Din alimleri ve tarihçilere göre Osmanlı’da Ramazan ayının bir kurala ve düzene göre idrak edildiği görülüyor. Oysa günümüzde bazı hususların hala tartışıldığı dikkat çekiyor. Mesela; Ramazan ne zaman, nasıl başlar? Hesabın, teleskopun, takvimin faydası inkar edilemez ancak, kaçırılan husus şu; Hadis-i Şerif diyor ki; – Hilali görünce oruç tutun, tekrar görünce bırakın.- Osmanlı’da bu iş için halk yüksek bir yere çıkar hilali takip ederdi. Bazı yazarlar, o dönemde astronomi gelişmediği için bunun yapıldığını ileri sürerek Osmanlı’yı küçümserken aslında cahilliğini ortaya koyuyor. Yüzyıl sonra teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, Müslüman şuna dikkat eder; Hadis-i Şerif’e uyalım. Peygamberi unutturmayalım. Bir modadır gidiyor; Ben Kuran-ı bilirim. Başka bir şey tanımam. İyi de kardeşim, bu kitap Muhammed Aleyhisselam’a indi. Sana değil. Peygamberi niye devre dışı bırakalım? Aman etraf, reformist, mezhepsizlerle doldu dikkat. Din nakildir. Yoksa çoktan İslamiyet de, Hristiyanlık gibi bozulmuştu.
1983 YILINA KADAR
Bakın 1983’e kadar Diyanet, kullandığı namaz vakitlerinden vazgeçince şimdi ortaya, imsak, ikindi ve yatsı vakitleri farklı takvimler çıktı. İnsanların kafası karıştı. Zaten istenen de bu. Dejenere etmek. Kusura bakmayın Osmanlı, sade ülke idaresini değil, dini de şuurlu olarak biliyor ve tatbik ediyordu. Doksan yıldır hala tartışıyoruz! Ramazan tenbihnamelerinde toplum düzenine ilişkin kurallar hatırlatılırken, fırsatçı tacirden istismarcı dilenciye kadar kolluk güçleri tedbirlerini alır ve gereğini yapardı. Bugün her Ramazanda nedense ekmek gramajlı pideler neden ekmekten pahalıya satılır anlamış değilim. Amaan, piyasayı kontrol eden mi kaldı? Ha bir de şatafatlı, gösterişli Ramazan sofraları kurulur ama benim Afrikalım açlık çekerken, zenginim de iftar sevabıyla avunur! Bugünün iftarları, eleştirilmeyi hak eden iftarlardır. Ramazan ayında Ayasofya’da 100 bin kişi aynı anda teravih kılardı. Hoparlör mü vardı? Şimdi küçücük mescide ekolu sistem kuruldu ama cemaat iki saf! Ezanı her yere duyurdun da camilerde yer mi kalmadı? Peki Osmanlı 100 bin kişiyle hoparlörsüz bu işi nasıl yaparmış? Hem de kandillerle aydınlanarak. Dedik ya; yenilik diye dejenerasyon. Maksat orijinalden uzaklaştırmak.
SANKİ NOEL YORTUSU
Tabii ki; o günler, Ramazan aylarının ne kadar muhabbetli, samimi ve kardeş ortamında geçtiğini gösterirken Osmanlı’dan sonra kapitalist rejimin sömürgesine giren ülkelerde bunların maalesef olmadığını görüyoruz. En özgüründe bile Ramazan’ın anlamı televizyon reklamında kendi içeceklerinin sunumu geliyor. Ramazanın sanki sırf eğlence ayı olduğu, macun ve festen ibaret olduğu, meydanlarda Hacivat-Karagöz gösterileri ile idrak edildiği filan algısı yerleşti. Adama demezler mi; şu Osmanlı hangi aralık vakit buldu da ibadet yaptı? Baksanıza onlara göre Ramazan hep şenlik, hep festival. Dedik ya, dejenerasyon. Kendine benzetme. Sanki Noel yortusu! Ah Osmanlı ah. Mümkün müydü, senin döneminde, Ramazan ayında savaş olsun, Müslüman kanı dökülsün? Oysa şimdi, Mısır, Suriye, Irak gibi ülkelerde Müslümanlar, Ramazanda hedef tahtası, bedenleri kurşun yağmuruna tutuluyor. Her Ramazan da olduğu gibi; gücümüz, – Ya Rab, Müslümanlara zulüm yapanları kahr-ı perişan eyle.- diye dua etmekten öte geçemiyor.
Bir tesellim manilerde. İyi ki varlar. Belki ironime fayda olur;
Akşamdan pilavı pişirdim,
Gene karnımı şişirdim,
Ben çok şey diyecektim ama,
Biraz daha yutkunmayı düşündüm!
Efendim tüm İslam âleminin mübarek Ramazan ayını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim. Huzurla da bayramı görürüz inşAllah.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce