“Hastanenin Türk doktora ihtiyacı olduğu günlerde, sömürge hükümetinden bir teklif almıştım.. Cazip bir teklifti. Bol para, tatil günleri, emekli maaşı olacaktı… Günde yedi saat mesai… Hükümetten gelen teklifi birkaç saat düşündüm. İyi bir iş ama işimi kaybedecektim. Memur olduktan sonra verilen emirlerden dışarı çıkılamazdı. Üniversite sıralarında başlattığım bir mücadele vardı. Ona devam etme imkânım olmayacaktı. Bunları düşünerek ertesi günü beklemeden cevabı yazmış ve kabul etmeyeceğimi bildirmiştim.” 1983
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yakın çevremizde yaşanmakta olan savaşların ve kavgaların bir bedeli olacağı son derece doğaldır. Doğal olmayan yalnızca ölenlerin sayılarının son dönemde açıklanmamasıdır. Can kırımının yanı sıra yakılan yıkılan binalarla, aç ve açıkta kalanların olması savaşların çirkin yüzüdür. Bunları alt alta toplayıp bedeli hesaplandığı zaman ortalık yerlere korkunç rakamlar çıkıyor. Bu rakamların emperyal amaç güden ülkelerin kasalarına para olarak girdiğinin de unutulmaması gerekiyor. Amerika’nın en büyük silah üreticisi olan Lockheed Martin firmasının 2015 yılının ilk 6 aylık döneminde satış gelirlerinden elde ettiği gelirin 11 milyar dolar olduğu açıklandı. Satıştan elde edilen bu rakamın beklentilerin yüzde 4,5 üzerinde olduğu belirtiliyor. Adı geçen şirketin önde gidenleri yaptıkları açıklamada gelirlerinde meydana gelen bu artışın dış satım kaynaklı olduğunu söylüyorlar.
İKİNCİLİK İNGİLİZ SİLAH ÜRETİCİSİNİN
Buna koşut olara silah dış satımı konusundaki ikinciliğin İngiliz silah üreticisi BAE Systems’e ait olduğu açıklandı. Aynı dönemin geçen yıldaki satışlarla karşılaştırıldığı zaman gelirin 100 milyon dolar fazla olduğuna vurgu yapılıyor. Aynı dönemde dünya genelinde silah üreten şirketlerin karlarını arttırdıkları görülüyor. Bu nedenle savaşların devam etmesi silah üreticisi şirketlerin veya firmaların işine gelmektedir. Bu nedenden olacak ölenlerin sayıları ile ilgilenmiyorlar. Son yıllarda yaşanan ve dünyayı sarsan ekonomik açmazın temelinde savunma harcamalarındaki artışın yatmakta olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Sürekli olarak yaşanan savaş ortamı insanlık düşüncesini de ortalık yerlerden kaldırmaktadır. En basit bire bir insan ilişkilerinin de bitme noktasında olduğunu söylemek istiyoruz. İnsana ve üretime yatırım yapamayan ülkelerin yaşamakta oldukları ekonomik açmazı aşabilmeleri oldukça zor görünüyor.
Tarihsel süreçte Anadolu anakarası ile bitişik olan Kıbrıs adası yaşanan depremlerden sonra koparak denizin ortasında kaldı. Son 50 yıllık döneme baktığımızda ise yapılan silah yığınağından sonra adanın batma tehlikesi geçirebileceğini fentezi olsa bile düşünmek gerekiyor. Yığınağın özellikle Rum tarafında devam etmesi halinde adanın batabileceğinin iyice düşünülmesi gerekiyor. O zaman da müzakerelere de gerek kalmayacaktır. Yaz sıcaklarının beli kırılırken müzakerelerin fitilinin yeniden ateşlendiği günlerdeyiz. New York’a gidiş öncesinde yapılan görüşmelerde şimdilik el ense çekildiğini kaydetmek gerekiyor. Çözüme evet de bu çözümün bir de faturası mutlaka olacaktır. Yanıtı aranan soru “çözümün faturasını kimin ödeyeceği noktasında düğümleniyor. Zengin güney ile fakir kuzey arasındaki pazarlığın, çözümü zorlayan unsur olduğu bir gerçektir. Yalnızca gelen turist sayısına bakmanın yeterli olacağını düşünüyoruz. Güneye gelen turist sayısında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14’lük bir artış söz konusu iken kuzey için bunu söylemek olanaklı değildir. Faturayı kimin ödeyeceği tartışılırken çözümün gerçekleşmesi sonrasında her şeyin şimdiye göre değişeceği ve halkın refahının artacağı öngörüsünde bulunanlar oluyor. Bu yargıya katılmadığımız bilinmesini istiyoruz. Politis gazetesi faturayı kimin ödeyeceği konusunda ilginç bir değerlendirmede bulunuyor. Gazete, “Oluşturucu devletçiğe dönüşerek yasal statü kazanacak olan bugünkü sahte devletin yıllık bütçe açığı yaklaşık bir milyar Euro’ya ulaşıyor. Türkiye çözümden sonra bu açığı kapatmaya devam edecek mi? Elbette hayır. O zaman Kıbrıs Türklerinin bütçe açığı ne olacak? Silinecek mi?” diye yazıyor. Faturanın AB tarafından karşılanması gerektiğini de öne sürüyor. Bu konuyu kendilerine dert edindikleri anlaşılanlar öncelikle toprak ve mülkiyet gibi başat konularda nasıl anlaşılacağı konusunda mantıklı çözüm üretmeye çalışsalar daha iyi bir iş yapmış olacaklardır. 10 yıla yaklaşan bir süredir çalışmalarını sürdüren Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu’nun açıklanan verilerine göre Rumların kuzeyde bulunan 13 milyon 952 bin 234 metrekarelik mallarını sattıkları belirtiliyor. Buna koşut olarak da takas ve tazminat yöntemi ile bir milyon 196 bin 739 metrekarelik arazinin de el değiştirdiğine vurgu yapılıyor. Bu yöntemle alanın ve satanın razı olduğu noktaya gelindiğine göre yapılan müzakerelerin hangi amaca yönelik olduğunun açıklanması gerekiyor mu ne?
BALKAN YEMEKLERİ
17 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024