“Makarios, Kıbrıs için değil Elenizm için uğraşmış bir Enosis’çiydi. 1950’de yaptığı Enosis yemininin etkisi altında kalmasaydı ve Elenizm için uğraşı bir yana iterek sadece Kıbrıs için uğraşsaydı, bugün tarihte parmakla gösterilecek bir lider olarak anılacak ve arkasında yürüyenlerin gerçekten sevgisini kazanmış olacaktı. Halbuki Makarios; Kıbrıs Türk ve Rum halkının ortaklaşa meydana getirdiği bir antlaşmayı, gerekirse silaha sarılarak yıkacak bir başka plana “Akritas Planı”na imzasını koyacaktı”.1980
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’ta Türklerle Rumlar arasında var olan uyuşmazlığın çözümü konusunda yeni müzakere sürecinin ne şekilde ve hangi yöntemlerle yapılacağı tartışılıyor. Buradan amaçlananın başarı ile sonuçlanacak bir noktaya ulaşılması beklentisi olduğunu da söylemek belki olasıdır. Buna karşın görünen o ki eski yöntemler yeniden denenmek isteniyor. Güven yaratıcı önlemler dizisi iyi niyetli olarak düşünülen bir görüş olabilir. Bu yöntemin daha önce denendiğinin ve tutmadığının unutulmaması gerekiyor. Aradan geçen uzun süreçte güvenin yaratılmadığı görüldüğünden midir nedir bu yöntem öncelikli tartışma konusu oluyor. Yıllarca iç içe yaşamış olan Türklerle Rumlar uzun yıllardır ayrı bölgelerde yaşıyorlar. Birlikte yaşanılan dönemde karşılıklı olarak birbirlerini kısmen de olsa tanıyor olmalarına karşın çatışmışlar ve araya kan girmiştir. Şimdilerde ise her iki tarafta yaşayanlar birbirlerini hiç tanımıyorlar. Tanımayanların nasıl birlikte yaşamaya zorlanacağı ayrı ve önemli bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. Bunun ötesinde ortalık yerlere çıkarılan bir görüş ise mendil büyüklüğündeki ülke ile Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Yunanistan’ın görüşmeleridir.
KKTC’Yİ TANIMAK
Bu görüşü ortalık yere atanların bir hesabı yoksa böyle bir yaklaşım Türkiye’ye karşı oluşturulan bir tuzaktır. Böyle düşünceleri ortalık yerlere bırakanlara sormak istiyoruz. Çapraz diye tanımlayacağımız görüşmeler öncesinde Yunanistan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni resmen tanıyacak mıdır? veya BM Güvenlik Konseyi’nin 1983 ve 1984 yıllarında aldığı541 ve 550 sayılı kararlarının kaldırılması için diplomatik girişimlerini yapacak mıdır? Öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Uyuşmazlığı çözelim diyerek çözemezsiniz. Nasıl çözeceksiniz? Sözle peynir gemisi yürütülmediğine göre yukarıdaki önerimiz üzerine çalışılması gerekmektedir. Buradaki bir başka husus ise Kıbrıs Türklerine yapılan haksızlığın nasıl ortadan kaldırılacağıdır. Yukarıda anılan kararlarla Kıbrıs Türkleri bir anlamda yok sayılıyordu. Buna karşın 2004 yılında yapılan referandum öncesi adada Türklerin de olduğu kabul edildi. Hatta Annan’ın belgesine Evet demeleri için gündüz vakti Kıbrıs Türklerine gökyüzündeki yıldızların bile vaat edildiği belleklerdeki tazeliğini korumaktadır. Uluslararası toplumun ve diğer aktörler adada gerçekten barışı ve çözümü istiyorlarsa çelişkilerle dolu olan bu kararların kaldırılmasını sağlamak durumundadırlar. Var olan yanlışlık düzeltilmediği takdirde “iki toplumlu iki bölgeli” yapının oluşturulması söylemini yıllarca yineleyip dururlar. Yarım asrı aşan süredir devam eden uyuşmazlığın çözümü konusunda içtenlikli düşünüyorlarsa sürecin bu şekilde planlanması ve düşünülmesi gerektiğini kaydediyoruz. Geçtiğimiz günlerde adaya gelen Bay Aleksandr Dovner bir dizi görüşme yaparak ayrılmıştı. Kendisine kibarca bir dönemin dillerden düşmeyen unutulmaz şarkısında olduğu gibi “Eylül’de gel” denilerek gönderilmiştir. Politis gazetesinde yer alan bir değerlendirmede; Bay Dovner, iki tarafın yeniden müzakere yörüngesine girmesi için daha kat edilmesi gereken çok yol olduğuna duyarlılık gösterdi. Görüşme sırasında burnundaki çiçekle dolaşan Bay Anastasiadis’in Bay Dovner’e ‘Kıbrıs Rum tarafının istediği çözüm taslağını yeniden belirlemek ve yeni Ulusal Konsey’i yürürlüğe koymak için süreye gereksinimi olduğunu söylediği aynı değerlendirmede yer alıyor. Onlar süre isteyerek zamana oynamaya hazırlanıyorlar. Biz ise çözüm olsun diye kendimizi bir anlamda paralıyoruz. Şimdilerde yapmamız gereken onların tuzağına düşmemektir. Bunun yanı sıra tanıtım çalışmalarına devam etmek durumundayız. Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda kendilerini sorunlu görerek katkı vermek isteyenlerin ayaklarının yere sağlam basması gerekiyor. Aksi halde bu güne değin yaptıkları gibi tutumlarını değiştirmezlerse 50 yılın geçmesine karşın 500 yıl geçse dahi uyuşmazlığın çözümünün olanaklı olmayacağını bilmelidirler. Yoksa “Kıbrıs sorununun bir çöküşü daha kaldıramayacağını” konuşurlar. İngiltere’nin Kuzey İrlanda’dan sorunlu Devlet Bakanı Theresa Villiers, “Türkiye Avrupa Perspektiflerinde ciddiyse Ankara’nın değil Kıbrıslıların (Rumların) istediği adil ve dengeli bir çözümü gerçekten desteklediğini kanıtlamak zorundadır” diye konuşuyor. Mendil büyüklüğündeki ülkenin Dışişleri Bakanı Yuannis Kasulidis ise “ Türkiye’nin başlıklarının açılması Maraş’ın geri vermesine bağlıdır” diyerek koşul üstüne koşulları ortalık yerlere bırakıyor. Bu güne değin Türkiye’nin AB üyeliği konusunda sürekli olarak koşul üretenlere karşı artık dur demesi gerekiyor mu ne…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce