En içten selamlarımla siz cok kıymetli okurlarımı selamlıyor ve bir hafta aradan sonra tekrar beraber olmanın sevincini yaşıyorum.
Tahmin edebileceğiniz üzere bugünkü yazimda sizlere ABD Başkanı Donald Trump’ın bugün canlı yayında verdiği Kudüs’ü Israil’in başşehri yapma kararın’dan bahsedeceğim.
Türkiyemizde ve coğrafyamızda neler oluyor? Cok şeyler oluyor. Sizlere birkaç hafta önce yazdığım bir yazımda dünya genelinde Müslümanlarin’ki buna coğunluğu Müslüman olan toplumların devlet yapılarıda dahil siyâsi ve hayâti felsefelerinin bulunmadığından ve bu sebebden dolayı son iki yüzyildır Müslümanların bulunduğu coğrafyaların ve Müslümanların adeta dünyada cehennemi yaşadığından ve coğunun kendi evlerinden ve vatanlarından edildiklerinden bahsetmisdim. Bizlere ait, Kuran’dan çıkma siyasi ve hayati ışığimız olmadığı sürece, bizler kefere tarafından sürekli taciz edilmeye ve karanlıkda kalmaya devâm edeceğiz. Daha evvel bahsettiğim üzere, bizler mezhep ayrılıkları içersinde oldukça ve birbirimizle savaştıkça, düşman dahada cesaretlenmekte ve akla hayale gelmeyecek işleri başımıza açmaktadır. Darbeler tarihinin sonuncusu, 15 Temmuz kalkışması, NATO tatbikatın’da hedef tahtasına Turkiye Devleti’nin Reis-i Cumhurunun konulması, Rıza Sarraf hâdısesi, Suudiler ile Iran arasındaki soğuk savaşın bir neticesi olarak Yemen’de başlayan sıcak gelişmeler ki Yemende iki yıldır devâm eden savaş sebebiyle bugün yirmi milyon civarında insanın evsiz kalmış ve açlıkla pençeleşiyor olması ve Suriye’de baas rejimi tarafindan yaşama hakkı ellerinden alinan zavallı ve çaresiz insanların vahim durumu… Tablo ortada ve Müslüanlar olarakdan vâhim bir durum ile karşı karşıyayiz. Kudüs’ü bu hâdiselerin dışında okumak sadece bir cahillikdir çünkü birbiri ardına gelen tüm bu can yakıcı hâdiseler aynı tesbih’e bağlı birer tesbih taneleri gibi birbiriyle bağlantılıdır.
Esâsında Donald Trump’ın canlı yayında dünyaya duyurduğu Kudüs’ün Amerika Devleti tarafından Israil’in başşehri yapılması yaklaşık yirmi senedir ABD başkanları tarafından seçim malzemesi yapılmış ve her altı ay’da bir ertelenmiş bir karardı. Bugün Kanada saati ile öğlen bir’de canlı yayında yapılan bu açıklama kalbimin tâ derinden yaralanmasina vesile olmuşdur ve o’an kendi kendime “neredesin ya Selahaddin Eyyubi” dediğimi hala hatırlıyorum. Bugün akşam haberlerinde Kanada hükümetinin Trump’ın kararını tanımadığı ve Kanada konsolosluğunun Kudüs’e taşınmayacağı bildirildi ve şu vakte kadar İsrail devleti ve Cekoslovakya haricinde hiç bir devlet açıkca bu bildiriyi desteklemedi.
İmdi, Kudüs niçin bizler için bu kadar önemli? Onemli sebeblerin başında Yüce Allahın kitabın’da bildirdiği uzere, Abdullah oğlu Muhammed Peygamber’in Allah tarafından Mescid-i Haramdan alınıp Kudüs’de bulunan Mescid-i Aksa’ya götürülmesidir ve Allah bu hâdiseyi Isra Süresi birinci Ayetin’de bizlere şöyle bildiriyor “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren (Allah, her türlü noksanlıktan)münezzehtir.” Yani Allah’ın tâbiri ile Kudüs mukaddes bir belde ve peygamberler sehridir ve aynı zamanda Müslümanların’da ilk kıblesi olarak tarihe geçmişdir. Bizler için itibâri bu kadar yüksek olan bir şehrin aynı zamanda hem Yahudiler vedahi Hıristiyanlar içinde önemi büyüktür. Musa ve kardeşi Harun Peygamberler ve sonrasında gelen Meryem oğlu Isa Peygamber’de bu topraklar’da Israil oğullarına elçi olarak vâzifelendirilmiş ve hakka yürümüslerdi.Bu sebeden dolayı bu topraklarda yahudiler, hıristiyanlar ve Müslümanlar hak ölçüsü dahilinde eşit haklara sahip olmalıdırlar. Fakat geçen bunca sene gosteriyorki Israil devleti Filistinli kardeşlerimizin hak ve hukukunu çigneyerek zulüm ve haksızliga devam edecekdir. Israil devleti kendi imzasi bulunan hali hazırdaki uluslararasi kanunları tanımadıgını hem sozlü olarak hemde yaptıgı zulümler ile tüm dünyaya açıkça beyan etmişdir.
Yüzyıllardır haçllıar ve Müslümanlar arasındaki rekâbetin sebebi bu toprakların sembolikleşmiş kutsallığından’dır. Bilindiği gibi Israil devleti, Cihan Devlet’i Osmanlının yıkılışından sonra 1948 senesi’nin Mayıs ayında kurulmuşdur. Hattızâtında, yukarıda bâhsettiğimiz tesbih tanelerinden biriside Israil devletinin kurulmasıdır. Görüldüğü gibi Müslümanlar Kuran’dan aldıkları hayat ve siyasi felsefelerini kaybedince Batı ile Doğu arasındaki güç dengesi yavaş yavaş değismeye ve Müslümanlar güçlerini kaybetmeye başladılar. Bunun en bâriz ve onemli misallerin’den bir tanesi olan Osmanli Devletinin yıkıışı Batııl devletlere rahat bir nefes aldırmış ve Theodor Herzl’in onderliğinde siyonistlere israil devletinin kapılarını açmışdır. Ortodox yahudilerinin karşı çıkmalarına ve direnmelerine rağmen siyonistler Israil devletini 1948 yilinda Ingilizlerin yardımı ile kurmayı başarmış ve Ingilizler ve Amerikalilarin desteği ile gün geçdikçe Osmanlı tebâsı olan Filistin halkı yani Müslümanlar üzerinde baskılarını arttırmışlardır.
îlk kurulduğu seneden yani 1948’den buyana Israil uyguladiğı hak ihlalleri ve işlediği insanlık suçlarından dolayı sınırlarını yaklasık uç katı genişletmiş olup neredeyse korumasız ve mazlum durumdaki Müslüman Filistin halkına hayatı cehenneme çevirmişdir. Tabiki tüm bunları Batılı devletlerin en çok’da Ingiltere ve ABD’nin desteği ile başarabilmişdir, yani Israil tek başına bir hiç’dir aslında. Daha evvel belirttiğim üzere Müslümanlar olarak’dan yakalandığımız hastalıkların en başında suçu kolayca başkalarının üzerine atmak gelmektedir’ki bizlerde sorumluluk kalmasın. Televizyonlar’da izlediğim kadarıyla bir çok akadamisyen, gazeteci ve siyasetçi bu hastalığın gerektirdiği şekilde kendimizden başka herkezi yani ABD’yi, Ingiltereyi, Almanya’yı Israili ve hatta din’de kardeş olduğumuz Iran devletini dahi suçlayarak ne kadar aciz durumda olduğumuzu adeta haykırıyorlar. Bizler nerede hata yaptık diyerek’den niçin sual etmiyoruz? Bizler ne zamandan beri kefereyi yani asıl dusmani bırakıp birbirimizle savaşır olduk? Ne zamandır keferenin dostu birbirimizin düşmanı olduk? Bunlar gokdeki yıldızlar kadar gerçek’dir. Misal olarak’dan yıllardır Iran ile sen şii’sin biz sunniyiz diyerekdenk Rusya ile Amerika arasındaki soğuk savaş yıllarını aratmayacak şekilde çok kıymetli enerjimizi birbirimiz üzerinde boşu boşuna harcadık ve bunu yaparken’de mezhebimiz ile övundük. Muhammed peygamberin yüzüne o dehşetli kıyâm gününde nasıl bakacak ve Allaha nasıl hesap vereceğiz diyerek’den hiç düşünmedik. Mezhepler kurduk, halbuki Yüce Allahin “Allah katinda tek din Islamdır” dediğini unuttuk ve haşa, hayır Allahim bize sadece Islam yetmiyor, bize çeşitli tarikatler ve mezhepler lazımdır diyerek adeta Allaha savaş açdık. Sonuç? Sonuç ortada, bizler yenildik! Bizler kendi doğru bildiğimiz yanlışlarımıza mağlup olduk! Suphesiz Allah’ın sünneti hiç değişmez, Nisa 79’da Allah şöyle bildiriyor bizlere “Size gelen her iyilik Allah’tandir. Başiniza gelen her kötülükte kendinizdendir.” O halde başimiza kendi ellerimizle yaptiklarimiz’dan başkasi gelmiyor! Bizler Kuran’daki felsefeyi terk ettik ve kendi kendimizi kefere karşisinda güçsüz duruma düşürdük.
Iki üç gün evvel bir televizyon kanalın’da Reis-i Cumhurun zalim ABD yonetimi hakkında söylediği bir cümle beni hem hayrete düçâr etti hemde ne kadar haklı olduğumu teyit etmeme yardım etti. Neydi o? “Amerika’nın bize karşı bir planı olduğu artık iyice anlaşılıyor.” hayret ettim çünkü bir devletin en üst makâmı olarak’dan bunu şimdi anlamak biraz geç olsa gerek. Bizler Batıya yani ABD’ye ve onların kurduğu tezgahın bir parçası olan NATO ve BM’e haddinden fazla güven duyduk, oysa güvene lâyık olanın Allah olduğunu sanırim unuttuk veya unutturulduk. Halbuki Allah Bakara Suresi 120. Ayetinde soyle ogut veriyor bizlere “Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoldur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.”
Bizim niçin kendi öz NATO’muz yok? Pekialâ olabilir ve misal olarak’dan ismide ODGO yani Ortadoğu Güvenlik Organizasyonu olabilir. Kısacası Müslümanin gerçekde dostu ancak müslümanlar olmalıdır çünkü Batılı devletler kağıt üzerinde dost görünsede gerçekde herhalukarda eğer çıkarlarına uygun düşüyorsa bizi arkamızdan vurmaya hiç çekinmeyeceklerdir ve son yaşanan hâdiseler’de bunu aynen teyit eder nitelikdedir. Bizler, yani müslümanlar aklımızı başımıza alıp birbirimizle didişmeyi bırakıp ittifak etmeli, birlik olmali, kardeş olmalı ve keferenin yaptıği gibi onlar hakkinda bizlerde planlar yapmalıyız, yapmalıyizki cesaretleri kırılsın ve akilları başlarina gelsin. Hep onlar bizler için plan program yapacak değiller, bizimde istihbaratimiz var ve bizde onlarin geleceği hakkinda kararlar alip onlara dünyayi dar edebiliriz. Kabuğumuzu kiralim, Kuran’dan aldiğimiz feyz ve felsefe ile dünyaya bizde variz diyelim artik!
Uzülme Kudüs, kederlenme!, her karanlik gecenin bir aydinlik sabahi mutlaka vardir ve Allah herdaim mazlumun yanindadir! Dualarimiz seninledir ve dünyanin her neresinde olursa olsun yakarışlarımız herdaim mazlumlar içindir. Bizler ökçeleri üzerinde geri dönenler olmadigimiz müddetce, Allah bizimle beraber olacakdır ve unutmayalım Allah herdaim sabr edenler ve zâlim karşısında tek yürek olup Allah yolunda mücadele edenlerle beraberdir.
Hepinizi Allaha emanet ediyor saygı ve selamlarmı yolluyorum.
Yusuf Başaran
BALKAN YEMEKLERİ
13 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024