“Yunanlılar ve Kıbrıs’ta Rumca konuşanlar, beynelmilel hukuk prensiplerine zerre kadar saygı göstermeyen ve kendi menfaatlerini her şeyden üstün tutan nankör bir millet ve şımarık bir cemaattir.”
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yunanlı siyasetçilerin marifetleri ile 1999 yılından bu yana devam eden yeni süreçte Türkiye ile olan sınırına duvar çekilmiştir. Bundan amaçladıkları AB’nin de sınırının Yunanistan’ın sınırları ile bittiği mesajını vermekti. Daha sonraları bu sınıra dikenli telleri çekmenin hazırlığını yaptılar. Bütün bunları yaparlarken gerekçelerini AB ülkelerine mülteci akınını engellemek olarak duyuruyorlardı. Bunu sağlayabilmek için de AB fonlarından para da aldılar. Şimdilerde aldıkları paranın hesabını veremiyorlar. Çünkü alınan bu paraları nerelerde kullandıkları belirsizliğini koruyor. Öncelikle bunun hesabını sokaklarda her gün gösteri yapanlara versinler. Kamu Düzeni Bakanı, -aslında düzensizliği demek gerekiyor- Hristos Papuçis tel örgülerin geçtiğimiz Haziran ayında tamamlanacağını açıklamıştı. Şimdi haksızlık etmeyelim önümüzdeki Haziran ayına kadar 10 aylık bir süre vardır. Bay Bakan, geçtiğimiz günlerde basının karşısına zorla çıktı. Israrlar üzerine düzenlediği bilgilendirme toplantısında tel örgülerin bitmiş halini gösteremedi. Maketler eşliğinde yaptığı açıklamaları Yunan kamuoyunda şaşkınlık yaratmıştı. Açıklamalar üzerine basın çalışanlarının, “Tel örgü yerine sınırlarımızı oyuncak maketler mi koruyacak” sorularına Bay Bakan yanıt veremiyordu. Konuya ilişkin olarak Yunanistan basınında onlarca habere rastlamak olanaklıdır. Sorgulamanın nereden çıktığını merak ediyorsanız söylemek durumundayız. Tel örgülerin maliyeti önceleri 1,5 milyon Euro olarak açıklanmıştı. Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek bu rakamın 7 milyon Euro’ya çıkartıldığı biliniyor. Kızılca kıyamet de bu andan itibaren kopmaya başladı. Yunanistan Savunma Bakanı Panos Beglitis, Türkiye ile sınır oluşturan Meriç bölgesinde Ege’de ve “işgal altındaki Kıbrıs”ta Türkiye’nin tehdit oluşturduğunu söylüyor. Aslında bu söylemler şaşırtıcı gelmiyor.12 kilometre uzunluğundaki duvara ve tellere karşın hendek açmaya başladılar. Bu bölgeye hendek açma gerekçelerini ise Türk tanklarının geçişini engellemeye yönelik olarak kullanacaklarını da duyuruyorlar.
MÜLTECİLERİN GEÇİŞİ
Mültecilerin geçişini engelleyeceğiz söylemini inandırıcılıktan uzak bulduğumuzu da kaydetmek istiyoruz. Kendi halklarına karşı bir korku imparatorluğunu oluşturuyorlar. Proto Thema gazetesinde yer alan haberde ise Yunan halkının Türkiye’den korkmaması gerektiğinin altı çiziliyor. Buna karşın iki ülke arasındaki olası bir savaştan da söz ediliyor. Bu açıklamayı düz mantıkla okuduğumuzda “bu ne lahana ne perhiz turşusu” dediğinizi duyar gibiyiz. Bay Bakan Türkiye’ye saldırırken, Yunan basınında ekonomik krizden ordunun fazlası ile etkilendiğine ilişkin haberlerini ortalık yere çıkarıyor. Silahlı kuvvetlerin yedek parça sıkıntısına vurgu yapılıyor. Başbakan Yorgo Papandreu ise Yunanistan’ın ekonomik alanda içinde bulunduğu krizin ulusal alanda zayıflık olarak algılanmaması gerektiğinin altını çiziyordu. Yunanistan ekonomisi dibe vururken mendil büyüklüğündeki ülkenin de aynı yolda ilerlediği biliniyor. Buna koşut olarak yeni bir hükümetin kurulmuş olmasına karşın hükümetin siyasi açıdan güçsüzlüğünden söz ediliyor. DİSİ’nin desteğini çekmiş olması Bay Hristofyas’ın elini bir hayli zayıflatmış görünüyor. Uluslararası oyuncuların bu noktada Bay Hristofyas’ı yalnızlığa terk edeceklerinin de düşünülmemesi gerekiyor. Çünkü AB başta olmak üzere bu oyuncuların Kıbrıs üzerinde farklı çıkar hesaplarının olduğu biliniyor.
Alithia gazetesinde, “Patlama ve Kıbrıs sorunu… Ocak’a kadar uzatma” başlığı manşette yayımlanıyor. “Ban Ki Moon’un Cenevre’de, Kıbrıs sorununun bütün ana başlıklarında görüş birliği sağlanması için koyduğu ve Ekim sonuna kadar olan takvime uyulabilmesinin çok zor olduğuna inanmaya başladılar” deniliyor. Ekim ayının çözüm için son durak olmadığı görülüyor. Rumların eğreti oturdukları masadan kaçmaları için her dönemde bazı gerekçeler bulunmuştur.
Görünen o ki bu türden sıkıntılarla yaşamaya alışmak için zorlanıyoruz. Alışmak zorunda değiliz. Olmadığımızı kanıtlamak için, uzun mücadeleler sonrasında kurduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip olmak gibi bir yükümlülüğümüzün olduğunun da bilinmesini istiyoruz. Cenevre’de yapılan görüşmelerde kamuoyunun gelinen nokta ve ulaşılan sonuçlar hakkında bilgi sahibi olmalarının kararı alınmıştır. Bu karara karşın Kıbrıs Türkleri’nin yeterince bilgilendirildiklerini söylemek olası değildir. Gelinen noktada uluslararası oyuncuların Bay Hristofyas’ı yalnızlığa terk etmenin ötesine geçerek zarar görmesine izin vermeyeceklerdir. Bu durumda çözüm yolunda daha çok Ekim ayı geçecek midir ne…
Sevgi ile kalınız…
HABERLER
1 saat önceHABERLER
1 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce