Yaşanılan öyle bazı an ve o anlara dair anılarımız olmuştur ki, yaşanmışlığına değmiştir. Unutulmazlarımız arasına girivermiş, hafızalarınızda derin izler bırakmıştır böylesi nadir anlar.“İyi ki yaşamışım, iyi ki gitmişim, iyi ki dünya gözüyle son bir kez görmüşüm” dersiniz. Yıllar geçse de tadını damağınızda hissedersiniz bu neviden anlarınızın. Kimi zaman hasretle yâd eder, kimi zaman yâd ederken bile o anları tekrar tekrar yaşıyormuşçasına burnunuzun sızladığını, yutkunmakta zorlandığınızı hissedersiniz. Coşkuya kapılıp, birden bire de derin üzüntülere çark ettiğiniz, hüsrana gark olduğunuz inişi çıkışı çok olan bir süreçtir bu. Herkesin olduğu gibi benimde böylesi süreçlerim olmuştur. Bu hafta ne yazayım diye düşünürken, Balkanlarda geçirdiğim ve bende derin izler bırakan, unutulmazlarım arasında en ön saflarda yer tutan böylesi anlarımı yâd etmek istedim. Havsalamda oldukça derin izlere sahip o günleri yâd etme adına âcizane kalem oynatayım istedim bu yazımda. Çünkü Balkanların ve içerisinde de Makedonya’nın, Kosova’nın, Üsküp’ün, Priştina’nın, Prizren ve diğerlerinin beynimde şefkat dolu, sevgi ve hürmet dolu apayrı bir yerleri vardır. Gönül tahtında bu denli mertebeye sahip olan ecdat yadigârı topraklarda tüketilen zamanlarda aynı kıymeti kadre sahiptir. Balkanlarda geçirdiğim kıymetli anlar çekim etkisi oldukça yüksek, nadir zaman dilimleriydi. Her anı tekrar tekrar yaşanmak istenen günler misaliydi o günler. Bunda da, beni oralara ruhi ve kalbi manada sıkı sıkıya bağlayan kuvvetli hislere sahip oluşum önemli rol oynamakta. Sanırım bununda nedeni “orada yatmakta olan dedelerim ve ecdadımdır” diye düşünüyorum. Türkiye’deki sayıları; bazen on yedi bazen de yirmi milyon olarak ifade edilen göçmen ve muhacirlerinde bu bağlamda aynen benim gibi düşündüklerinden şüphem yok. Bu duygu ve hislerle cazibesinden bir türlü sıyrılamadığım, belki de sıyrılmak istemediğim, her daim Balkanların yörüngesinde olma hissim beni bir kez daha oralara dair yazmaya sevk etti. Geçmişte yaşadığım bir tutam denebilecek zaman diliminde dahi olsa yaşadığım o mübarek topraklara olan özlemi bir nebzede olsa dindirebilmek, ecdada ve oralardaki Evlad-ı Fatihanlara minnet duygularımı son bir kez daha ifade edebilmek için Rumelini bir kez daha kaleme alayım istedim. Birazda, reddi miras yoluyla, Osmanlı bakiyesi ne varsa, kökten, bir kalemde silip atan basiretsizlere den vurmak için yazmak istedim.
BEYLER ŞEHRİ
Hal böyle giderse bıkmadan, usanmadan Balkanları, Kosova’yı, hassaten de Prizren’i daha çok yazacağa benziyorum. “Hassaten de” dedim, çünkü Balkanlarda kaldığım sekiz aya yakın bir sürenin çoğunu, namı diğer “beyler şehrinde” geçirdim. Oradaki insanlarla savaş sonrası atmosferi birlikte teneffüs ettim. Varlıklarına, yokluklarına, mağduriyetlerine ve ezilmişliklerine tanık oldum. Bölge içerisinde, o yılarda bile onca yaşanmış acıya rağmen devam ettirilmeğe çalışılan etnik ayrımcılığın nasıl olup da hissettirilmeden, usul usul körüklenmek istendiğine şahit oldum. Otuzdan fazla milletin ordusunun ağzı açık bakışları arasında Mehmetçiğe, Bayrağımıza, Aziz Milletimize gösterilen teveccüh ötesini ve hürmeti gördüm. Bu hürmetin temelinde de, gönüllere taht kuran Osmanlının olduğu hissi bende hâkim oldu. Bunlar asla ve kat’a hafife alınacak değerler değildir. En azından tarih bilinci ve ahde vefa şuurunda olanlar için bu böyle. Bizlerin onlara karşı duyduğumuz hislerimizin karşılıksız olmadığı da bire bir müşahede ettiklerimin arasında. Hatta bizim onlara olan özlem duygumuzdan çok onların Müslüman Türk Milletine, Türkiye’ye olan sevgi, saygı ve hürmetle bezenmiş derin özlemlerine de şahsen tanıklık ettim. Orta yaş kuşağı diyebileceğimiz nüfusun “Mehmetçik geldikten sonra alnımız ve başımız dik olarak yaşamaya başladık” demeleri tefekkür edenler için inanılmaz derinlikte manalar ifade eden bir itiraftır. İşte bu manaların kıymet-i kabili türünden minnet ve şükran duygularımı coğrafyanın aziz insanlarına iletmek için bu hafta ve gelecek hafta ve belki de ondan sonraki haftaya taşacağını duygu yoğunluğumdan tahmin ettiğim Osmanlı’nın Pürzerri, bizim ise Prizren’imizi yazmak istedim. Oldum olası Balkanlar denince içimi garip bir şekilde şefkat ve hürmetle karışık yoğun bir sevgi, özlem ve hüsran kaplar. Geçmişte çekilen ve insanın katlanması nerdeyse imkânsız gibi görünen ve geçirilen onca zor anların, bu hislerimin temelini teşkil ettiğini sanıyorum. Birde, Annemin çocukluğuna dair anlattığı acı dolu, gözyaşı ve hasret dolu Balkan hatıralarının hissiyatımın bu yönde olmasında oldukça büyük bir tesiri var. O kadar çok dinlemişimdir ki, etin tırnaktan ayrılışının yürek parçalayan hikâyesini, sayısını hâlihazırda ben bile hatırlamıyorum. Bu dünya kimseye kalmaz. Siz siz olun, huzur ve kardeşlikte kalın.
-DEVAMI VAR-
BALKAN YEMEKLERİ
1 gün önceHABERLER
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024