Tarihe sığmayan asil, yüce ve aziz bir milletin ve bu milleti seven diğer aziz milletlerin temsilcisi, öncüsü güvenlik bekçileri olduklarını unutmasınlar. Bu şuurla şuurlanmaları hizmet kaliteleri açısından oldukça önemlidir. Daha fazla gönülleri fetih edebilmenin de yolu buradan geçer. İnsanlık namı hesabına dünya âleme yeniden insanlık dersi vermek için önünüzde bulunmaz bir fırsat var. Bunu iyi değerlendiriniz. Oradaki insanımıza samimane daha fazla kucak açın. Dertleri ile dertlenin. Hasbıhallerinize onları da dâhil ediniz. Korkmayın, oradaki insanlardan Mehmetçiğe, size bir fiske zara gelmemiştir. Gelmeyecektir. Kule nöbetçisi olduğu halde Prizrenli bir vatandaşın gecenin bir yarısı kışla etrafında kendiliğinden devriye gezdiğini görenlerden, bilenlerdenim. Mehmetçiğimize de buradan başarı dileklerimi iletiyorum. Ayrıca bayram günleri kışla nizamiyesine tepsi tepsi Arnavut börekleri ve tatlıları ile gelerek dünya âlem askerlerinin hayretine mazhar olan Arnavutları, Türkleri, Boşnakları, Romları da görenlerdenim. Allah hepinizi uzun yıllar var etsin hepinizden ebeden razı olsun. Görüldüğü gibi kendi hallerine bırakıldığında, bu milletlerin nasılda kardeşçe, huzur içerisinde yaşayabildiklerini ve o dönem savaşa sebep olan eblehlerden ne denli daha basiretli ve sevgi dolu olduklarını defalarca müşahede edenlerdenim.
PRİZREN’İN EĞİTİM SİSTEMİ
Arta kalan günlerimin unutulmazları arasında 10 yıl öncesi Prizren’in eğitim sisteminde gördüklerim de vardı. Bunlara da bir nebze olsun değinmek istemiyorum. Ki, ülkemdeki dört başı mamur okullarda görev yaparken bile oflaya, poflaya, nazla, niyazla çalışanlara örnek olsun. Görev yaptığım üniteye kardeş okul olarak “Abdul Frashari” lisesi düşmüştü. Kim ilgilenecek? Sorusunun cevabı bende oldukça istekli ve şevkli bir vaziyette zaten çoktan hazırdı. Âcizane ben ilgilenmeliydim. Bu işi âcizane ben yapmalıydım. Görev kuvvetinde benden başka Balkan kökenli sayısı ya üçtü, ya da bilemediniz beşti. Tarih şuurunun da insanımızda ne denli yoğun olduğu herkesin malumu olunca bu işi ben yapmalıydım. Bu iş Evlad-ı Fatihan olarak; bir Kayseriliden bir Malatyalıdan fazla bana düşerdi. Çünkü yardım sunmaya çalışacağım insanlar benim akrabalarımdı. Yakınlarımdı. Nasıl ilgilenmezdim, oradaki mazlum insanlara yardım etme bahtiyarlığını sunmuştu yaradan. Ayağıma kadar getirilen bu fırsat kaçırılır mıydı hiç? “Bundan daha kutsal bir görev olamaz” diyerek kardeş okul faaliyetini üzerime almayı teklif ettim. Benden başkada bu işe talipli çıkmamıştı zaten. Böylece de bu hizmet de bana nasip olmuş oldu. Bu hizmete (mesleki anlamda bunun adına görev diyorlar) talip oldum. O yıllarda yardım maksatlı gidiş gelişlerde diğer bazı okulların değerli öğretmenleri ile de tanışıp, konuşuyorduk. İhtiyaçlarını, sıkıntılarını mütemadiyen soruyordum. Bir gün içlerinden bazıları “dilerseniz dertlerimizi dinlemek yerine buyurun gelin okulumuza sınıflarımızda derslerimize girin, sıkıntı ve ihtiyaçlarımızı bire bir müşahede edin” dediler. Aklın yolu birdi. Olması gerekende budur düşüncesiyle ilerleyen günlerde derslere girmek üzere adı bende saklı okula yeniden gittik.
Okul ziyaretim esnasında bazı sınıflara ders esnasında davet üzere girdim. İşte o zaman gördüklerime inanamamıştım. Milenyum çağını yaşadığımız bilişim ve iletişim dünyasında gördüklerim karşısında oldukça üzülmüştüm. Beni düşündüren ve üzen hususları açıklarken, etnik kökene indirgeme bahtsızlığına düşmek gibi bir niyetim olmadığını da öncelikle belirtmekte yarar mülahaza etmekteyim. Ancak bariz bir ayrımcılığın olduğu da gün ışığı gibi ortadaydı. Var iken de yok denemezdi bir şeye. Belli ki karanlık eller olanca sinsilikleri ile toplumu alttan alta ısıtmaya, gelecek kargaşalara zemin hazırlamaya küçük yaşlılardan başlamışlar. 20-30 yıl sonrasının öfke ve kin tohumları ile ayrık otlarının tohumları doksanlı yıllardan, savaşın hemen ardı sıra atılır olmuş. Sık sık yazılarımda altını çizdiğim bir hususta; Balkanların birilerince hala kaynatılan bir kazan olduğudur. Bendeki bu ana fikrin oluşma sebebi de bu türden olayları fiilen yerinde müşahede etmiş olmamdır. Birileri insanlar arasındaki, farklı kültür ve inanışlar arasındaki sevgi, barış, hoşgörü, birlikte yaşama azmi, paylaşma ve kardeşlik fikirlerine Balkanlarda asla tahammül edememekte. Belli ki, tüm farklılıklarına rağmen insanı eşrefi mahlûkatlığa yakıştıramayan, yaratılanı yaratandan ötürü hoş göremeyen, sevemeyen zihniyetin uzantıları ya da bizatihi etkileri Osmanlıdan sonra buralarda fevkalade hissedilir derecede artmış. Artmaya da devam ediyor. Bunun adına cenneti cehenneme çevirmekte diyebilirsiniz sevgili okurlar.
-DEVAMI VAR-
BALKAN YEMEKLERİ
13 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024