Bizim memlekette “İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük” diye bir ders okutulur, mekteplerde. Sanki her sayfası birer resmi yazı fotokopisi gibi duran, felaket sıkıcı kitapları vardır bu derslerin. Bu nedenle ilkokuldan fakülte son sınıfa kadar her sene haftada en az iki saat bu dersi aldıkları halde, milyonlarca insanımız yakın tarihimizi de Atatürkçülüğü de başka kaynaklardan yarım yamalak öğrenir.
24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması’nın bizim milli benliğimizde hak ettiği karşılığı bulamayışının nedeni de işte bu “yakın tarih” öğretmek yerine “resmi tarih propagandası” yapma basitliği olsa gerek…
Üzerinde yaşadığımız toprakların bize ait olduğunu söyleyen ve Kurtuluş Savaşımızın zafer ile neticelendiğini elaleme kabul ettiren bu önemli belgenin manasını bilen pek fazla kimse olmadığı gibi, yıl dönümünü hatırlayıp da üzerine kafa yoran da pek yok ne yazık ki…
Dedik ya, ders kitaplarını sadece imtihanlarda geçecek kadar ezberleyip unutan gençlerimiz, daha sonra bambaşka yerlerden eksik, yanlış, çarpık veya güdük biçimde öğreniyorlar yakın tarihlerini. Kimisi demokrat geçinen liboşlardan, kimisi müslüman geçinen hacıyatmazlardan, kimisi de kendisini milliyetçi zanneden içi boş tenekelerden duydukları üç beş klişe lafı doğru kabul edip kendilerince hükümler veriyorlar.
Hain denen güruh, en çok “aydın” süsü verir kendisine. Bizim memlekette ottan daha bol hain yetiştiği için olsa gerek; her fırsatta yılan gibi zehirlerini akıtan bir sürü sözde aydınımız vardır.
Kurtuluş savaşımızın lideri Atatürk’ü nefesi içki kokan bir alkolik olarak çaktırmadan toplumsal hafızamıza işleyenler hep o çakma aydınlar değil midir? Hristiyanlarla Müslümanlar arasında yapılan bir nüfus mübadelesine imza koyan İsmet Paşa’yı İslamiyet düşmanı diye topluma tanıtan, buna karşılık işgal altındaki İstanbul’un zavallı padişahı Vahdettin’i ise neredeyse Kurtuluş Savaşının gizli mimarı diye pompalamaya kalkanlara ne demeli?
İşte bu hainlerin Kürtçü, yobaz, liboş ve kafatasçı çeşitleri vardır; her biri de kendilerine göre ihanet saçarlar.
Kürtçü hainlere göre Lozan Anlaşması, Türk faşizminin (!) zaferini onaylayan bir sömürü anlaşmasıdır.
Liboş hainlere sorarsan, Türk Milletini evrensel değerlerden uzaklaştıran, Ermeni ve Rumların vatanlarından olmasına cevaz veren bir dikta belgesidir.
Yobaz hainler için ise, Mason localarında tasarlanmış, Ümmet-i Muhammediyeyi Halife Hazretlerinin nurundan mahrum eden lanetli bir evraktır.
Ayakları ile zemin arasında bir hayli mesafe olan fanatiklere göz kırpanlara bakarsan; Lozan Anlaşması Musul’u, Kerkük’ü, Selanik’i ve Oniki Adaları veren bir ihanet mutabakatıdır.
Kültürlü, yetenekli, dünyayı bilen gerçek aydınlarımızın sayısı ne yazık ki hem azdır, hem de bana bozulmasınlar ama birazcık da tembellikleri vardır. İzlediniz mi hiç Lozan Anlaşmasının imzalandığı günleri anlatan dünya çapında bir sinema filmi? Veyahut okudunuz mu Lozan’ı anlatan dört başı mamur bir roman ya da tiyatro eseri?
E, ülkemizin gerçek aydınları bu işlere emek sarfetmezlerse ortalık ihanet korosunun gürültüsüne kalır; bizler de elimiz böğrümüzde yalanlara iman etmiş genç kuşakların nasıl yozlaştıklarını izler dururuz.
Peki, Lozan Anlaşması bir Rumelili için ne demektir bilir misiniz?
1686’da kaybedilen ve binlerce şehit ve esir bıraktığımız Nazlı Budin’in ardından “Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu, bülbülün figanı bağrımı deldi.” diye ağıt yakan biziz.
93 Harbine ithafen “Babamın kanından damlalar var… İçtim, kana kana içtim Tuna’dan.” dizelerini Kemalettin KAMU’ya ilham eden tarih bizimdir.
“Ne annem var ne babam var, kalmışım öksüz.” diyen göçmen kızı da, “Görmedim civan Alişimi Tuna boyunda.” diye içlenen Rumeli güzeli de bizimdi.
Mora Ayaklanmasında Yunan komitacılarının kılıçtan geçirdiği onbinlerce insan bizdendi. Balkan Harbinde hunharca katledilenler de…
Rodop Dağlarında “çalı harmanı” denilen işkenceye maruz kalanlar büyüklerimiz ise belki de en şanslı olanlardı.
Göç ve sürgün yollarında açlıkla, zulümle, ölümle yüzleşenler… Eşkiya kurşununa babasını verenler, düşman süngüsünde anasını kaybedenler, mezarlarında bir elham okumaya vakti olmadan kucaklarında evlatlarıyla yollara dökülenler… Memleket hatıralarını torunlarına anlatarak ömür tamamlayanlar…
Bizim gibiler için Lozan, yeni bir memleket edinmek olduğu kadar özgürce ezan sesini dinlemek ve al bayrağın gölgesinde huzur içinde yaşamak demektir. Dolayısıyla kendini bilen her Rumelili, yurtsever birer Lozancı ve sağcısıyla solcusuyla damardan Atatürkçüdür…
TAFLAN TAFLAN…
Geçen hafta sonu, Mübadele Derneği başkanı Salih MERİÇ’le birlikte Taflandaydık… Ardını sımsıkı bir ormana yaslamış Karadenizin güzelliklerini seyreduran harkulade bir manzaraya sahip bu güzel kasabaya hayran olmamak mümkün değil…
Önümüzdeki 29 Ekimde Samsun Mübadele Derneği, Taflanlılar’la birlikte cumhuriyet bayramı kutlaması düzenleyecek. Bunun için Taflan’ı seçmemizin çok özel bir sebebi var: Çünkü Taflan, mübadillerin yerliler ve Doğu Karadenizlilerle birlikte yanyana yaşadıkları bir yerleşim merkezi…
Cumhuriyet hepimizin olduğuna göre, bayramını da hep birlikte kutlamalıyız, öyle değil mi?
Not: Taflanlı münibüsçü dostlarımız, raylı sistemle entegre oluşturulacak gelir havuzu sistemine katılmak ve halk otobüsü olarak çalışmak istiyor. Minibüs hattının başkanı Ferruh YOLDAŞ, “Samsun bizim, Taflan bizim, belediye bizim, raylı sistem bizim… Hiçbir yeniliğe ve gelişmeye karşı değiliz. Tek isteğimiz adil bir paylaşım.” diyor. Elçiye zeval olmazmış, bizden aktarması. Keramet gene büyüklerimizindir…
BALKAN YEMEKLERİ
16 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024