Kosova ile Türkiye arasında çok yönlü bağlar vardır. Kosova, sıradan bir bölge değildir. 1389-1913 arasında Osmanlı toprağı idi. 1913 yılında Batı’nın baskısı ile Kosova Sırbistan’a verildiğinde, Kosova’da yaşayanların yüzde 50’si Türk ve toprağın yüzde 55’i ise Türklere aitti. Hâlbuki yüzde 100’ü ise Prizren Türkçesi ile konuşuyordu. Geçmişte Viyana kongresinde “Mukaddes ittifak”, halen yürürlüktedir (gizli olarak). Bu kongrede Rus Çarı’nın teklifi diğer Batılı ülkelerce kabul edilmiştir ve şunlardır: 1- Türkleri Avrupa’dan atmak, 2- Balkanlardan atmak, 3- Ege ve Akdeniz’den atmak, 4- Anadolu’dan geldikleri Orta Asya’ya sürmek, Anadolu’yu Hıristiyanlaştırmak, 5- Türkleri açlık salgın hastalık, nüfus planlaması ve diğer usullerle tamamen imha etmektir. Bütün bu nedenlerden dolayı, Kosova dün olduğu gibi bugünde bizim için çok önemlidir.
Bugün gelinen noktada Kosova’da Sırpların Müslüman katliamının senaryosunu hazırlayanlar yeni bir oyunu sahneye koyma hazırlığı içindeler. Kosova’da kriz, Jablanoviç’in 1988-1999 yılları arasında Kosova Savaşı sırasında yakınlarını kaybeden Arnavutlar için “vahşiler” demesinin ardından patlak verdi. Kosovalı annelere “ vahşi” diyen Topluluklar ve Geri Dönüş Bakanı Aleksandar Jablanoviç’in hala görevden alınmayışını protesto eden Vetvendosye Hareketi üyeleri, Kosova’nın Başkenti Priştine’de bulunan Başbakanlık binasını tahrip ettiler. Priştine, Kosova’nın Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan ettiği 2008 yılından bu yana düzenlenen en büyük gösteriye sahne oldu. Çıkan çatışmada 52’si polis olmak üzere, 110 kişi yaralandı. Sırp bakanın tartışmalı sözleriyle ayağa kalkan ülkede gerginlik her geçen gün artıyor. Ülkedeki siyasi krizin derinleşmesinden endişe ediliyor. Sürecin bu şekilde devam etmesi durumunda, Kosova’da hükümetin düşmesine ve bir kez daha erken genel seçimlere gidilmesine neden olabilir.
6 AY SÜREN HÜKÜMET
Kosova’da 8 Haziran 2014’de düzenlenen erken genel seçimlerin ardından hükümetin kurulması altı ay sürmüş; Başbakan İsa Mustafa, Aralık ayında görevine başlayabilmişti. Kosova’da ateşlenmeye çalışılan fitilin, büyük güçler arasındaki rol kapma mücadelesinden başka bir şey olmadığı bir süre sonra daha iyi anlaşılacaktır. Kosova’da yaşananların sıradan bir sokak çatışması veya yer altı kaynaklarının özelleştirilmesine karşı hareketler gibi sudan sebeplerle geçiştirilmesi çok akılcı gelmemektedir. Bugünkü olayları daha iyi anlayabilmek için, barış anlaşması sürecinde AB ile ABD arasındaki balkanlara hükmetme mücadelesini hatırlamak yerinde olacaktır. Avrupa, özellikle de Almanya, bölgenin ekonomik olarak yeniden yapılanması yönündeki inisiyatifi ele geçirmek istiyor. Barış antlaşmasına giden yolda Rusya’yla Almanya arasında geliştirilen ilişki, Almanya’nın Doğu Avrupa’da zaten fazla olan etkisi, bu konuda Berlin’in avantajı. Doğu Avrupa ve Balkanlar’ı “arka bahçesi” haline getirmeye çalışan Almanya, bu amaca ulaşmak için bölge ekonomileri üstündeki etkinliğini ve Avrupa Birliği içindeki konumunu da kullanıyor. Balkanlar’a yönelik olarak geliştirilmek istenen İstikrar Paktı ve Marshall Planı gibi projelerin arkasında bu düşünce yatıyor. Ayrıca, Almanya bütün Balkan ülkelerine Avrupa Birliği’ne üyelik perspektifi sunuyor.
ABD DAHA AVANTAJLI
Ancak, Bosna’dan sonra Kosova’ya da fiilî olarak yerleşen ABD, bu konuda daha avantajlı görünüyor. Askeri olarak üstünlüğünü kabul ettiren ABD, şimdi bölgeye yapılacak yardım konusunda faturayı Avrupa’ya ödetmeyi amaçlıyor. Balkanlar’da Almanya ile ABD arasında yaşanmakta olan gizli hegemonya savaşı dikkatle izlenmeli. Çünkü bu savaşın sonucu, dünya genelindeki hiyerarşik ilişki ağında, orta vadede bazı değişikliklere yol açabilecek gelişmelere gebe görünüyor.
BALKAN YEMEKLERİ
23 saat önceHABERLER
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024