Aklım yine bizim ellerde baksanıza sabah sabah uyanıp Karadağ’a yol aldım. Orman kokusunu duydum gibi sanki hafif sıcak arası soğuk. Ruhum canlanıyor özüme döndükçe yenileniyor düşüncelerim. Aslında yol alışımın da bir sebebi yok değil hani.
FATMA ELVİN ÖZTÜRK
Bu sabah biraz uzaklarda gözüm şu giden kuştan mıdır? Yoksa içimde ki yine seyahat dürtüsünden midir bilinmez ama. Aslında çok yorgunum daha yeni döndüm seyahatten Mayısın başından beri bir orda bir burada, çat kapı arkasında çat meydanda dolandım durdum. Bilmecelerdeki betimlemeler gibi idi hayatım şu on beş günde. Yanlış anlamayın hâşâ şikâyetçi değilim halimden. Seyahat benim en büyük zevkim hele ki mesleğim ile ilgili ise değmeyin keyfime. Eee biz ressamlar edebiyatçılar besleniriz görsellikten yeni yerler yeni insanlar keşfetmemiz lazım ki, bunları yoğuralım beynimizde sonra tek tek canlandırıp dökelim içimizden çıkarcasına renklerimize, renklerle anlatamadıklarımızı ise sözcüklerimize. Bu sefer Batum’da idim. Ters tarafa doğru yol aldım Balkanların eteklerinden Karadeniz’in sularında konakladım. Biraz Gürcistan havası, biraz Karadeniz kokusu sindirdim ciğerlerime. Çok beğendim beğenmesine de aklım yine bizim ellerde baksanıza sabah sabah uyanıp Karadağ’a yol aldım. Orman kokusunu duydum gibi sanki hafif sıcak arası soğuk. Ruhum canlanıyor özüme döndükçe yenileniyor düşüncelerim. Aslında yol alışımın da bir sebebi yok değil hani. Size oralardan bir dostu, bir sanat dehasını anlatmak isteğim. Satırlarıma bugün konuk edip karşılıklı çayımızı yudumlarken sohbette demleneceğimiz Abaz Dizdareviç’ten bahsetmek amacım. Biz nasıl tanıştık ya da kimdi daha öncelerinde bir göz atmaya ne dersiniz? 2011 yılına doğru bir gezintiye çıkalım hep beraber. Aylardan bahar Kosova’da hafif soğuk ama bir o kadar sıcak bir hava. Kişisel sergim için oradayım. Heyecan hazırlık derken nasıl aklıma geldi ise bir anda sordum benim sergimin açılışını kim yapacak? Balkanların Ünlü Sanat Eleştirmeni yapacak dediklerinde sevinç ile heyecan arasında gitgel ler yaşamaya başladım. Bir yandan içim mutluluktan sanki horon teperken bir yandan o bacaklar nasıl titriyordu işte onu çözemem. Çünkü Avrupa’da idim ve oraların ünlü sanat eleştirmeni tarafından tablolarım eleştirilecekti. Bu benim için oldukça büyük bir onur idi. Açılış esnasında dikte ettiği sözleri hala unutamam “Kendisine has tekniği ile resim dünyasına aprikatif sanatın yeni bir boyutunu kazandırıyor. Figürsel imgelerde yalınlık ve sadelik mevcut iken renklerin verdiği doğallık ise uyum sağlıyor. Toprağın kokusunu duymak isterseniz Fatma Elvin Öztürk’ün eserlerini izleyin. Toprak ana nasıl yaşam dolu ise sanatçımızın eserleri de bu huzuru ve yaşam enerjisini yansıtıyor bizlere toprağın dokusunda” …
KARADAĞ’DA YAŞAYAN BOŞNAK ASILLI SANATÇI
Daha sonraları da beraber oturup sohbet etme imkânımız olacaktı benim tablolarımdan. Satırlarımın seslerini duyabiliyorum. Artık sırası dediklerini. O zaman satırlarımızın sözlerine kulak verelim başlayalım biraz Abaz Dizdareviç’i tanımaya… 1976 yılında Karadağ’ın Bijelo Polje (Akova ) bölgesinde doğan sanatçı 2002 yılında Yüksek Lisansı’nı tamamlamıştır.2010 yılında Doçent olarak Uluslararası Yeni Pazar Üniversitesinde çalışmaya başlayan Dizdareviç .2012 de Akova’da ‘’ Ratkoviçeve Veçeri Poezije’’ Enstitüsünün Kültür müdürlüğünü yapmaya başlamıştır. Karadağ Cumhuriyeti Ressamlar Birliği İkinci Başkanıdır ve aynı zamanda Bosna Hersek Ressamlar Birliği üyesidir. 2001 yılında Sırbistan, 2004 yılında Zagreb – Hırvatistan, 2004 yılında Karadağ, 2011 yılında Üsküp Makedonya, Antalya ve Ankara’da Kişisel sergilerini açmıştır. Birçok karma sergi ile beraber Avrupa’nın ve Amerika’nın önemli kültür merkezlerinde Eserleri Sergilenmiştir. Abaz Dizdareviç ‘in eserlerini biraz incelemiş olursak oldukça sağlam bir desen bilgisinin varlığından söz etmek mümkündür. Tuvale geçmeden önce titiz eskizleri ile kompozisyona zemin oluşturan sanatçının kendine has bir üslubundan da bahsetmek gereklidir.
NOKTA VURUŞLARIN SAHİBİ
Nokta vuruşlar ile kompozisyonu oluştururken derinlemesine perspektife özen göstermesi kendine has üslubunun başlangıç noktasıdır. Aslında bu üslubun en belirgin özelliği ise fırça darbelerinde bir hareketliliğin gizlenmiş olmasıdır. Sabit değildir. Buda farklı kadifemsi bir doku yaratmasına sebep olmaktadır. Konularında güncel konuları işlediği gibi efsanevi olayları da büyük bir ustalık ile karikatürize ederek taşımaktadır tuvaline. Ve o efsanevi olaylar bir mesaj şeklinde yaşamaktadır yıllar sonra bir sanatçının eserlerinde. Mitoloji onun adeta bir kütüphanesidir. Eskiyi yeniye sürükleyen Yeniyi de eski ile örtüştürüp, mesaj ile kurgulayıp şekillendirip kendi renkleri ile harmanlayarak geleceğe yönlendiren bir elçidir aslında… Renklerde ise mavi ve lacivert gibi soğuk renkleri kullanmasına rağmen bunları zihnimizde sıcak renklermişçesine canlandıran özel bir yetiye sahiptir. Renklerle çalışırken onlara kadifemsi bir yumuşaklık hissi vermesi onun en büyük özelliği. Bu renk harmonisine dalarak eserlerinde yol aldıkça kâinatın çok ötesinde hayali bir dünya görmüş gibi hissetmemize rağmen günlük yaşantımızın en doğal görünümleri ile başbaşayızdır aslında. Abaz Dizdareviç’in tablolarına taş görünümü hâkimdir. Sanki taştan heykeller canlanmışta size göz kırpıyor biraz sonra derin bir sohbete dalıverecekmişcesinize orada duraksıyorlardır. Sanatçının imgesidir aslında taş. Yüzyıllardan beri yontarak, resmederek, tuval gibi kullanarak, yâda sadece bakarak birçok yaşantıya girmiş imgelenmiş ve her daim yanımızda olmuştur. İşte bu bağlamda Dizdareviç’te Taşın cansızlığı içindeki canlılığını inatla bizlere göstermeye, Dünya üzerindeki her varlığın bir ruhu olduğunu anlatmaya çalışıyor adeta.
“Taş yerinde ağırdır” deyimi Dizdareviç’in tablolarında Mitoloji ile birleşerek belki de yaşadığı topraklara istinaden bir dışavurum olarak yansımaktadır. Çünkü Karadağ’da yaşayan Boşnak halkı zor şartlarda da olsa bile direncini hiçbir zaman yitirmemiş taştan yapılan heykeller gibi yıllar geçse de ağırlığını koruyarak zamana direnmiştir. İşte bu yaşanmışlığın ve direnişin bir göstergesidir sanatçının tabloları… Dizdareviç ailesinin kökenleri de çok eskilere hatta ta Anadolu’ya kadar dayanmaktadır. Anadolu’dan Akova’ya göç eden soylu bir aileden gelmektedir. Aydın bir ailenin oğlu olarak yetişmiştir. Bu da gerek sanat çalışmalarını gerek akademik kariyeri gerekse Boşnak halkına verdiği katkılar ile bu misyonu sürdürdüğünün en büyük göstergesidir. Evli ve iki çocuk babası olan Abaz Dizdareviç’in Yoğun sanat yaşantısı içinde ailesine ayırdığı kaliteli zaman ve çocukları ile arkadaşça yapısı biz dostları tarafından takdir ve beğeni ile izlenmektedir. Yıllardır aralıksız olarak “Taş Köprü” adlı ressamlar buluşmasını örgütleyerek yaşadığı topraklara olan katkılarını sunmakta. Bir sanat ve kültür köprüsü oluşturmaktadır. Öyle ki dünyanın her ülkesinden kırk kadar ressamı başarı ile ağırlamakta organizasyon sonrası açılan sergi ile de bu eserlerin bir köprü oluşturarak kültür harmonisi etkisi ile gelecek nesillerin faydalanması sağlamaktadır. Yazımın başında da bahsettiğim gibi Balkanların önde gelen sanat eleştirmenlerinden bir olması bunca kimliğini perçinlemektedir. Yaşantısı gün yirmi dört saat sanatla yoğrulan Dizdareviç Birçok önemli serginin açılışına da katkı vermekte ve onların özsözlerini hazırlamakta eleştirilerde bulunmaktadır.
4 SAATLİK YOLDAN GELDİ
Zamanında Prizren’de açtığım benim sergimi de bu yönü onurlandırmış olması, tam dört saatlik yoldan gelerek sergime sunduğu katkının onuru benim için tarif edilemez düzeydedir. Sergi sonrasın da ise bir meslektaşım ile sohbet etme mutluluğu ise bunların karı olarak kalmaktadır bugün geriye dönüp bir göz attığımda. Uzun uzun sohbetimiz esnasında eserlerim ile gözlemlerini anlattığı sahneler hala canlı dünmüşçesine. Doğal ve pastel renklerimi çok beğendiğini üstüne basa basa vurgulamıştı. Ortak imgelerimizden bahsetmişti uzun uzun. Onun taş efektleri ile benim kum dokumun yakın duruşlarından. Doğada ne kadar ölü gibi görünseler de yaşantımızın her anında var olduklarından. Tuvallerimizde ise renklerimiz ile onlara yaşam verdiğinden farklı bir şekilde canlandıklarından bahsetmiştik. Çayın demine eş sohbetler de. Çay yanına bir kurabiye ister ya beden, işte biz sanatçılarda bu tat sohbettir. Çay kelimesiz, dost sohbetsiz olmaz derler. Bir dahaki sohbetimizde sizde şöyle sıcacık çayınızı alıp öyle okuyun satırlarımı. Bakalım hangi renginde, dizesinde, notasında dinlenir soluğumuz Balkanların. Kimde duraksarız, hangi sanatçıyı konuk ederiz. Çayımız hazır olsunda, sohbetimiz ile dostluk ona keza…
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
18 gün önceHABERLER
27 gün önce