DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Ölümcül Kimlikler
63 okunma

Ölümcül Kimlikler

ABONE OL
29/09/2022 00:01
Ölümcül Kimlikler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazının başlığı Lübnan’lı roman yazarı Amin Maalouf’a ait. (Beyrut, d.1949)

Okuma serüvenimde bendenizi en çok etkileyen yazarlardan biri olan Amin Maalouf’un tüm kitaplarını zevkle okudum. Özellikle, (Semerkant, Doğunun Limanları, Tanios Kayası, Afrikalı Leo, Yüzüncü Ad) kitaplarını okumadıysanız hararetle tavsiye ederim.

Yazarın, “Ölümcül Kimlikler” adlı kitabı ise roman değil. Hayattaki duruşumuza dair kuvvetli tespitler içeriyor.  Ontolojik olarak kendisini tanımlamaya çalışan modern insanın, bilerek veya bilmeyerek varoluşuna ilişen aidiyetleri ve sonrasında sahip olunan –kimlik – düşüncesini sorguluyor.

Türkiye’de doğup kökeni Balkanlar ve Avrupa’ya uzanan multi kültür ve farklı dinlere şahitlik eden Arnavut bir ailenin ferdi olarak, zihnimdeki düşüncelerin aynısını Amin Maalouf’’ta bire bir gördüm.

İnsanın doğuştan sahip olduğu veya sonradan kazandığı aidiyetlerin taassupla birlikte kimlik haline dönüşmesinin ne kadar zararlı ve aldatıcı olabileceğini anlatan Ölümcül Kimlikler kitabının bendenizdeki yeri ayrıdır. Şimdiye kadar zihnimde oluşan ama yazıya dökmediğim “kimlik ve aidiyetler” konusundaki düşüncelerimin benzerliğine şaşırmıştım kitabı okuduğumda.

Amin Maalouf, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta doğmuş bir Arap ve Hıristiyan. Kültür olarak Doğulu, yaşam olarak Batılı. Ana dili Arapça, yaşam dili Fransızca. Hem Lübnan hem Fransız pasaportu var. Ailesine evlilikler yoluyla Osmanlı Sarayından Türkler de katılmış.  Amcası, Osmanlı vatandaşı olarak Arjantin’e göç edince, ailenin bir dalı Güney Amerika’ya uzanmış.

Yazarın zihin yapısı; Ortadoğu, Asya, Akdeniz ve Avrupa kültürleriyle yoğrulmuş. Hıristiyan olarak büyürken yaşadığı şehirde ve doğduğu ülkede İslam dininin letafet ve zerafetine yakinen şahit olmuş.

İnsanın, aidiyet ve kimlik tanımını sorgulayan yazar; zihninde bir yandan Arap, Türk, Kürt, Ermeni kültürüne ait nitelikler taşırken diğer yandan da yaşadığı ülke Fransa ve Avrupa kültürüne aitlik hissediyor. Tüm bunları birleştirerek kendi kimliğini de sorguluyor.

Derdimi anlatabilmek için biraz açayım.

Kur’an-ı Kerim, “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun” (Fatiha Sûresi. 1/2) ayetiyle başlar.

Dikkat buyurunuz. Allah, açılış ayetinde kendi Zâtını “Âlemlerin Rabbi” olarak tanımlamıştır. Bizler ise ibadet ettiğimiz Allah’ın sadece Müslümanların Rabbi olduğunu düşünürüz şuur altımızda.

Nebi (sav) Efendimize Allah’ın bildirdiği eski kavimlerin kadîm serüveni ve insanlığın tarihi her zaman ilgimi çekmiştir. İlk insan Âdem (as) ile başlayan yolculukta yeryüzündeki farklı dillerin, farklı renklerin, farklı inançların neden var olduğunu ârifler açıklamışlar. Hikmetle tefekkür eden, Allah’ın kudret ve sanatına teslim olur.

Bu âlemde; yaz/kış, siyah/beyaz, gündüz/gece, âlim/cahil, zengin/fakir, kibirli/mütevazı ve en önemlisi “mümin/kâfir” kıyamete kadar var olacaktır.  Allah’ın emri böyledir. Allah dileseydi, kudretiyle herkesi Müslüman yapardı. Bu hakikati Peygamberler (asm) dahi değiştirmediler/değiştiremediler. Allah’ın tercihine ve hikmetine edep gösterelim. Kıssadan hissemize düşen, Allah’ın muradını anlamaktır. İlahî iradenin tecellisinin inceliğini fiillerinde görmektir.

Türkiye’nin her hangi bir köşesinde Müslüman olarak doğan, yurtdışına hiç çıkmamış; hayatı boyunca Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, Hindu vb. inancındaki hiçbir Allah kuluyla öyle veya böyle teması ve ilişkisi olmamış biri için Ölümcül Kimlikler kitabıyla Amin Maalouf, zihin açıcı iyi bir örnek.

Bu arada merak edenler için söylemiş olayım. Yazarın son kitabı olan “Empedokles’in Dostları” geçen yıl YKY tarafından basıldı. Zorlama bir kurgu roman olmuş. Hiç beğenmedim.

Orhan Pamuk gibi şöhretli yazar olmak bile beğenilmek için yeterli olmuyor. Orhan Pamuk’ta ne yapsın azizim. O da kendi aidiyetlerini reddederek ölümcül kimliklerin kurbanı olmuş biri.

Aslında bu yazıdaki amacım, yazarın tespitleri üzerinden ülkemizdeki kısır siyasi çekişmeleri ve ırkçılık hastalığının temelini sorgulamaktı.

Girizgâh yapayım derken, henüz konuya başlayamadım.

Neyse, bir dahaki yazıda Sakarya’da halk arasında meşhur olan “Hangi milletsin?” sorusuyla devam edelim.

İbrahim Selamet

ibrahimselamet@gmail.com

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP