Montenegro Priştine, Prizren, Belgrad ve Üsküp
Balkanlar’daki Osmanlı kalelerine ziyaretlerimiz sürüyor. Sırbistan sınırını geçtikten 10 dakika sonra, Kosova’nın başkenti, 600 bin nüfuslu, Arnavutça “Bozuk mevsim” anlamına gelen Priştine’ye ulaştık. Bozuk mevsim adı verilmesinin sebebi; hava sıcaklığının gün içinde değişkenlik göstermesinden. Priştine nüfusu, çoğunluğu Arnavut olmak üzere; Türk, Boşnak, Sırp ve Romanlardan oluşur.
OSMAN GAZİ OKTAY
Nüfusu; yüzde 44,9 Karadağlı, yüzde 28,2 Sırp, yüzde 8.6 Boşnak, yüzde 4.1 Arnavut, yüzde 3.3 Müslüman ve yüzde 0.02 Türk (Son nüfus sayımında kendilerini böyle açıklamışlar.) olmak üzere, 800 bin kişiden oluşmaktadır.
Karadağ’ın ilk halkı Arnavutlardan oluşmuştur. MS 7. yüzyılda İmparator Heraklius zamanında Sırplar yerleşir. Bir süre Venedik Cumhuriyeti’ne bağlı kalan Karadağ, 1. Murat, 1. Beyazıd ve Fatih Sultan Mehmet döneminde, Osmanlı ordusuyla karşılaşır. Fatih, Karadağ’a özerklik tanır. 1879 yılında da Osmanlı’dan kopar. Yugoslavya’nın parçalanması sonrası, Sırpların zorlamasıyla Yeni Yugoslavya’ya katılır. 2003 yılında Karadağlıların çabalarıyla Sırbistan- Karabağ Federasyonu oluşur. 21 Mayıs 2006’da yapılan referandumda halkın yüzde 55,5’inin istemi üzerine; 3 Haziran 2006’da Karadağ, bağımsızlığını ilan eder.
Karadağ’ın en büyük liman şehri olan Bar’dan İtalya’nın Bari şehrine gitmek mümkündür. En büyük gelirini turizmden elde eder.
BUDVA SAHİLLERİ
Yoldan Sveti Stefan Adası’nı görüp fotoğrafını çektikten sonra Adriyatik sahillerinin hatta Balkanların en eski yerleşimlerinden biri olan sahil kasabası Budva’ya ulaşıldı. Budva’ya güzellik katan; yarımadada hemen deniz kenarından başlayan surları, dar sokaklarıyla eski şehir merkezidir. Yarımadanın eskiden ada olduğu söylenir. Söylenceye göre; Yunan Teb şehri sürgünü Kahraman Cadmos, burayı karısı Harmonia için sığınacak bir yer olarak inşa ettirtmiş. Surlar, 15. yüzyılda Osmanlı saldırılarından korunmak için yapılmıştır. Budva eski şehir merkezi, daracık sokakları, muhteşem mimarisi olan kilise, ev ve dükkânlardan oluşur. Eski şehirdeki sur ve binalar, 1979 depremi sonrası yeniden aslına uygun olarak düzenlenmiştir. Doğal bir liman olan Kotor, 4. zamanda denizlerin yükselip, vadilerin suyla dolmasıyla oluşmuştur. Adriyatik Denizi kıyısında dar boğazlarla birbirine bağlanan 4 koydan oluşur. Unesco’nun Dünya Mirası listesindedir.
Kotor’dan binilen feribot, 10 dakika sonra Biela’ya ulaştı. Karadağ ve Hırvatistan sınır kapıları geçilerek, Dubrovnik’e ulaştık.
TİTO GÖNÜLLERDE!
Ulusal Eğitim Dostları, Tito’nun mezarının bulunduğu Belgrad için erkenden yola koyuldular. Bosna topraklarını terk ederken; Hırvatistan topraklarında olduğu gibi bir tampon bölgeyle karşılaştılar. Bosna sınırları içerisinde Sırbistan yönetiminde bir bölgeden geçtiler. Dirina, Bosna-Hersek ve Sırbistan arasında doğal bir sınırdır. Nehrin doğusu Sırbistan, batısı Bosna topraklarıdır. Yugoslavya’dan ayrılan ülkelerden en büyüğü olan 8,5 milyon nüfuslu Sırbistan topraklarına giriş yaptık. Nüfusun yüzde 90’ı Ortodoks Sırp. Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği platoda yer alan Yugoslavya Sosyalist Fedaral Cumhuriyetinin başkentliğini yapan Belgrad, bugünkü Sırbistan’ın da başkentliğini yapmaktadır. Sırbistan’a Güney Slavlar 7. yüzyılda girerek Hıristiyanlığı kabul etti. 1. Mihailo tarafından Karadağ’da kurulan Duklja, Sırpların kurduğu ilk büyük devlettir. Ortaçağ boyunca birçok devlet kuran Sırpların kurduğu en büyük devlet, 1346 yılında Stefan Duşan tarafından kurulan Sırbistan İmparatorluğu’dur. Duşan, Bizans’ın Balkanlardaki topraklarını alarak imparatorluğu büyüttü. İlk kez 14. yüzyıl ortalarında Sırplarla karşılaşan Osmanlı ordusu, 8 Ağustos 1521’de Belgrad’ı topraklarına kattı. 17-18 yüzyıl boyunca Belgrad, Osmanlı ve Avusturya arasında el değiştirdi. 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması ile Sırplar bağımsızlık kazandı. 1 Aralık 1918 tarihinde Yugoslav Krallığı kuruldu. 1941 yılında Nazi işgaline uğradı. Yahudi ve çingeneler katledildi. Josip Broz Tito, 2 Aralık 1945’te Demokratik Yugoslavya Federasyonu’nu kurarak bağımsızlık ilan etti. Ülke bağımsızlığını; diğer sosyalist ülkelere karşı da hassasiyetle korudu. Tito’nun 1980’de ölümü sonrası, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nden kopan milliyetler, 6 yeni devlet kurdu. Turumuz boyunca ziyaret ettiğimiz bu ülkelerdeki halkta, halen Tito hayranlığı görülmektedir. Ölümü sonrası düzenlenen cenaze törenine; 127 ülkeden devlet başkanı, başbakan, kral, meclis başkanı, milletvekili ve komünist parti temsilcilerinden oluşan 209 delege katıldı. Yugoslavya halklarını birleştiren Tito’nun ölümü sonrasında, ülke parçalanarak, 6 yeni devlet kuruldu.
Sırp faşisti Slobodan Milosevic, Bosna’daki Sırpları kışkırtarak 4 yıl sürecek olan savaşı başlattı. Bu insan kasabı, 11 Temmuz 1995’te, Srebrenitsa’daki tüm Boşnakları bir alana topladı. Çocuklar ve kadınları Saraybosna ve Tuzla’ya gönderdi. 15-65 yaş arasındaki 8327 erkeği katlettirerek, cesetlerini tırlarla Sırbistan içlerine taşıttı. 800 kişinin cesedi halen bulunamamıştır. Milosevic, uzun süre saklandıktan sonra yakalanarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde savaş suçlusu olarak yargılanmaya başladı. 2006 yılında yargılanırken öldü. Programda olmadığı halde; Rehberimiz Ercan Elez’den bizi Tito’nun mezarına götürmesini rica ettik. Tito sevdalısı Makedonya vatandaşı Türk rehberimiz, bizi kırmadı.
Önce Tito’nun mezarını ziyaret ettik, ardından müze ziyareti ile Sırp kültürü hakkında bilgi edindik. Nüfusu 2,5 milyona yaklaşan Belgrad şehir merkezi içinde yaptığımız, gezip-görülecek yer turunu tamamladıktan sonra, kaleye yöneldik.
Belgrad Kalesi’nin bulunduğu alandan Tuna ve Sava nehirlerinin birleşmeleri ve Belgrad hoş bir görüntü oluşturuyor. Bu alan; MÖ 6 yüzyılda, Avrupa’nın en büyük kültürlerinden olan Vinca kültürünün doğduğu yerdir. Turistler ve Sırp gençleri, eşsiz manzarayı görmek için buraya akın ediyor. Birden fazla giriş kapısı olan kalenin o dönem silahlarıyla zaptının zorluğunu, daha iyi kavradık. Geç vakitlerde, konaklayacağımız otele yerleştik. Ertesi gün ziyaret edeceğimiz Kosova için, enerjimizi toplamamız gerekiyordu.
KENDİNİZİ TÜRKİYE’DE HİSSETTİĞİNİZ ÜLKE!
Zvornik ve Arnavutların yoğun olarak yaşadığı Bornovat Sırp yerleşimlerini geçerek, Kosova sınır kapısına ulaştık. Sırplar henüz Kosova’nın bağımsızlığını tanımadığından; sınır kapısında ülke bayrakları yoktu. Kosova 1999-2008 arasında Birleşmiş Milletler idaresinde kaldı. 17 Şubat 2008’de tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlık ilanıyla denetim, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne geçti. Kosova ile Sırbistan arasındaki özerk bölge sınırı, devlet sınırı oldu. Kosova’daki Avrupa Birliği Temsilciliği, Uluslar arası Sivil Temsilcilik adıyla varlığını sürdürdü. 10 Eylül 2012’den itibaren gözetimli bağımsızlık sona erdirildi. Şimdi tam bağımsız olarak varlığını sürdürmekte. 2 milyon nüfuslu 10 bin 887 kilometrekarelik Kosova, dünyanın en yeni devletidir. İllirya, Roma, Hun, Avarlar, 7. yüzyıl Slavlar, Ortaçağ süresince Bizans, daha sonra Franklar, 1. Bulgar Devleti, Macaristan Krallığı, Sırp Despotluğu derken 1389, kesin olarak 1521’de. Osmanlı hâkimiyetine girdi. 30 Mayıs 1913’de Londra Antlaşmasıyla, Sırbistan Krallığı’na bırakıldı. Sınırı geçtikten 10 dakika sonra, Kosova’nın başkenti, 600 bin nüfuslu, Arnavutça ‘’bozuk mevsim’’ anlamına gelen Priştine’ye ulaştık. Bozuk mevsim adı verilmesinin sebebi; hava sıcaklığının gün içinde değişkenlik göstermesindendir. Priştine nüfusu, çoğunluğu Arnavut olmak üzere; Türk, Boşnak, Sırp ve Romanlardan oluşur. Biz, şehir merkezinden doğruca 1. Kosova Savaşı’nda öldürülen 1. Murat’ın Kosova Ovası’ndaki türbesine gittik. Murat Hüdavandigar’ın iç organları, savaşta vurulduğu yere gömüldü. Oğlu Yıldırım Beyazıd buraya bir türbe yaptırttı. Türbedarların mezarları türbenin bahçesindedir. Şu anda yaşayan türbedar, konuklarla sohbet etti. Türbenin yanındaki kültür merkezindeki rehber, Osmanlı ordusunun yapısı hakkında bilgilendirme yaptı. 1. Murat’ın Bursa Çekirge’ye götürülen naaşı, burada yaptırılan türbeye gömüldü. Priştine’den ayrılan grup, Türklerin en yoğun bulunduğu, Kosova’nın 2. büyük şehri, 200 bin nüfuslu Prizren’e geçti. Prizren, Arnavutluk ve Makedonya ile sınır komşusudur. Priştine’yi oluşturan milliyetlerin aynısı burada mevcuttur. Ek olarak Fandalar(Katolik Arnavutlar) bulunur. Şehrin ismi, bir dilbilimciye göre; ‘’büyük kale’’ anlamındaki pri ile zerenda’nın birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Şehrin merkezinden, Şar Dağı’ndaki heybetli kaleyi görmek mümkün. Burada, Üsküp’e geç saatlerde ulaşılacağı için, akşam yemeği alındı. Lokantada çalan Arnavut sanatçı İsmet Peja’nın müziği, bazı konukların dikkatini çekti. Dedeleri bu topraklardan göç etmek zorunda kalan konuklardan bazıları, benzer müziği çocukluklarında, düğün derneklerde işittikleri için anımsadılar. Sanatçının adını öğrenerek, CD’sinden edinmek istediler. Şehir içindeki müzik dükkanında, sanatçının kasetleri satılmadığı için edinemediler. Şehir içindeki cami ve kiliseler, Akdere üzerindeki Osmanlı Köprüsü ziyaret edildi. Hemen hemen sokakta dolaşanların tümü Türkçe konuşuyordu. Sonradan Prizren’de hangi milliyetten olunursa olunsun, anlaşma dilinin Türkçe olduğunu öğrendik. Ercan Elez, Cengiz Oktay, Filiz ve Seval Oskan, Prizren’in kurtuluşunda önemli rol oynayan kahramanın, heykeli önünde birlikte poz verdiler. Ulusal Eğitimciler, sahibi Türk olan Üsküp’teki otele geç vakitte ulaştılar.
HEYKELLERİYLE TARİHİ YAŞATAN KENT ÜSKÜP
Daha önce Makedonya Cumhuriyeti’nin, Manastır ve Ohrid olmak üzere iki güzel şehrini ziyaret etmiş olan Ulusal Eğitimciler, turun son gününde Başkent Üsküp’ü gezdiler. Nüfusu 700 bine ulaşan Üsküp’te ilk yerleşim MÖ 4000 yılında olmuştur. Üsküp kalesinde yapıla kazılarda neolitik dönem bulgularına rastlanmıştır. MS 1. yüzyılda Romalılar, Ortaçağ’da Bizans, 1. Bulgar imparatorluğu, Sırp İmparatorluğu, 1392 yılında da Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 1912 yılında Sırbistan Krallığına, 1. Dünya Savaşı sonrası Yugoslavya Krallığı’na, ardından Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ne katıldı. 1963 yılında yaşanan depremden şehir büyük zarar gördü. 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Makedonya Cumhuriyeti sınırları içinde kaldı. Üsküp adı, Trak kökenli klasik dönem Grek-Roma dönemi, sınır kapısının Latince’deki adı olan ‘’Scupi’’ den gelir. Nüfusu yüzde 67 Makedon, yüzde 20 Arnavut, yüzde 5 Roman, yüzde 3 Sırp, yüzde 2 Türk, yüzde 1.5 Boşnak ve yüzde 0.5 Aromanilerden oluşur. Kent, ortasından geçen Vardar Nehri nedeniyle ikiye ayrılmış gibidir. Yahya Kemal Beyatlı Ve Rahibe Terasa Üsküp doğumlu tanınmış kişilerdir. Vardar Nehri üzerindeki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, heykellerin bulunduğu caddeyi birleştiren bir işlev de görmektedir. 2.Philip, (B. İskender’in babası) doğudan köprünün diğer ucundaki at üzerindeki oğluna bakmaktadır. Philp’in heykelinin hemen yanında Büyük İskender’in anne karnındaki halinden, annesiyle geçirdiği çocukluk dönemini betimleyen bir heykel var. Köprünün doğu kısmında, Yunanistan’daki Akropolis benzeri yapı, Makedonya Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmakta. Batı kısmında Büyük İskender’in atı üzerinde baktığı yönde Makedonya Zafer Kapısı görülmektedir. Öğle yemeği için verilen serbest zamanda Ercan Elez, bizi terk etmedi. Prizren’de bulamadığımız Arnavut halk ezgileri içeren CD’leri, Üsküp pazarındaki seyyar satıcıdan edindik. Aldığımız meyveleri araçta paylaştık. Rehber Ercan Elez, Kaptanımız Gökmen Car, Filiz Oskar, Seval Oskar ve Cengiz Oktay ile birlikte Üsküp köftesi ve kuru fasulye yedik. Rehberimiz Ercan Elez’le vedalaşmamızın ardından, Türkiyeye dönmek için yola çıktık. Gökmen Car, Yunanistan sınırlarına girdiğimizde Kavala’da yol kenerında Kavala kurabiyesi satan işletmenin sahibini aradı. Türk usulü çayı hazırlamasını istedi. Kavala’ya vardığımızda çayımız hazırdı. Yapılan alışveriş ardından, Türkiye’ye giriş yapıldı. Bitmeyen sevda Balkanlar zihinlerimizde güzel bir anı olarak kalmıştı…
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
18 gün önceHABERLER
27 gün önce