İşveren: İş çok, çalışan yok.
Personel: İş yok, maaş az.
Yüksek maaş ödemek ne yazık ki bir işe yaramıyor. ‘Bu kadar bol para veriyorlarsa, ben önemli biriyim’ diye düşünüyor çalışanlar. Muhasebecisi doktoru, çaycısı, kapıcısı, hemşiresi, sekreteri, müdürü günün akışına uygun çalışıyor mu? İşletmelerde her sektörde kişiye ortalamanın üstünde ödenen maaş ve korunan haklara rağmen çalışanın işinin hakkını yerine getirmemesinden dolayı bedeli ödenemeyecek maddi ve manevi kayıplar yaşandığına tanık olunur hep. Eğer küçük dağları ben yaptım havası ile davranılmaya devam edilir ve verilen iş hakkı ile yapılmaz ise tabii ki bir şirket yavaşlayacak ve sonunda duracaktır.
Bir işçi ve memur çocuğu olarak anne ve babamın işlerine gösterdikleri özene ve saygıya tanıklık ederek büyüdüm.
Temizlik personeli toz beziyle buzdolabının içini silebilir, evinizde veya ofisinizdeki dolabın üzerinden diğer çalışanın, çocuklarınızın başına iki kiloluk bir malzeme düşmesinden son anda kurtulabilmeniz büyük şans. İşletmenin çıkarlarını verimli şekliyle sahip çıkmayan bir çalışan sürekli güdülmek zorunda kalınıyorsa bilin ki o personel kendi çıkarları için o işletmede bulunuyor ve işverenin sorumluluklarını, çıkarlarını önemsemiyor ve gereken özeni göstermiyordur.
İşverenin hak gözeten tarafı görülmez hiçbir zaman. Hak ve adaletin işveren için yokmuş gibi düşünülmesi ise yanlış bir tutumdur.
Kaytaranlara bir şey sorarsın, ezberlemiş gibi ‘ bunun benimle ilgisi yok, ben duymadım, hayır söylenmedi, ama, vs.. ‘ … Şirketin ve işe yarayan diğer personelin huzurunu bozmak için moral bozma şurubu olurlar. ‘Çalışanın işi var ama işverenin çalışanı yok’. Kişi sanki sadece kendisi için işe girmiş ve tanrı edasıyla çalışıyor. Onun işe ihtiyacı varmış gibi düşünüyor. Kurumun işlerinin önemi yok gibi davranmalarının ne kendilerine ne de başkalarına bir yararı olmadığı ile ilgilenmiyor bile. Üreten, istihdam eden, ülke ekonomisine katkı sağlayan, işveren olmanın zorluklarını ve sorumluluklarını tabii ki görmek bile istemiyor. Kişi işi kusursuz yapmıyor ise bıraksın o işi yapmasın. Çünkü ne eğlenceli olacak ki? Eğlenceli değilse orada ne aradığını sormak gerekmez mi?
Çalışanlar gelenekleri ve objektif bir şekilde iyi niyet kurallarını da göz önünde bulundurmalı.
Çeyrek asrı aşan iş hayatımda ve binlerce gözlemimden süzülen tecrübelerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; Türkiye’nin en önemli, belki de en acil ihtiyaçların biri mutlu ve verimli çalışmanın öğrenilmesi, eğitimlerin düzenlenmesidir. Bu yönde çalışma yapılması mutlu aile, mutlu toplum, mutlu birey ve sağlıklı nesiller yetiştirme bakımından önemlidir. Gelecek her yerde inşa edilir.
İşçi ve memur bir olan bir ailede anne ve babamın işlerine gösterdikleri özene ve saygıya tanıklık ederek büyüdüm..
Verimlilik ne güzelliğe ne yakışıklı olmaya bakar.
Velhasıl işi kökünden halletmek için ister büyük ister küçük olsun işleri sürekli denetleyip işini yerine getirmeyenlerden ayrılmak gerekiyor. İşverenin haklarını da gözetmeyi de bilmeli çalışan. Ve ne yazık bunu öğrenebilmenin bir okulu yok. Ne var ki ‘insanoğlu kendi benliğini ve kendi gelişme ihtiyacını doyurabildiği oranda kendini işe adar.’ Demek yerinde olur.
Bir işverenden bir ağaca tünen baykuşlar gibi beklemesinin beklentisi olabilir mi?
Keşke cennet bahçesinde salına salına gezilseydi hep.
KGK Sektörler Arası Komite Üyesi
HABERLER
19 saat önceHABERLER
19 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce
Kiymetli Safak
Turkiyede hangi is dogru yapiliyorki isci isveren haklari dogru oldun. Tr deki tum kanunlar batidan kopualama oldugu insanlarinda bati insaninda olan durustluk olmadigi muddetce hicbirsey degismez.