a

Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi

.

Yunus Eren Kaya

.

“Halk için muteber bir nesne yok devlet gibi; olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Sözünü Kanuni Sultan Süleyman Han, gut hastalığına yakalanınca söyledi. Peki Osmanlı’da hastalığa yakalanmadan önce ve yakalandıktan sonra ne gibi tedbirler alınıyordu? Osmanlı hekimleri sağlıklı yaşamla ilgili ne gibi tavsiyelerde bulunmuşalardır?

Osmanlı’da Tıp Âlimlerinin İzlediği Yol

Osmanlı tıp geleneği, kadim tıp geleneğinin devamı niteliğindeydi. Yani İslam devletlerinin tamamının uyguladığı Peygamber Efendimize (sav) dayanan uygulamalardı. Osmanlı kendisinden önceki bütün medeniyetlerin tıp uygulamalarından istifade etmiştir, ancak kendi özgün metotlarını da uygulayarak.

İslam tıp âlimleri, İslam inancının esasları doğrultusunda hareket etmiştir. İslam âlimleri buluşlarını saklamamış hatta tüm âlimlerin de bu buluşlardan haberdar etmiştir. Bunun sebebi ise, İslam inancının paylaşıma dayalı olmasıdır. İslam tıp âlimlerinin düstur edindiği iki söz vardır. Bunlar; “İlim Çin’de olsa alınız” ve “İlimle geçirilmiş bir gece ibadetle geçirilmiş bin geceden hayırlıdır” sözleridir. Bu sözler ile ilim adamlarının kendilerini insanlığa karşı sorumlu hissetmesine ve bu sorumluluk hassasiyetiyle ilmi çalışmalarına ağırlık vermesine sebep olmuştur.

.

Asya’nın kandilleri olarak yâd edilen âlimler, bilim dünyasına katkıda bulunan İslam âlimleri olarak bilinir. Cerrah ilminin babası sayılan ve cerrahi uygulamalarda kullanılan bine yakın malzemenin mucidi El-Zehravi, ecza ilminin babası sayılan ve yaşadığı asra ismini veren Biruni, Fatih Sultan Mehmed Han’ın akıl hocası ve Pastör’den dört yüz yıl önce mikrobu keşfeden Akşemseddin ve Avrupa’da kendisine bilginlerin hükümdarı yani Avicenna unvanı verilen ve El-Kanun fi’t Tıp adlı eseri Avrupa’da 500 yıl ders kitabı olarak okutulan İbn-i Sina ve nice ismini zikredemediğimiz ilim adamları yaptıkları keşifler ile ilim dünyasına katkıda bulunmuşlardır.

Osmanlı Tıp Âlimlerinin Uyguladıkları Metotlar

Müslüman hekimlere göre insan vücudunda dört hılt “kan, balgam, sarı ve kara safra” mevcuttur. Bunlar doğada var olan hava-su- ateş ve toprak ile uyum halindedirler. Hastalıklar,  bu uyumun bozulması ile başlar. Hıltların karışımı ise her insanda farklıdır. Dolayısıyla hastalar için kullanılan ilaçlar ve içerik İslam tıbbında değişkenlik gösterir.

İnsandan insana hılt oranları farklı olduğu için her insanın mizacı farklılık gösterir. Mizaçtan kasıt burada biyolojik durumudur. Mizaç bilinmeli ve ona uygun düzenli bir beslenme programı uygulamalıdır. Mizaçlar kişiden kişiye farklılık gösterdiği için herkese aynı ilaç verilmez farklı ilaç ve dozlar uygulanırdı. Zira birinin hastalığına derman olan ilaç diğerine zehir olabilmekteydi.

.

Osmanlı’da nabız kontrolü çok önemli bir uygulamaydı. Nabız kontrolü ile hekimler örneğin kişinin hamile olup olmadığını ve çocuğun cinsiyeti dahi söyleyebilirdi.

Osmanlı Tıbbında 6 Altın Kural

Osmanlı tabipleri sağlıklı yaşamayı “esbâb-ı sitte-i zarûriye” adı verilen  “Zorunlu olan altı sebep” kurallar çerçevesinde anlatmıştır. Bunlar;

  • Hava ile ilgili durumlar (Mevsim, yaşanan yer ve giyim-kuşam).
  • Yeme-içme konusu ile ilgili hususiyetler.
  • Spor ve Hareketsizliğin Vücuda Duyguların sağlığa etkisi.
  • Duyguların sağlığa olumlu olumsuz etkisi.
  • Uyku ve uyku vakti il ilgili kurallar.
  • Vücutta kalıp atılamayan maddelerden kurtulmak için yapılacaklar ki burada “kusmak, müshille temizlenmek, lavman, kan aldırmak ”tır.

Hekim öncelikle sağlıklı olmak için gerekli yöntemlerden bahseder. Bu kurallara uymasına rağmen hastalık devam ediyorsa tabip ancak o zaman tedaviye başlardı.

Osmanlı’da Yemek Alışkanlığı

Osmanlı hekimleri; sofraya acıkmadan oturmanın ve doymadan kalkmanın gerekliliğini vurgulardı. Vücutta kan yapıcı koyun eti, sarı buğdaydan ima edilen ekmek, bal, yumurta ve tereyağı gibi yiyeceklerin tüketilmesi tavsiye edilirdi.

Sabahları geç bir kahvaltı ile güne başlarlar, akşamları ise erken yemek suretiyle günde iki öğün beslenirlerdi. Biz toplum olarak 450 yıl boyunca iki öğün yerdik. Öğle yemeği Osmanlı toplumuna Avrupa’dan gelmiştir.

Sağlık bir yaşamın ön koşullarından biri Osmanlı’da havanın kalitesidir. Osmanlı’da yaşamak için uygun görülen yerler deniz kıyısından ziyade dağ havasıdır. Sekiz saatlik bir uyku da Osmanlı kültüründe uygulanır ve sağlıklı olmanın şartlarından biridir.

            Hipokrat, sağlıklı beslenme için: “Yediklerimiz ilaçlarımız; ilaçlarımız yediklerimiz olsun.” demiştir. Nitekim eserleri Avrupa’da uzun yıllar ders kitabı olarak okutulan İbn-i Sina; “Tedavinin en iyi yollarından biri hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli, hoşa gider hale getirmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.” buyurmuştur.

Zıtlıklar ile Tedavi

Ekşi yemeği zararı tatlı yemekle, tatlıların zararı ise ekşi yemekle giderilirdi” Osmanlı tıbbında. Bedenen fazla hareket imkânı olmayan ve yaşlı kimseler yemek porsiyonlarını azaltıp hafif yemekler tercih etmelidir. Eti değil suyunu tüketmelidirler.

Yoğurt ile balık birlikte tüketilmemelidir. Çünkü ağır hastalılara sebebiyet verebilir. Yoğurdu mümkün mertebe hiçbir ekşi yiyecekle, sirke ile tüketmemelidir. Sütle balığı, sütle yaş peyniri, sütle yumurtayı ve sütle yoğurdu beraber tüketmemeliyiz.  Sütle hiçbir ekşi gıda tüketilmez. Tavuk eti de hakeza ekşi gıdalar ile yenmemelidir.

Osmanlı’da Meyve Tüketimi

Osmanlı’da meyvelerden üzüm ve incirin ayrı birer hususiyeti vardır. Bu meyveler vücudun kuvvetini arttıran besinlerdir. Üzüm ve incirden daha faydalı meyveler; mayhoş nar, elma ve armuttur. Üzüm toplandıktan sonra hemen yenmemeli, birkaç gün bekletilip sonra tüketilmelidir. İncirin olgunlaşmasına ve tüm meyvelerin de mevsiminde tüketilmesine dikkat edilmelidir. Meyveler ağaçtan toplandıktan sonra hemen tüketilmemeli, birkaç gün bekletilip öyle yenmelidir.

Her Kişiye Özel Tedavi ve İlaçlar

Osmanlı’da duygu ve düşünceler kişinin sağlığına olumlu veya olumsuz etkileri olabilirdi. Psikolojik sağlığın tüm bedeni etkilediği düşünülür ve bu sebeple nefret, kıskançlık ve öfke gibi olumsuz düşüncelere kapılmamız gerektiği düşünülürdü.

Osmanlı hekimleri, insanı sadece bedenden oluşan bir yapı olmaktan ziyade insanın zihin ve ruh birlikteliğinden meydana geldiğini düşünür. Osmanlı hekimleri, bundan sebep her insanın kendine has bedeni, zihni ve ruhi bir yapısı olduğuna inanırlardı.

Osmanlı tıbbında hastalığı ilaç ile tedavi etmek yerine hastalığa sebep olan koşullar bulunur ve öncelikle o koşullar ortadan kaldırılırdı. Misal vermek icap ederse, midesi bulunan bir kişiye hemen ilaç vermek yerine bunsa sebep olan koşullar ne ise ortadan kaldırılmaya çalışılırdı. Çünkü koşullar hastalığın tekerrür etmesine sebep olabilirdi.

Öfke İle Kalkan Zarar ile Oturur

Her insanda öfke, neşe, kuruntu, utanma, keder ve korku gibi pek çok duygu vardır ve bunların da vücuda etkileri farklıdır. Duyguların faydaları olduğu kadar zararları da vardır hatta zehirden bile daha tesirli.

Öke ve kızgınlık duygusu, insan bedenini sevinçten ve diğer ruhsal durumlardan daha çok tesir eder. Öfke ve kızgınlık kanı hemen harekete geçirir ve insan vücuduna sıcaklık vererek bedeni hareketlendirip kızdırır. Öfkenin tesirini azaltmak için kalbe kuvvet verici soğuk şerbetler “Elma şerbeti, sandal şerbeti, gül ve limon şerbeti” içilmelidir.

Korku ve keder de sağlığı olumsuz etkileyen duygulardandır. Korkmak kana soğukluk verir, organları ise ısıtır. Bu sebepten ötürü insan tabiatı korku duygusundan uzak olmak ister. Korku, keder duygusunda daha fazla insan vücudunu büzmektedir.  Korkuyu gideren, rahatlatan şerbetler  “amberli öküzdili şerbeti, kırmız şerbeti”  içmek korkunun tesirini azaltır.

İlaç İmal Edenler ve Hususiyetleri

İnsanların farklı fizyoloji ve psikolojiye sahip insanların da ilaçları da farklı olurdu. İlaçlar Osmanlı’nın ilk dönemlerinde ilaçlar, hekim, cerrah ve kehhâl adı verilen göz doktorları tarafından yapılırdı.

Osmanlı’da hekimler işinin ehli birer botanik uzmanıydılar. Hangi hastalığa hangi bitkinin iyi geleceğini bilir ve karışım yaparken bu bilgilerini kullanırdı. Bitkisel terkipler (ilaçlar) bu şekilde imal edilirdi.

Şekerin Tarihi Süreçteki Önemi

Osmanlı tıbbında ilaçlardaki en önemli ham maddelerden birisi doğal (işlem görmemiş) şekerdir. Şeker, bitkilerdeki etken maddenin kana daha hızlı karışmasını sağlar.  Osmanlı hekimleri de ilaçları bal ve şekerle imal ederdi. Lakin günümüzdeki rafine şeker ile değil. Doğal şeker; meyve, bitki, bal ve pekmezden üretilirdi.

Şeker ise sentetik beyazlatıcılar ve kimyasal katkı maddeleriyle vücudumuz için yabancı ve bir o kadar tehlikeli maddeye dönüşüyor. Oysaki işlem görmemiş doğal şeker insan sağlığı için çok önemli bir yer tutar.

Osmanlı’da Şerbet Kültürü ve Tıptaki Önemi

Şerbet; içecek olmanın yanında Osmanlı halkının gözünde hastalıklara devadır. Sarayda bulunan darüşşifalar içinde imal edilen ilaçlar için şerbet üretiminden iyi anlayan bir şerbetçi bulunurdu.

Şerbetler farklı manalar da iktiza eder. Hükümlüler içinse çok ayrı bir mana ifade eder.  Divan-ı Hümayun’da hüküm giyenler kararlarını bostancının elinde kendisine sunulacak şerbetin renginden anlardı.  Eğer kendisine sunulan şerbet beyaz ise affedildiğini anlar ve kana kana içerdi. Anca kırmızı renkli ise bu şerbet kızılcık şerbeti anlamına gelmekteydi ve hükmün uygulanacağının göstergesi idi.

Osmanlı’da şerbetçiler için Evliya Çelebi on yedinci yüzyılda İstanbul’da üç yüz adet şerbetçi dükkânı olduğundan bahseder. Osmanlı tebaasının en çok tükettiği şerbet; su, şeker ve limondan imal edilen limonatadır.

Osmanlı Hekimlerinin Kahve Öğüdü

Günümüzde kahve kültürü, Osmanlı tabiplerinin tavsiyeleri sonucunda oluşmuş bir gelenektir.  Kahve yanında tatlı ve su ikram etmenin dahi önemli bir sebebi vardır.

Hekimlerin içilmesini tavsiye ettiği kahvenin de diğer gıdalar gibi bir tabiatı vardır. Kahve tabiatı gereği soğuk ve kuru bir yapıdadır. Bu sebepten ötürü dengeli bir yapısı yoktur.

Osmanlı hekimleri dengeli yapısı olmadığı için bu dengesizliği bertaraf etmek amacıyla tavsiyelerde bulunmuştur. Soğuk etkisini gidermek için yanında şekerli gıdaların “reçel, şerbet, lokum, şekerleme” tüketilmesini tavsiye ederken, kuru olan “vücudun gerekli nemini alan, sindirim sisteminde yararlı olan sistemin gücünü azaltan” niteliğini dengelemek için ise su tüketilmesi tavsiyesinde bulunmuşlardır.

Hekimbaşı Salih b. Nasrullah eserinde; “Midesi sıcak nitelikte olanlar kahve içmeden önce limonlu gül reçeli, vişne veya kızılcık reçelinden bir iki lokma ekmek ile yemeli, bundan sonra kahveyi içmelidir” tavsiyesinde bulunarak kahvenin aç karna tüketilmemesi gereğinden bahsetmiştir.

Sabun alın, pak olun!

Sabun, Osmanlı tebaası için önemli bir temizlik malzemesi idi. Payitaht ve diğer yerlerde büyük sabun pazarları vardı.  Sabun, saçı sertleştirmesi hasebiyle Osmanlı tebaası kurutulmuş hatmi ve ebegümeci otlarını kaynatarak suyuyla saçları durulardı. 

Osmanlı sarayında ise gelen katı sabun kalıpları eritilir ve içine zevkine göre esans ve miskler katılarak sabunlar güzel kokular ile bezenirdi. Sabun için hususiyetle kokulu Isparta gülü eklenirdi. Sarayda ayrıca tonlarca gül suyu kullanılırdı.

Osmanlı döneminde seyahatlerde kullanılan kâğıt şeklinde cep sabunları imal edilirdi. Bu sabunların üzerine  “Tuvalet Cep Sabunu” yazılırdı. Bu sabunlar, Osmanlı’nın temizliğe ne derece önem verdiğinin göstergesidir.

Sabunun kalitesini belirleyen önemli husus içerdiği zeytinyağı yüzdesi idi. Bu sabunun evsafını belirlerlerdi. Gayet hâlis sabunlar %100 zeytinyağından imal edilirken,  hâlis sabunda %5-8 katkı maddesi, mahlûtta %10-15 katkı maddesi ve topraklıda %20-50 arası katkı maddesi mevcuttu.  

Osmanlı’da Uyku

Sağlıklı yaşamın ön koşulu uykudur. Dengeli ve uygun bir uyku bedeni tekrardan yeniler, hıltları sarf eder ve beden ısısına kuvvet verir. İyi uyku gece, münasip bir saatte dengeli ve derin olmalıdır. Çok fazla uyumamalı, akşamdan sabaha sekiz saat uyunmalıdır.  En münasip vakit ise yemeğin midede hazmedilip bağırsaklara geçmeye başladığı vakittir. Bu vakit de yemek yendikten sonraki iki saat sonradır.

Mide dolu iken asla uyumamalıdır. Beyin istenmeyen buharla dolar, farklı düşüncelere sevk eder. Yatakta istediği gibi istirahat edemediği gibi yatakta döner durur. Mide boş iken de istirahat edilmemelidir. Vücut ısısını azaltır, bedeni zayıflık verir. Eğer gece vakti uyunmadıysa mutlaka gündüz öğle kaylule vakti istirahat edilmelidir.

Uyuma vakti de aynı vakitte yapılmalı çünkü farklı zamanlarda uyumak fikrin dağılmasına sebebiyet verir, aklı ahmak yapar, insanı öfkeli kılar, benzi sarartır ve bedene zayıflık verir.

İyi bir uyku için vücudu sıcak tutmalıdır. Yüzükoyun ve karın üstü uyumak ise;  gözlere zarar verir, göğüs ağrısı yapar, diş etlerini çürütür ve baş ağrısına sebebiyet verir. Sırt üstü yatmak ise; önemli hastalıklara ve unutkanlığa sebebiyet verir.

Uykuda terlemek ise, kişinin vücudunda istenmeyen zararlı maddelerin çoğaldığına işaret eder. Uykusuzluk ve gece uyumamak ise dimağın cevherini eksiltir ve beyni olumsuz yönde etkiler.  

Osmanlı’da Hava Durumuna Göre Beslenme

Havanın ne sıcak ne de soğuk eşit olanı yani “Havanın mutedil olanı iyidir” derler eski zamanlarda insanlar. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için güneşin ısıttığı ılıman havalara ihtiyaç duyulur. Yaşadığımız coğrafyadaki fiziki özellikler havayı etkiler. İnsanların ikamet ettiği yerlerin açık ve havadar olmasına dikkat edilmeli, nemden uzak ve iyi rüzgâr alan bir yer olması tercih edilmelidir. 

Yaşam için tercih edilecek yerin, yüksek duvarlar arası, dar alanlar, yüksek ve sık ağaçların arası, çukur yerler olmamasına dikkat edilip bunun yerine yüksek veya tepe olan yerler tercih edilmelidir. Evler ise, yüksek tavanlı ve kapısının gün doğusuna doğru açılmasına dikkat edilmelidir. İncir, ceviz ağacı gibi büyük gövdeli ağaçların altındaki hava iyi hava olmadığından burada oturmak insan sağlığını olumsuz etkiler.

İlkbahar mevsimi, dört mevsimden en ılımlı olanıdır. Bu mevsimde hekimler, havaların ısınmasına bağlı vücudumuzda kıştan kalan atılmamış olan zararlı maddelerin erimesi ve vücuda yayılmasından kaynaklı hastalıklardan korkarlar. Bundan ötürü artık maddeler yayılmadan kişinin hastalıların önünü alması icap eder.

Yaz mevsimi havanın tabiatı olarak sıcak ve kuru olup bu hava benzi sarartır ve ruhu bunaltır. İbn-i Sina; yaz günlerinde hareket edilmesini, ağır yiyeceklerden sakınılmasını, az yiyip sıcakta yürümemeyi ve soğuk havalı yerlerde oturmayı tavsiye eder.

Sonbahar ise havanın tabiatı olarak soğuk ve kurudur. Bu dönemde sıcak tabiatlı ve yaş gıdalar yenmeli ve kuruluğu arttırıcı gıdalar tüketilmelidir. Bu mevsimde çörek otu gibi sıcak nitelikteki yağlar sürmek sıhhate iyi gelir.

Kış mevsiminin tabiatına baktığımızda soğuk ve nemlidir. Hekimler bu mevsimden haz eder. Soğuk havanın bedeni dinlendirdiğine, hazmı kolaylaştırdığına ve yüzün renginin geri geldiğine inanılırdı. Kışın sindirim kuvvetli olacağından ötürü kuvvetli yemekler tüketilmeli, et bilhassa çokça yenmelidir. Kışın sporu arttırmak gerekir.

Yaşam için yüksek dağlık alanlar tercih edilmelidir. Böyle yerlerin havası, insanı dinlendirir, bedenine kuvvet verir, yüzüne renk gelir, iştahı arttırır ve yaşlanmayı geciktirir. Alçak yerlerde ise, benzi soluk yapar, nefes almayı zorlaştırır, iştahı keser, anlama kabiliyetini köreltir, duyguları zayıf kılar ve çabuk sinirlenmeye sebebiyet verir.

Kişi ne çok sıcağa ne de çok soğuğa maruz kalmalıdır. Bu sebeple mevsimlere göre kıyafet seçimi yapılmalıdır. Dört mevsime uygun elbiseler ve kumaşlar tercih edilmelidir.

Sonuç olarak, Osmanlı geleneksel İslam tıbbından istifade ederek hastalıkların tedavisinden ziyade bunlara sebebiyet veren etkenleri ortadan kaldırmış ve hastalıkları tedavi etmiştir. Nitekim bizlere de bu bilgileri miras bırakmıştır. Sahip çıkmamız ümidiyle…

KAYNAKLAR

  1. Ali Çetinkaya, Osmanlı’nın Sağlık Sırları, Hatay Express Gazetesi.
  2. Ayten Altıntaş, Osmanlı Hekimlerinin Sağlık Kuralları, Milenyum Yayınları.
  3. Berna Çaçan Ongun, Osmanlı’da yaşamak: Sıhhatli bir yaşam sürmek için yapılanlar, İndepented Gazetesi.
  4. Ercan Topçu, Temizliğin Alâmet-i Fârikası Sabunlar, Z Dergisi.
  5. Nil Sarı, Osmanlı Hekimliğinde Sağlıklı Yaşam İçin Duygu Durumunun Gözetilmesi.
  6. Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Osmanlı Tıbbı ile Sağlıklı Yaşam, Gönül Kültür Medeniyet Dergisi.
  7. Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Türk Kahvesi İkramı Osmanlı Hekimlerinin Direktifleriyle Şekillenmişti, Gönül Kültür Medeniyet Dergisi.
0 0 0 0 0 0
.
YORUMLAR

s


En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Forbes Köşkü’nün Gizemleri Ortaya Çıkıyor