Bosna’daki Müslümanları katleden kasaplardan biri daha geçtiğimiz günlerde yakalandı. Bu kasabı diğerlerinden ayıran en önemli özelliği bayan olması idi. Henüz 17 yaşında genç bir kız iken 50’den fazla Bosnalı sivili öldürdüğü ve sorguya çektiği tutsakların bazen kırık şişe ile gözlerini oyup, bazen de kulak ya da burunlarını kestiği biliniyordu. Öyle ki kendisini o kamplarda bu şekilde görüp aklını kaçıran çok sayıda Boşnak bugün halen tedavi görmektedir.
Peki kim bu katil? Adı Monika İliç Simonoviç. Oldukça sevimli bir yüze sahip bu kasap, 1992 yılında, toplama kamplarındaki Müslüman esirleri zevk için öldüren, elindeki makinalı tüfeği ile onları sıraya dizip “Şimdi yapacağım şey ile Sırpların kim olduğunu hep hatırlayacaksınız” sözünün de sahibi. Müslüman esirlerin ailelerini de gözleri önünde öldürecek ve bedenlerinden parçalar kopartacak kadar cani ruhlu olduğu gerçeği ise görgü tanıklarının ifadeleri ile oluşturulmuş ortak bir kanı. Yaptığı katliamları ise, babasının savaşta öldürülmüş olmasına bağlamıştı. Saçlarını sarıya boyatmış halde, Sırp kontrolündeki Prijedor kentinde bulunan evinde çocuğu ile otururken ele geçirildi.
20 YILDIR ARANIYORDU
Aslen Brçko’lu olan ve neredeyse yirmi yıldır aranan bu kişinin tenha bir çiftlik evinde ele geçirilmesi çok da önemli değil aslında. Onun gibi binlercesi dolaşıyorsa, Monika’nın lafını bile etmemek gerekir. Sonuçta tecavüz edilen 60 bin kadar Boşnak kadın ile öldürülen 200 bin kadar masum insanı şu ana kadar tutuklanan bir kaç düzine insan öldürmedi elbet. Bu kadar insanı öldüren en az 25 bin kişi olduğu düşünülüyor. Bu rakamı oluşturan nüfus şu anda “Bosna Sırp Cumhuriyeti” denen entite içerisinde “Sütten çıkmış ak kaşık” misali elini kolunu sallayarak gezmekteler. Çoğu tecavüzcü eşinin yüzüne bakmakta ve çoğu bebek katili de Monika gibi çocuklarını büyütmekte. Birçoklarının durumu ise savaş esnasında yağmaladıkları Müslüman köylerinden gasp ettikleri altın ve paradan dolayı gayet iyi. Bunlardan birisiyle İsviçre’de Zug kentinde karşılaşmıştım. Adamla muhabbet ederken hiç rengimi ve milliyetimi belli etmeden de bayağı da bir konuşturmuştum onu hatta. Doğu Bosna’daki Bratunac kentinde bir market işletiyormuş. İsviçre’ye akrabalarının yanına gelmiş. Savaşta olanları anlatırken bana söylediği söz hala kanımı dondurur: “Biz onları öldürmesek ileride onlar bizi öldürecekti. Ama zaman yetmedi.”
İşte tipik bir Sırp paranoyası. Hastalıklı ve habis beyinler. İsteyen için bu satırlar bir ihbardır. Bratunac’da akrabası İsviçre’de olan, market sahibi, kır saçlı ve göbekli kaç kişi var araştırılsın. Bir suçlu daha tutuklasın. Ben insanlık vazifemi yapıyorum. Gelelim sorulması gereken asıl soruya. Bu savaş suçlularının tamamı neden yakalanamıyor. Afişe edilmiyor? Neden hala Bosna’da yaşananlar “Soykırım” olmasına rağmen faili meçhul muamelesi görüyor? Onu da söyleyeyim efendim. Eğer Sırpları fail gösterirseniz, onlarda ödeyecek para yok da ondan. Paranız yoksa uluslararası hukuka göre tazmini tek şekilde yaparsınız; Toprak ile. Bu da öldürülen her adam başına en az 100 dönüm araziye tekabül eder. Tecavüz edilen, sakat bırakılan insanlar ve bu insanların yakınlarının da hak sahiplerine verilecek olan tazminat ve bunun 20 yıllık faizi ile en az Sırpların en az 25 bin kilometrekare toprak vermesi manasına gelir. 25 bin kilometrekare demek, şu anda Republika Srpska denen Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin mevcut arazisinin tamamını kapsar efendim. Böylece öldürülen kimselerin hakkı geri alınmış olur. Ancak şu anda Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin tazminat ödememesi için bütün yolları sözde uluslararası kurumlar ve sözde uluslararası hukuk ve anlaşmalar kısıtlamakta. Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararlarda Bosna Sırplarını resmen suçlamaması ve suçun neredeyse tamamının Arkan ve Miloseviç’e atılması da ayrı bir kirli oyunu göstermekte idi. Ki, zaten Arkan ve Miloseviç’de çok esrarlı bir şekilde öldürülüp susturuldular. II. Dünya Savaşı’nda Almanya savaşı kaybettiğinde, tazminat ödeyecek paraları olmadığından Sovyetlere (Ruslara) tarihi kentleri olan Königsberg kenti ve çevresindeki 15 bin kilometrekarelik alanı bırakmak zorunda kaldılar. Şu anda bu kent Rusların Kaliningrad adı ile kullandıkları ve Almanların tamamının sınır dışı edilip Ruslaştırılan bir kenttir. Yine Almanlar Silezya ve Pomeranya eyaletlerini, Polonya’ya verdikleri zararın tazmini için terk etmek zorunda kalmışlardır. Batıda ise Strazburg şehri ve çevresi Fransa’ya terk edilirken minicik Belçika’ya bile bir miktar arazi verilmek zorunda kalınmıştır. Bu alanları terk ederken Almanların toplamda 12 milyon, bir rivayete göre ise 15 milyon kadar sivil vatandaşı da topraklarına bir daha dönmemek üzere elveda demiştir.
BOSNA’DA YAPILMASI GEREKEN
Şimdi Bosna’da yapılması gereken, şu anda uluslararası konjönktür ve siyasi durum müsait olmasa bile gelecekte iddia edilecek olan tazminat hakkı da bunun üzerine oturtulmalıdır. Bosna Müslümanlarına yapılan katliamlar ve yıkımların tazmini, Sırplar’dan istenecek ve gerekli olan ödemeyi yapamayacakları için de işgal ettikleri alanları Bosna-Hersek hükümetine terk etmeleri sağlanacaktır. Ne de olsa kanı tek bir şey temizliyor o da toprak. Zaten Yugoslavya savaşını bitiren Dayton Barış Anlaşması’nda Müslüman-Hırvat devletine Bosna Hersek topraklarının yüzde 51’i verilirken Sırpları adeta ödüllendirircesine yüzde 49’luk bir arazi üzerinde Republika Srpska denen Sırp Cumhuriyeti kurulmuştu. Hem bu Sırp Cumhuriyeti’nin en çok katliam yaptığı Vişegrad, Bratunac, Bijeljina, Srebrenica ve Foça gibi kentlerinin de Sırplara verilmesi doğrusu Avrupalıların adalet anlayışının bir ispatı idi. Aslında bu saydığımız kentlerin hepsinin savaş öncesi nüfuslarında Müslüman Boşnaklar yüzde 70 ila 80 ekseriyette bir nüfus kesafetine sahipken savaş sonrasında bölge tamamen Sırplaşmıştır. Sözde Dayton Antlaşması hükümlerine göre milletler kendi mülklerine ve kasabalarına köylerine geri dönebilme haklarına sahiptirler efendim. Peki gerçekte durum nasıldır? Gerçekte oraya dönecek olan bir Boşnak, amcasını, erkek kardeşini öldürdüğünü gözleri ile görmesine rağmen şahit bulamadığı için içeri attıramadığı Sırp komşusunun yanına yerleşmek durumundadır. Hem fazla Boşnak komşuya da sahip değildir zira hepsi ya öldürülmüştür veyahut İsveç, Danimarka, Hollanda, İsviçre ve Almanya gibi ülkelere yerleşmiş çoğu da bir daha dönmemek üzere ülkesinden ayrılmıştır. Risk alıp milli duygularla Sırpların elindeki Srebrenica, Foça ve Vişegrad gibi yerlerden birine dönecek olursanız sizi gecenin bir saatinde ansızın çalan telefonlar karşılayacaktır. Ölüm tehditleri, çocuğunuza, eşinize ve size yönelik aşağılayıcı küfürler ve onca korku ile yaşamayı beklemek ise bunun bir diğer sonucudur.
MİLLET YAPAN KAYNAKLARIN FARKLILIĞI
Ancak Müslüman-Hırvat bölgesine yerleşen Sırplara günümüze dek ciddi bir rahatsızlık verilmemiştir. Zira bu iki milletin beslendiği ve kendilerini millet yapan kaynak farklıdır. Boşnaklar daha medeni ve şehirli bir kültürü temsil ederlerken kendilerini millet yapan İslam dininden dolayı Sırplar’a, komşularına bir karşı eylemde bulunmak ve intikam almak duygusunda değillerdir. Ancak Sırp milletini millet yapan “Kosova sendromu” onların Boşnakları “Poturica” yani “Türkleşmiş olanlar” olarak görmesine ve uzaktaki Türkiye’den alınacak olan intikamın yakındaki şubesi olarak görmelerine sebep olmaktadır.
Şimdi geri dönüşlerde artık şu konuşuluyor. Kim dönecek? Niye dönecek? Ne zaman dönecek?
KİM DÖNECEK?
Çoğu Çingene misali Avrupa ve Amerika ile dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan bir milyona yakın Bosnalı Müslüman’ın artık anavatanlarına dönmeleri çok zor. Bu bir realite artık. Bosna’da 200 Euro kadar bir paraya çalışmak ve her an diken üzerinde bir hayat sürmek mi? Yoksa sosyal refaha ulaşmış olan Avrupa ülkelerinde kurulu düzenlerini bozmamak ve hali hazırda okutmakta oldukları çocuklarının eğitim hayatını mahvetmeden, yaşamlarına devam etmek mi? Ben, şahsen birinci şıkkı göze alan pek az Boşnak’la tanıştım. Kaldı ki 20 senedir yaşadıkları İsveç, Danimarka, ABD, Kanada, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin halkları ile de evlenmiş olan çocuklarını nasıl Bosna’ya getirecekler? İşte bu zor ötesi imkânsızdır. Aileleri parçalayamazsınız. Bir diğer realite ise Boşnaklara yaptırılan bu göç sonrasında onların çocuklarının artık minaresiz ve ezansız bir ülkede gözünü açan yeni bir nesile sahip olduğu gerçeğidir.
NİYE DÖNECEK?
Sadece babadan kalma topraklar dönüş için yeterli olsaydı, İstanbul’daki bir buçuk milyon Sivaslı, sadece 700 bin kişinin yaşadığı Sivas’a dönerler ve orada kalırlardı. Ancak İstanbulumuzdaki Sivaslılar nasıl Sivaslıyım yerine İstanbulluyum diyorlarsa, işte Boşnaklar da artık İsveçliyim, Danimarkalıyım, Hollandalıyım demekte bir beis görmemekteler. Dahası kendilerine katliam yapıp onları ata topraklarından süren Sırplar ile Avrupa ülkelerinde ve Bosna’da yeniden karışık evliliklerin başladığını ise üzülerek öğrenmekteyiz. Yani kısacası, öldüren öldürdüğü ile kalıyor, toprak bölündüğü ile kalıyor ve katiller ödüllendiriliyor. Unutkan Boşnak halkı ise bir diğer katliama dek daralacak coğrafyasını bilmeden yaşıyor. Öyle ki bir zamanlar Belgrad bir Boşnak kentiydi. Kraguyevaç, Pançevo, Niş, Nikşiç ve Podgorica da birer Boşnak kenti idi. Her katliam devresinden sonra daralan bir coğrafya, bir rahatlama dönemi ve hemen ardından gelen bir derin unutkanlık. Bosna’ya gittiğinizde gençler savaştan hiç bahsetmek istemezler. O dönemleri yaşamak istemiyoruz tekrar, bırakın yaşamayı bahsetmek de istemiyoruz derler. Ancak unutkanlığın son 10 senedir başladığını görmekteyiz ve kimi katillerin ara sıra yakalanmaları ile milletin üzerine çektiği bu unutkanlık yorganının içerisinde ufak delikler açılmakta şimdilerde. Gel gelelim sonuca. Boşnakların hakları ve soykırım suçu Avrupa ülkelerine karşı gündeme getirilip bu suçun failinin Bosna Sırp Cumhuriyeti olduğu kararı kazanılana dek bir mücadele başlatılması elzemdir. Öyle ki bu tür bir mücadelenin sonucunda Bosna Sırp Cumhuriyetinin gayri hukuki bir yapay ülke olduğu sonucuna da ulaşılmalı ve Bosna Hersek devletinin içerisinde olduğu çok başlı ve çok sesli felçli devlet yapısı çözülmelidir. Bir senedir hükümet kuramayan bir devletin kurumlarının nasıl işlemez hale geldiğine hep birlikte tanık olduk. Geleceğe bu Bosna ile mi gidilecek? Bu halkın göreceği güzel günler yok mu? Sadece Müslüman olmaları sebebi ile yamalı bohça bir ülkecikler federasyonunda mı yaşayacaklar?
Hayır. Bu asla çözüm değil bilakis labirentin ve çözümsüzlüğün tek adresidir. Hırvatlar ayrıldı Hırvatistan’ları var. Slovenler ayrıldı Slovenya var. Sırbistan ayrıldı Sırpların da vatanı var. Karadağlısı, Makedon’u da ayrıldı ancak Bosna Hersek ayrıldığı ile kaldı Boşnakların halen bir vatanları yok. Çünkü Bosna Hersek aslında resmi olarak Hem Boşnak Hırvat Federasyonu’nun hem de Sırp Devleti denen yapay ülkenin oluşturduğu bir devlettir. Bu komediyi de maalesef dünya kabul etmiş görünüyor. Pek tabii ki gelecekte değişecektir ve değişmelidir de.
TOPRAK TALEBİ
Sırp Cumhuriyeti, öldürülen Müslümanlar ve bozulan Bosna demografyasının bakiyesi bir toprak üzerinde duruyor ise, o bakiyeden gerekli tazminatı ödemeye mahkum edilene dek uluslar arası kurumlar harekete geçirilmeli. Yoksa ilgili uluslar arası kurumlar oluşturulmalıdır. Toprak talebi yapılıp gerekli baskı sonucunda tazmin edilen arazi üzerinde yaşayanların da tıpkı Almanlara yapıldığı gibi deporte (sınır dışı) edilip edilmemesi ise o zaman geldiğinde konuşulacak bir konudur. O zaman gelir mi derseniz? Türkiye gelişiyor, nüfusu genç ve her şeye rağmen hala dinamik. Avrupa ise yaşlanıyor ve ekonomileri bir sonraki yirmi yılı zor getirecek gibi. Ben, bölgedeki taşların yerinden oynayarak, dengelerin tamamen değişeceğini şimdiden seziyorum. Aynı sezgiyi paylaşanlar ile de gelecekte bir şeyler değiştiğinde ki çok şey değişecek gibi görünüyor, bu kez adalet adına konuşan taraf biz olacağız ve işte o zaman için şimdiden bir yol haritası çizmenin zamanı diyorum.
Saygılar, sevgiler.
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce