İtiraf ediyorum, bu yazıma Gürcistan tarihi olarak başlamıştım ama Ahıska Türk’ü olan arkadaşımla konuştuktan sonra fikrimi değiştirdim… Ahıska Türkleri’nin hikayesi Gürcistan da başlamıştır. Hem sınır komşumuz olduğundan, hem de yaşananlardan ötürü Gürcistan çok sık duyduğumuz bir ülkedir. Bizlere kaoslarla dolu bir ülke resmi çizmiştir her zaman. Gürcistan, yıllarca çeşitli nedenlerle, çeşitli ülkelerin baskılarına maruz kaldı… Orada yaşayan insanlar için göç, taşınma, kayıp, gözyaşı adeta yaşamın bir parçası oldu. Son günlerde çıkan haberler de, 75 Yahudi’nin İsrail’e göç etmek zorunda kaldığından bahseder. İsrail Hükümeti’nin Göç ve Uyum Bakanlığı’nın devreye girmesiyle bu göçmenlere eğitim, konut, iş gibi zorunlu hizmetler içeren bir program hazırlandı. Hatta maddi durumu yetersiz olanlar için bağış yapılacakmış. Bu durum kendi özelinde örnek bir davranıştır…
Ne yazık ki, geçtiğimiz onca zaman da Balkanlar’dan ve Kafkaslardan zorunlu olarak göç etmek durumunda kalan Türklerin çoğu böyle bir uygulamayla karşılaşmamışlardır. Bu vesileyle Ahıska Türkleri’nden bahsetmek yerinde olacaktır.
TÜRKİYE SINIRINA 15 KİLOMETRE
Türkiye sınırına 15 kilometre mesafede bulunmakta olan Ahıska’yı kısaca tanıtayım sizlere… Posof Çayı’nın iki yakasında yer alan Ahıska, 300 yıl beylik merkezi ve 250 yıl da Osmanlı Devleti’nin Çıldır Eyaleti’ne başkentlik yapmış tarihî bir şehirdir. Ahıska şehri, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, Ardahan ilimizle sınır teşkil eden, Gürcistan sınırları içinde yer alan, çok eski bir Türklük yurdunun merkezidir… Abastuban, Adigön, Aspinza, Ahılkelek, Azgur ve Hırtız gibi kasabaları ve bu kasabalara bağlı 200 kadar köyü vardır. Karayoluyla Tiflis, Batum ve Türkiye’ye; ayrıca Türk sınırının çok yakınına kadar uzanan bir demiryoluyla da Tiflis’e bağlıdır…
İtiraf edelim ki birçoğumuz Ahıska Türk’ünü duymadık. Hatta hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir millet. Bende hem kendim için hem de onların kendilerini ifade etmelerine yardımcı olmak için bu yazıyı sizlerle paylaşıyorum…
Türk milletinin bir parçası olan Ahıskalılar, yıllarca kendi yaşam alanlarından zorla gönderilmenin verdiği acı yetmemiş gibi dilini bilmedikleri ülkelerde yaşamaya zorlanmışlardır. Her zaman ki gibi dünya buna seyirci kalmakla yetinmiştir. Şimdi sizlerle eski bir dostum olan Sabina Dursun ile yaptığım sohbeti aklımda kaldığı kadarıyla paylaşmaya çalışacağım…
Ahıska Türkleri, 1944 yılında Gürcistan’dan Orta Asya’ya sürgün edildiler. Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan başta olmak üzere zorla bu ülkelere gönderildiler. Soyadlarını değiştirmek zorunda kaldıkları için kadınlar ‘ova’ eki, erkekler için de ‘ov’ eki almışlardır. Sabina; ‘babam ‘Dursunov’ annem ise ‘Dursunova’ idi diyor. Ama Türk vatandaşlığını aldıktan sonra bu ikilemden kurtulmuşlar. Ahıska, Ardahan’a sınırı olan bir yerdir. Hatta Ardahan da konuşurlarken kullandıkları şive Ahıska Türklerin ki ile çok fazla benzerlik göstermektedir. Konuştukları zaman birbirlerini çok rahat anlayabiliyorlar. Örneğin; onlar, gidiyorum yerine ‘gediyorum’ diyorlar. Aslında bizim Doğu Anadolu konuşmasına oldukça yakın değil mi?
KARS ŞİVESİ
Sabina, Kars’ta da aynı şive kullanıldığını söyledi. Orada da ‘geliyoruk, gittuk’ gibi kelimelerle karşılaşmamız mümkün… Bu da bize Karadeniz şivesini hatırlatıyor. 1887 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı Devleti kaybedince savaş tazminatı olarak Gürcistan’ın Ahıska bölgesi Ruslara veriliyor. Aslında, o zaman Ahıska Osmanlı Devleti için stratejik bir bölgeymiş. Röportaj yapılan yaşlı Ahıska Türkleri; savaşta Osmanlı askerlerinin savaş boyunca orada kaldığını ve onlara evlerini açıp, yedirip, içirdiklerini söylediler. Savaş sonrası dönemde şanslı olanlar Türkiye’ye kaçıp gelmişler. Geri kalanlar ise Ahıska da kalmak zorunda olmuşlar. Ve o kaçış döneminde çok fazla ayrılan kardeşler olmuştur. Biri kaçıp Türkiye’ye gidebilirken, diğeri sınırın diğer tarafında kalmak zorunda kalmıştır. Daha sonra Rusya’nın değişen siyasi durumu bu bölgeyi ve insanlarını etkilemeye devam etmiş. 1887’den 1944’e kadar Ahıska’da kalabilen Türkler Stalin’in başa gelmesiyle zor zamanlara girmiş oldular. Stalin keskinlikle tutucu bir rejim izliyormuş. Ahıska da yaşayan insanlara ne dışarı çıkma ne de okuma hakkı verilmiş. Stalin’e göre; Ardahan ve Ahıska’nın yan yana sınır olması ve birbirleriyle kardeş olma durumu, savaşta onların birbirine ateş edemeyeceğini bilmesi çok tehlikeli bir durumdu. Bu yüzden savaştan önce Ahıska’dakileri olabildiğince uzağa sürmüştür.
Bir 15 Kasım gecesi tren vagonlarına doldurulup Rus askerleri tarafından zorlanarak evlerinden çıkarıldılar. 2 saat önceden herkesi toplatıp vagonlara zorla dolduruluyorlar. İşin en kötü yanı da vagonların çoğunda aileler ayrılıyor ve onların yan yana binmelerine izin verilmiyordu. Vagonlarda yolculuk boyunca açlık ve susuzluk hakim olmuş ve salgın hastalıklar başlamış. Vagon gün içinde bir kez duruyorsa, kapılar açıldığında ölen kişiler vagondan atılıyordu. Çünkü, gömebilme şansları yoktu. Mesela adetlerine göre yeni gelin, kayınpederi ve kayın validesinin yanında konuşmazmış. Bu onun saygısının bir göstergesiymiş. Ve böyle bir kızın ihtiyaçlarını herkesin içinde yapmasını nasıl beklersin ki diyor. Ne yazık ki, vagondan indikten sonra da durum çok farklı olmamış. Vagonlarda ayrılan ailelerin tekrar birleşmemesi için farklı köylere yerleştirilmişler ve bir köyden diğerine gitme şansları yoktu…
Bir başka iddiası da, 2.Dünya Savaşı’nda Ruslar Ahıska Türkleri askerlerini en öne koymuş. Amaç ölecek ilk kişilerin onlar olmasını istemeleriymiş. Sabina’nın dedesi dahil bir çok asker geri döndüğünde evini yerinde bulamamış. Birçok asker sürgün ülkelere giderek ailelerini bulmaya çalışmışlar. Özbekistan’a giden halk, orada en çok pamuk üretildiğinde orada çalıştırılmışlar. Özbekistan’a yerleşen bu halk orada yaşamakta oldukça zorlanmış ve Özbekler’in psikolojik ve fiziksel baskılarına maruz kalmışlardır. Rusya bu huzursuz duruma geçici olarak çare bulup, Ahıskalıları ülkesine alsa da dengeyi sağlayamamış ve orada ki yerleşimleri de uzun sürmemiş. Şimdi birçok Ahıska Türk’ü farklı yerlere göç etmiş durumda. Türkiye de Bursa ili başta olmak üzere Kars, Ardahan gibi illerde yaşamaktalar… Onların kırgınlıkları var. Çünkü, onları yalnız bıraktık. Aslında herkesin kendine şu soruyu sorması lazım: ‘Bizler, göçmenler ve burada yaşayan bizden farklı her insan için ne yapıyoruz?’ Maalesef hiçbir şey… Dışarıdan her ne kadar bir bütünmüş gibi görünsekte, işin iç yüzü can sıkıcı… Ama yine de göçmenler mutlular burada, rahatça Türkçe konuşmanın, ibadet etmenin ve de en önemlisi vatanlarında nefes alabilmekten oldukça mutlular…
Kynakça:
ŞALOM GAZETESİ
ttp://www.salom.com.tr/news/print/9540-Gurcistan-gocmenleri-uyum-saglamaya-calisiyor.aspx
Ege Üniversitesi Öğrencisi. Diyarbek Papaladze’nin hazırladığı AHISKA TÜRKLERİ SUNUMU
Sabina Dursun’a Benimle Yaptığı Söyleşi Ve Yazımdaki Katkılarından Dolayı Sonsuz Teşekkürler…
HABERLER
5 saat önceHABERLER
5 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce