Türkçe Olimpiyatları muhteşem kapanışla bu yılda sona erdi. 41 ilde 1500 öğrenciyi misafir ettik. Statlar doldu boşaldı. İğne atsan yere düşmeyecek nitelikte kalabalıklar misafir öğrencileri ve değerli öğretmenlerimizi can-ı gönülden bağırlarına bastılar. Yüz binlerin katılımıyla izlenen programlar sevgi seli ve gözyaşlarıyla bezendi. Sessizce ve ümitle ağlayan ve gelinen konumu Rabbin lütfu olarak ifade edenler, gelecek seneyi hasretle ve merakla beklemeye durdular. Bu yıl özellikle İstanbul’da sahneye koyulan görsel sunum mükemmel üstü mükemmeldi. Orijinaldi ve bir benzeri daha izlenmemişti. Bu güne kadar bir benzerini ben de seyretmemiştim. O nedenle daha şimdiden gelecek yıl “z” neslinin hangi tür yeniliklerle karşımıza çıkacağını merakla beklemeye başladım. Evet, bu sayfalarda yazılarıma başladığım ilkyazım da;” Yıllar var ki ben ve ben den büyük olan nesiller, bugüne kadar hep olumsuzluklarla büyüdü. Devletler platformunda sözü dinlenmeyen, sikkeyi kesemeyen bir ülke idik. Hep mağlubiyet hep mağlubiyet yaşadık uzun yıllar. Maalesef 80‘li yıllar ve dahi 90 ’lı yıllar hep böyle gelip geçti birer birer. Ezilmişlik ve itilmişlik bizim acı ama talihimize düşen pay oldu. Bu halimizle, Türkler ve asrın liderliği kavramlarını aynı kefeye koymakta çok zorluk çekiyordum. Şimdilerde ise yapılanları ve gelinen konumu gördükçe gelecek yüzyıl beni hep ümit var ediyor. Yakın çevreme ve öğrencilerime ümit var olmaları gerektiğini söylüyorum. Gelecek 20 yıl içerisinde, durdurulamayan bir yükseliş içine giren ülkemizin dünya çapındaki yerini hayal dahi edemeyenlere olacakları ifade etmeye çalışıyorum. Şimdiler de büyük olduğunu düşündüğümüz ülkelerin yerine, bayrağı göğüsleyecek bir ülke olacağımızı görüyor ve ümitsizlerin ümidi olmaya çalışıyorum.” demiştim. İstanbul’da muhteşem kapanışta gördüklerim ve yaşadıklarımla düşüncelerim ve dahi ümidim devam ediyor. Ümitsiz olanlara, söze ne hacet yapılanlara bakmak lazım diyorum.
DİZLERİME FER OLDU
14 Haziran’da İstanbul TT Arena’da gördüklerim dizlerimize fer oldu. Muhteşem bir kalabalık saatler öncesinden stadın çevresini doldurmuştu. Kapılar adeta hıncahınç doluydu. Stat içerisine girdiğimizde ise gösteriye iki saat kala tüm stadta adım atacak yer kalmamıştı. Sanırım TT Arena maçlarda bile bu kadar kalabalığı bir arada görmemiştir. Bundan daha önemlisi ise buradaki herkesin devlet-millet bütünleşmesi içinde geleceğe emin adımlarla yürümenin hazını yaşıyor olması idi. Mükemmel üstü mükemmel ve kelimelerle ifadeden aciz kalınan bir ortamdı yaşananlar. Bu durum karşısında hissettiklerimle bir kere daha motive oldum. Hayal zannedilenlerin ne kadar gerçek olduğunu o gece gördüm. O gece beklentilerimin çok üstünde bu ülke insanının kaynaşmasını müşahede ettim. Verilen sevgi mesajları ile sarmaş dolaş yüzlerce insan vardı TT Arena da. Yıllardır özlemini çektiğimiz ortak payda da buluşmak çok keyif verici idi. Ne diyeyim doğrusu gözyaşlarıma hâkim olmadım desem yalan söylemiş olmam. Sevinçle ve ümitle ağladım ağladım… Bu millet öyle bir millet ki, liderini bulduğunda şahlanmasını çok iyi biliyor. O’na ne yüklersen yükle size itimat ederse sizi şahlandırıyor, arkasından sürüklüyor. Muhteşem gece de muhteşem teknoloji de hâkimdi. Görsel sunumlar, stat ortasında kurulmuş beyaz ekranda bizleri inanın çok şaşırttı. Beklemediğimiz ve hayal dahi edemediğimiz bir gösteri ile karşılaştık. Beyaz ince yer sahnesinde birleşen dört kıta üzerinde coşan genç insanlar dostlarının göğsünü kabartırken düşmanlarını da üzmüş olmalı. Hele söylenen şarkılar ve türküler, oynanan oyunlar hep bizden…Ve işin kahramanları olan gençler ise Dünya’nın 135 ülkesinden gelmişlerdi.“İnsanlık el ele“ teması da çok güzel anlatılmıştı sahnede. Elleri öpülesi o güzelim öğretmenler ise hep perde gerisinde idiler. Oracıktan toprağa ektikleri tohumların, fidan oluşunu dua ve şükürlerle izliyorlardı. “İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız” diyen iki genç öğrenci kardeşimiz yapılanların anlamını bir çırpıda özetleyiverdiler. Seçilen şarkı o kadar ustaca seçilmişti ki adeta tüm Dünyaya saçılan tohumların fidan vermeye başladığını anlatıyordu. Bizlere ;”o fidanların gülleri olduğumuzu görün artık” diyordu adeta görmek istemeyen gözlere. Bu mana ikliminde düşündüğümde çekilen sıkıntıların değdiğini düşündüm ve gözlerim yine buğulu buğulu oluverdi birden. Yanımda oturan ve işin sıkıntılı zamanlarını bilen kırk yaş üstü insanların hıçkırıklarını duydum gayri ihtiyari. Daha dün otuz kırk kişi bir odada başlayan bu insanlık kervanı gönüllüler hareketi, bırakın odaları artık statlara sığmaz hale gelmişti. Birçok elin göğe açılmış sevinçle ve teşekkürle karışık dua edişleri de görülmeye değerdi.İyi ki o gece oradaydım, iyi ki bende bu gecede bu ana şahitlik ediyordum. Bana bunu lütfeden Rabbime “Bu bana layık değil bu bende, bana bu lütf ile ihsan nedendir” diye olanları keyifle izliyor ve halime şükrediyordum. Evet, o öğretmenler olmasaydı tohum toprağın bağrına atılmaz, atılan tohumlar fidanlara durmaz, fidanlarda güllere çevrilemez, işin özü olan bu meyveler de olmazdı. Çekilen sıkıntıları ve zorlukları çekenlerden, çekenleri görenlerden kaç defa dinlemişimdir. İşte onlardan biri önden giden atlı Adem Tatlı idi. Âdem Tatlı Bey’i unutmak ne mümkün… Gittiği Moğolistan’da Türk okulu açılmasına önderlik etmişti. Çalıştığı Türk Okulu’nda maaş alamadığı için okuldan sonraki zamanlarında parasızlıktan taksi şoförlüğü yaptığı o günleri anlatmışlardı. Sonra da okulun ihtiyacı olan parayı bulamadığı bir dönem de de Türkiye’de ki köyündeki evini satıp okul giderlerini bu para ile karşılayışını… ve benzerlerini çok dinlemiştim. Bana göre bu bir delilikti… Ve veliliğin yolu da buradan geçiyordu. Bir çırpıda davası uğruna elinin tersiyle dünya metaını bu derece önemsememe gerçek velilik idi. Sonrasında ise müessif bir trafik kazasında şehit oluşu da bir başkaydı. Çalıştığı topraklara gömülmeği istemek sahabe ruhunun inceliklerinden olsa gerek… Umarım bu güzide insanlar, mezarlarının başından kalkıp o gece meyveye duran tohumları izlemişlerdir. Mezarlarında bile olsalar Allah onlara bu hazzı yaşatmıştır. Allah sen den razı olsun Adem hocam.
HATIRALARDAN HATIRALARA GEZİ
Muhteşem gösteriler sahnede devam ededursun, beynim düşüncelerden düşüncelere hatıralardan hatıralara atlıyordu o gece. Aklıma Bosna-Hersek’e yaptığımız gezide anlatılanlar geldi bir anda. Savaşın kızıştığı Bosna da herkes savaş alanlarından kaçarken, adeta kendisine ve etrafına atılan mermilere karşı güller atarcasına savaşa göğsünü siper edenlerin öyküsünü dinlemiştim. Evet, bu bir çılgınlıktı. Ve “nereye gidiyorsunuz” diyenlere karşı “biz burada okul açmaya geldik” diyenlere “sizler delisiniz” diyenleri hatırladım. Onlar öyle bir deli idiler ki aslında velilik makamında olan sevdalılardı. Dünya ve dünya adına herşeyi terk ederek tohum saçmaya gittiler. Tohumlarını saçtılar. Tohumlar fidana durdu. Bugünde güller açmış bir şekilde karşımızda arz-ı endam ettiler. İşte o gün çekilen bu zahmetler bugün artık meyveye durdu bunu hatırladım. Gene iki büklüm, gene gözlerim buğu buğu önümdeki muhteşem tabloyu izlemeye durdum. Aziz milletim, bu öğretmenler ve bu insanlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Zaman her şeyin ilacı… Neyin iyi neyin kötü olduğunun göstergeci. Yapılan ve atılan tohumların da boşa gitmediğinin bir değerlendirme süzgeci. Allah bu insanları yönlendirenleri ve bizzat kahraman öğretmenlerimizi iki cihanda da aziz etsin. Bize de bu günleri gösteren Rabbimize minnet sana şükran sana diye dua etmek düşer. Kalın sağlıcakla.
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce