seyredilmeli bence.

SANATÇILARIN İNSANA OLAN AŞKI

Bir dönem yörenin insan tiplemelerini de çalışmadan geçememiş sanatçı, Sanatçıların insana olan aşkı… Kim vardır ki bir insan figürü çalışmadan, ya da tablosunda insana benzer bir fırça izi bırakmadan durabilsin. En büyük malzememiz, en çok onu görüyor en çok onunla uğraşıyoruz çünkü. Ve insan yaratılmış en ergonomik canlı. Çiz çiz bitmiyor neresinden nasıl tutarsan ne renk yaparsan yap her biri bir başka güzel oluyor insan figürlü tabloların. Bir de İsmet Hadzic gibi yörenin İnsan tiplemelerini çalışıyorsan işte o zaman tadından yenmiyor. Zamanında Yugoslavya’nın bütün olduğu dönemde Nobel’e eşdeğer bir ödül olan Avnoy ödülüne layık görülen sanatçı son dönem de ise hem yağlı boya hem de gravür tablolarına ışık ve gölge oyununu ustaca aktarmaya devam ederken konu olarak biraz doğaya doğru yönelmekte hem ruhunun hem de tablolarının dinginliğini, olmuşluk halini bu şekilde ortaya koymaktadır. O kadar çok tablo o kadar çok eser var ki hangi birini saysam sayfalar yetmez. İnsanlığını ve dost yüreğini anlatmaya ise kitaplar yetmez. Sohbetin tadında kesip aşağıdaki atölyesine doğru iniyoruz. Aslında tam bir atölye değil. Hem gravür atölyesi hem de Matbaa kocaman bir yer. Biraz gravür yapımını izledikçe bana hediye ettiği gravüre daha bir sıkı sıkıya yapışıyorum. Ne meşakkatli bir iş o. Çalışanlarla vedalaştıktan sonra Rojay kasabasını dolaşmaya dere kenarında etimizi yemeye ve sergimizin açılışını yapmak üzere müzeye doğru yola koyuluyoruz. Şehir şimdi daha bir güzel görünüyor gözüme. Aidiyetlik duygusu sarıyor sanırım beni dostluk la bakileşince. Yolda yürürken eşine fısıldıyorum diyorum ki sırf sizin böğürtlen suyunuzu içmek için yeniden geleceğim… Ve tabii ki hoş sohbetlerin tadına dem vurmak için. Bir üstadın atölyesinde soluklanmak, onun geçtiği yolları gözlemleyip emanetime katık yapmak için. Sevgi ile dostlukla bırakıp İsmet Hadzic ve güzel eşini döndüm memleketime. Bir üstadı daha tanımanın ve sizlere tanıtmanın huzuru ile. Bana yine yolculuk vakti bu sefer orta doğuya doğru rotam. Bahreyn’e gidiyorum hayırlısı ile çocuklara kendi tekniğimi öğretmeye ama satırlarım balkanlara Kosova’ya doğru mısraların haykırışına doğru yol alıyor. Şiirlerin azmine doğru… Sevgi ve dostlukla kalın…

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP