Tunus, Mısır derken Libya’daki çatışmalara Fransa öncülüğünde başlayan hava harekatı NATO operasyonuna dönüştü. Başbakan Erdoğan Türkiye’nin de askeri harekata asker ve gemi gönderme kararı aldı. Libya’nın 2000’li yıllarda, Batı dünyası ile ilişkilerini düzeltmeye başladığı, kitle imha silahları ve yabancı sermaye konusunda anlaşma karşılığı ‘haydut devlet’ statüsünden çıkarıldığı biliniyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin seçim harcamalarını Kaddafi’nin finanse ettiği de oğlu tarafından iddia ediliyordu. Bu arada Suudi Arabistan, Bahreyn’deki isyana, iktidar lehine müdahale etti. Bir yandan Yemen’de kazan kaynıyorken güney komşumuz Suriye’de ayaklanmalar baş gösterdi. Özetle Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ortalık toz duman. Son gelişmeler hem bölgenin geleceği, hem de Türkiye açısından fevkalade ciddi bir seyir izliyor. Bahreyn nüfusunun çoğunluğu Şii olan bir Körfez ülkesi ve iktidara karşı gösterilerin İran destekli olduğu ‘kuşku’ ve ‘tehdit’i söz konusu. İran, Arap dünyasındaki isyan hareketlerini desteklediğini açıklamıştı ama aslında Mısır’da gücünü tamamen yitirmiş olan Mübarek rejimini yıkan isyanın, Batı dünyası tarafından hararetle desteklenmesini, bölgede Sünni yönetimlerin yenilenerek, kendisine karşı güç dengesi oluşturma gayretinin bir parçası olduğunu düşünüyordu. Nitekim Bahreyn’deki gösteri ve hareketlenmeler gerçekten de, Batı basınında diğerleri kadar ‘heyecan’la karşılanmadı .(1)
SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ
Bu gelişmelerin Türkiye’ye uzanıp uzanmayacağını tartışanlar oldu medyada. BDP’liler başlattıkları “sivil itaatsizlik” eylemleriyle olayı iç çatışmaya ve kardeş kavgasına döndürme çabasındalar. Anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerle bazı mağduriyetlerin giderilmesi ve demokratik anlamda birçok ilerlemenin sağlanmasıyla seçimlerde istismar edecekleri konular ellerinden alınmış oldu. Dolayısıyla oylarında düşüş olabileceği endişesiyle toplumu sürekli gerginlik içine iterek oy avcılığı yaptıkları ortada. Oynanan oyunun farkında olmamız gerekir. Bugün Arap devriminden söz ederken, yarın neyle karşılacağımıza kafa yoralım. Dış politikamızın, her koşul altında, ABD ve Batı dünyasına paralel olması, üyesi bulunduğumuz batı kampının gereği gibi olsa da sonuçları itibarıyla varacağı noktada telafisi mümkün olmayan yaralara yol açmaması gerekir. Biliyorsunuz 1958’de Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi sırasında hangi akla hizmetse katliam yapan Fransızların tarafını tutmuştuk. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde işgalcilere karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşıyla mazlum ve mağdur milletlere örnek olan bir ulusun bu tutumu bize duyulan güveni çok sarsmıştı. Bu nedenle biraz ‘ihtiyatlı’ olmakta fayda var bence. Başbakan’ın Irak gezisinde Necef ziyareti ve Şii lider Sistani ile görüşmesi, bölgede, tüm taraflara mümkün olduğunca eşit mesafede durma çabası ve çatışma yerine müzakere gayretleri olumludur. Irak’ın Kuzeyi’ndeki Bölgesel Yönetimle kurulan diyalog ta olumlu olarak değerlendirilebilir. Çünkü başta ABD, İngiltere olmak üzere dünyanın sayılı birçok ülkesi bölge liderleriyle içli dışlılar. Eğer belli bir amaç doğrultusunda altı doldurulabilen bir plan ve programımız varsa diyalogda fayda var. Bu konu üzerinde çok çalışmak lazım.
K A Y N A K………………….:
(1) Nuray Mert………..Milliyet Gazetesi
BALKAN YEMEKLERİ
18 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024