“Kıbrıs’ta din ve ırk bakımından tamamen ayrı iki zıt kutup vardır. Örf ve adetleri birbirleriyle bağdaşamaz. Bayrakları aynı direk üzerine takılamaz. Dinleri bir mabet içine sıkıştırılamaz. Yalnız bunlara hürmet edildiği zaman bu iki halk yan yana iyi komşular olarak yaşayabilecektir.” 1969
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Ermenilerin yurt edinebilme çabalarını Osmanlı – Rus Savaşına dek indirgemek olasıdır. 03 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayestefanos (Yeşilköy) Anlaşması’na göre elde ettikleri kazanımlardan sonra çalışmalarına ivme kazandırdılar. Düzenlenen uluslararası nitelikteki bütün toplantıların nerede ise tamamına katılarak hak elde etmeye çalıştılar. Umduklarını elde edememiş olsalar bile uğraşlarını sürdürdüler. Osmanlı yönetimi, 1. Paylaşım Savaşı’na katılarak yenilgi aldığı biliniyor. Alınmış olan yenilgiye karşın yeni bir Türk Devleti de kuruluyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve kurtuluş aşamalarından sonra kazanımlarının da onaylanması kaçınılmaz bir olgu idi. Bu yeni devletin varlığının kayıt altına alınması gerekiyordu. Bu nedenle 28 Ekim 1922 gününde Lozan Konferansı’nın toplanması kararlaştırıldı. Hazırlık niteliğindeki bu toplantıya Ermeni örgütleri de katılmak için yoğun çaba harcıyorlardı. Bu örgütlere başından beri destek vermekte olan İngiltere – Fransa – İtalya – Rusya ve Birleşik Amerika Devletlerinin de birlikte uğraş verdikleri biliniyor. Bu çabalar sonrasında Ermeni konusu Lozan konferansının gündemine alındı. Lozan görüşmelerine Ermeni Birleşik Heyeti’nin katılması kabul ediliyordu. Konferansa sunulan önerilerde, birleşik ve bağımsız bir Ermenistan’ın kurulmasının sağlanması, bu önerinin kabul edilmemesi haline Milli Ocağın (Ermenistan Yurdunun) kurulması gerçekleştirilmelidir. Sonrasında Ermenistan yurdunun kurulması kabul edildi. Buna karşın Böyyük Ermenistan düşleri görmeye devam ettiler. Lozan’daki görüşmelerin devam ettiği günlerde dış basınla birlikte İsviçre basınında Ermeni görüşleri savunularak Türk düşmanlığının propagandası yapılıyordu. Aradan geçen yüz yıla yakın bu süreçte konuya ilişkin olarak herhangi bir değişikliğin olmadığını kaydetmek istiyoruz.
ORTAK DÜŞMAN TÜRKİYE
Lozan görüşmeleri sırasında Yunanlılarla Ermeniler Türkiye’yi ortak düşman olarak görmeye başladılar. Bu yaklaşımlarının temel nedeni, Küçük Asya diye tanımladıkları Anadolu topraklarını emperyalist devletlerin istekleri doğrultusunda işgal edememeleridir. Ortaklıklarının 20. yüzyılın başlarına dek dayandığının bilinmesini istiyoruz. Günümüzde yürüttükleri bu ortak çalışmalarından Ortodoks birlikteliği nedeniyle geri adım atabileceklerini de düşünemiyoruz. Soykırım diye tanımladıkları günlerde öldürülen Ermeni sayısını bile kasıtlı olarak yüksek göstermeye özen gösteriyorlar. Açıkladıkları rakamların doğru olduğuna kendilerinin bile inanmadığını kaydediyoruz. Ermeni Kiliselerinde bölgelerinde oturmakta olanların kayıtları vardır. Nüfus hareketlerindeki değişikliklerin sürekli olarak kaydedildiği bilinmektedir. Hatta yeni evlenen çiftlere Ermeni papazları tarafından dünyaya getirecekleri çocuklarını Türk düşmanı olarak nasıl yetiştireceklerine ilişkin önerilerin yapıldığı biliniyor. Bunun ötesinde unutmamaları için de önerilerle dolu bir de kitapçık veriliyor. Bu nedenle de 1915 yılına çakılıp kalıyorlar. Politik psikoloji çalışmalarıyla bilinen ve bu nedenle 4 kez 27 ülke tarafından Nobel’e aday gösterilen Kıbrıs kökenli sevgili dostum Vamık Volkan’ın Ermeniler konusunda yaptığı değerlendirmeleri 05 Mayıs 2014 günlü Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı. Volkan, Ermenilerin grup kimliği tanımında 1915 yılının belirleyici olduğunu kaydediyor. “Fakat, büyük grup kimliğine darbe vuran bir şey olduğunda halk bu kimlikle meşgul olur. Ermeniler 1915 olaylarından bu yana büyük grup kimlikleriyle meşgul kalmıştır. Bir Ermeni’ye çocukken onun, 1915 olaylarının kendi kimliğinin bir parçası olduğu, kendi ve toplumsal kimliğini korumak için bununla meşgul olması öğretilir. Yani 1915 olayının fonksiyonu değişir ve büyük grup kimliği markası olan, bir mühür gibi Ermeni grubunu temsil etmeye başlar. Bu mağdurluk damgası aynı zamanda büyük kimlik damgası olur” diye ekliyordu. 1915’lere takılıp kalanlarla iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerinin kurulmasının zor hatta olanaksız olduğunu karar vericilerin Ermenileri yönetenlere bir an önce söylemesi gerekiyor mu ne…
HABERLER
Az önceHABERLER
Az önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce